15 Ekim gecesi İspanya edebiyat dünyası donakaldı. Eserleri satış rekoru kıran kadın yazar Carmen Mola diye bir yazarın aslında var olmadığı, üç erkek yazarın bu mahlası kullandığı ortaya çıkmıştı. Olay “Planeta” ödülünün töreninde, ödülü almak için çağırılan Mola yerine kürsüye Antonio Mercero, Jorge Diaz ve Agustin Matinez adlarındaki üç erkek çıkınca anlaşıldı. Bizde de aynı şeyler oluyor; edebiyat dünyamız, birkaç kişi tarafından yazılan romanlara, başkalarının yazdığı, başkalarınca yazdırılan, beş para etmez eserlerin sayfalarca övülmesine, hava cıva ödüllerle göklere çıkarılmasına, yetmedi; doğru dürüst cümle kuramayanlara dünya çapında ödül verilmesine çok alışkın. Nitekim 11 Ekim’de adı şarkıcıya çıkmış bir solcu yazarımız, bölücülükten başka marifetini duymadığımız bir parti başkanının son romanını “Zor koşullarda, uzun sürelerde verdiği, insancıllık ortak temalı, 4 eserini de okumanızı öneriyorum.” diye övdüğünde hiç şaşırmamıştık.
Binlerce yurttaşımızın katledilmesine vesile olan birinin eserine “insancıl temalı” diyebilmek akıl, mantık dışı bir şeydi. Bunu yapmasının sebebi edebiyat mı, siyaset mi diye merak ettim ve araştırdım. Cezaevindeki bu yazar müsveddesinin eserlerini kimlerin kaleme aldığının hikâyesini okudum. Esere roman denemezdi. Edebi olmayan bu metinlerde, sıradanlık, çirkinlik, argo ve küfürden geçilmiyordu. Okumayı gerektiren bir estetik yoktu. Peki, niçin böyle bol keseden övülüyordu? Gözümde birkaç sanatçı müsveddesi daha canlandı. Bir savcımızı öldüren sıradan bir katilin zavallı solcularımızca nasıl göklere çıkarıldığını, öve öve bitirilemediğini, memleketine küfreden bir şarkıcı bozuntusunun nasıl dilden düşürülmediğini, Atatürk’e söven bir vatan haininin nasıl bir milli şair haline getirildiğini hatırladım. Türk milletinin düşmanları, ekmeğini yediği vatanına, milletine düşmanlıkta sınır tanımayacak bu soysuzları, yurdunu, milletini, Atatürk’ü yürekten bağlı insanlarımıza bile büyük sanatçı diye yutturabilmişlerdi. Büyük şehirlerimizin çoğunda bu vatan hainlerinin adına açılan toplantı ve gösteri merkezleri kurulmuştu.
Türk milletinin düşmanları, uzun süredir Türkiye’de kurdukları iki yüzden fazla vakıf, dernek ve binlerce ajanlarıyla, kendi vatanına, milletine ihanet edecek, küfredecek, çamur atacak vakıf, dernek ve partilere, kişilere milyarlarca dolar para akıtmakla meşguller. Öne çıkarmak istedikleri çoğu alanında çok da başarılı olamayan kişileri, yine basındaki, televizyonlardaki, sanat edebiyat dünyasındaki besleme adamlarını devreye sokarak hep birlikte övmeye başladıklarında, büyük bir ortak algı oluşturuyorlar. Bu yeni isimler, tarih içinde sevimli, insancıl, büyük gösterebildikleri isimler gibi sürekli tekrar edilerek zihinlere kazınmaya çalışılıyor. Ahmet Güneştekin gibi sahte ressamlar oluşturuluyor. Eldeki isimler mümkünse korunuyor, foyası ortaya çıkmışsa yanlarına yeni isimler konulmaya çalışılıyor. Sinemada çirkin kral olarak parlatılan Yılmaz Güney’in, katilliği belirginleşince Mahzun Kırmızıgül’ü öne çıkarmaya başladıkları gibi. Şimdi de kimsenin bebek katili bir bölücünün siyasi palavrasını dinlemeyeceğini bildikleri için, onu “insancıl” bir hikâyeci ve romancı olarak karşımıza çıkarmaya çalışıyorlar. Yurtsever, Atatürkçü, cumhuriyetçi olduklarından kuşku duymadığımız bazı kesimler de maalesef bu dolmaları yutuyor. Bu konudaki ferasetimiz hiçbir millette yoktu; iyiyi kötüden hemen ayırabiliyorduk. Şimdi Türk milletine düşmanlık edenlerin adına açılmış devasa salonların önünden başımızı önümüze eğip geçen insanlar olduk. Maalesef bu isimler devlet katında da rağbet görüyor.
Ne acıdır ki işi gücü Türk düşmanlığı olan hain sivil toplum kuruluşlarının projeleri, devletçe destekleniyor. Hatta bölücü ve yıkıcı bazı filmler desteklenmekle kalınmayıp ödüllendiriliyor. Millet düşmanları, hem yabancı örgütler ve onların yerli beslemeleri eliyle, hem de devletimizin kurumlarınca yukarı kaldırılıyor. Sürekli güçleniyorlar. Düşman, düşmanlığını yapacaktır. Bize düşen, iyiyi, güzeli, doğruyu ayırabilecek insanlar yetiştirmek, gerçek aydın, sanatçı, edebiyatçı ve siyasetçileri yetiştirmek, öne çıkarmak; yukarı kaldırmaktır. Önceliğimiz, devletimizin kurumlarının Türk düşmanlarının projelerine destek olmasının, ajanlarına maaş vermesinin önüne geçilmesi, buna alet olanların açığa çıkarılmasıdır. Rahmetli Abdurrahim Karakoç‘un bir şiirinde,
“Üç cins at, üç cins tosun salsak yukarı kata
Üç gün sonra üç katır, üç sağmal inek çıkar.
Zamanda mı, yerde mi, yoksa bizde mi hata?
Yapıp uçurduğumuz kartallar sinek çıkar.” dediği gibi.
Keşke şimdi kendi uçurduklarımızı konuşuyor olsaydık. Başkalarının bizim adımıza uçurdukları kartalları konuşup duruyoruz.
Kaynak: Günboyu