Şu kesin: Ortada bir cinayet var ve işleyen, iş birliği yapan, göz yuman, sessiz kalan bir köy var. Bence bu köy, Afganistan’daki İngiliz köyü gibi bir köy. İngiliz ajanları Afgan gibi davranmayı uygulamalı olarak o köyde öğreniyorlarmış. Şair Ergeş Uçkun anlatmıştı: 25 yıl Kabil Camisinde imamlık yapan İngilizler varmış. Diyarbakır’daki bu köy de bence çok yakından incelenmesi gereken bir köy. Sanki bizimle ilgili olmayanların bizim içimizde yetiştirilmesi durumu. Bu bizimle ilgisiz bir olay; sanki kâbus görüyoruz. Uyanamıyoruz. Planlayanlar mutlu mudur acaba; Türkiye hızla Ortadoğu ülkesi oluyor! Eğer her şeyi konuşamaz ve çözüm üretemezsek Lut kavmi gibi çöküşümüz yakındır. Sözüm hepimize.
Sorulan her soruyu cevaplandıran bir bilgisayara Temel bir soru sormuş ve bilgisayardan dumanlar yükselmeye başlamış. Temel’e “Sen ne sordun da böyle oldu?” demişler o da “Ne var ne yok? diye sordum.” demiş.
Bizi neredeyse bir aydır uğraştıran bir konuda bugüne kadar net bir cevap bulabilmiş değiliz. Yapay zekâ bile bu konuda kafayı yemiş durumda.
Önce birinin gündemi değiştirmek için bu konuyu bulduğunu düşündüm. Öyle ya benzer bir sürü kayıp olayı oldu ve kamuoyuna üç günde unutturuldu. Tam da Gazze’de Filistinlileri kesin yok etme işlemi başlamışken, Ukrayna Moskova’ya saldırırken, Irak’ta Kürt devleti devreye sokulurken, ekonomi, tarım, emekliler çığlık atarken Türkiye’nin narin olayına kilitlenmesini sağlamak birilerinin aklına gelirdi. Yakın takipte olduğunu öğrenince başka ne gibi sebepleri olabileceğini araştırmaya başladım.
Suçlular geç toparlanmış. Bu sürede aile meclisi toplanmış. Aileden itiraf da yok. Köy de bu ailenin yönetiminde; herkes korkuyor. Konuşmuyor. Köy o kadar örgütlü ki köylülerin hepsi de ağız birliği etmişçesine ser verip sır vermiyorlar.
Üstelik yayın yasağı da burada olup bitenlerin boyutlarının ortaya çıkarılmasının önüne geçiyor.
Ortada sadece Narin’in öldürülmesi olayı yok. Sorun sosyolojik, psikolojik, ekonomik, dinî… bir facia var.
Orada öncelikle bir ağalık baskısı gözle görülüyor. Cinayeti bilen ve susan bir toplum var. Hepimiz suçluyuz.
Siyasetçilerin bu ağayla ilişkileri çok açık. “40 yıldır aileyi tanıyorum!” diyen siyasetçi derhal gözaltına alınmalı bence. Bir insanı 40 yıldır tanımak o insanın iyi olmasını sağlar mı? Narin cinayetinin siyasi kanadı mutlaka araştırılmalı.
Konuyu iktidar da muhalefet de asıl boyutlarıyla değerlendirmeli.
Köyde yok yok. AKP iktidarının cahil dindarların büyümesini teşvikleri, Müge Anlı ve türevleri sayesinde her türlü yozlaşmışlık köylere kadar inmiş durumda. Her türlü pisliğin nasıl yapıldığını öğrettiler. Bu TV programları yaralara neşter vurma maskesi altında, üç beş kuruş için, adeta Türk toplumunun ırzına geçti.
Son olayda basında yer alan iddialar vahim. Köyde silah deposu, kimliği belirsiz mezarlar, intiharlar, aileden garip çocuk ölümleri… Ensestten tutun hayvana tecavüze kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Narin olayında yalan söylendiği biliniyor. Cenazede bir kız “Gidin yalan söyleyin!” dedi. (Bu kızın sonu da Narin gibi olabilir. Korunma altına alınmalıdır.) Yine cenazede, bir kadının “Benim Havin’imi de böyle öldürdüler!” diye ağlaması daha başka iddiaları doğurmuş; İllüminati’nin kurulduğu MITHRAS tapınağı Diyarbakır’da denilerek bölgede küçük yaşta öldürülen Havin adlı kızlardan söz ediliyor.
Şu kesin: Ortada bir cinayet var ve işleyen, iş birliği yapan, göz yuman, sessiz kalan bir köy var.
Bence bu köy, Afganistan’daki İngiliz köyü gibi bir köy. İngiliz ajanları Afgan gibi davranmayı uygulamalı olarak o köyde öğreniyorlarmış. Şair Ergeş Uçkun anlatmıştı: 25 yıl Kabil Camisinde imamlık yapan İngilizler varmış. Diyarbakır’daki bu köy de bence çok yakından incelenmesi gereken bir köy. Sanki bizimle ilgili olmayanların bizim içimizde yetiştirilmesi durumu. Bu bizimle ilgisiz bir olay; sanki kâbus görüyoruz. Uyanamıyoruz.
Ve şimdi de Malkara. Yapay zekanın çözebileceği bir şey değil bu. Şeytan işi. Yoksa inşaat ustasına su içinde taş mezar yapma görevi vermek kimin aklına gelirdi?
Planlayanlar mutlu mudur acaba; Türkiye hızla Ortadoğu ülkesi oluyor!
Eğer her şeyi konuşamaz ve çözüm üretemezsek Lut kavmi gibi çöküşümüz yakındır.
Sözüm hepimize.
