Türk Milli Takımının 2024 Paris Olimpiyatları açılışında giydikleri giysilerin de şeytanca iletiler taşıdığı söylenebilir mi? Giysinin Küreselcilerin hem dünyaya hem de Türkiye’ye açık bir iletisi olduğu düşünülebilir mi? Elbette. Çünkü iletisi olmayan hiçbir şey uluslararası bir toplantıda kullanılmaz; kullanılamaz. Bu renkler, çizgiler, şekiller, tasarım bilinçli bir tercihtir. Bunun açıklaması yalnızca giysiyi hazırlayan Yahudi şirketin sorumluluğu değildir. Bunu sipariş verenler de şirketten ne gibi ölçütlerle giysi isteklerini açıklamak zorundadır. Açıklama yapılmazsa veya mantıklı bir açıklama gelmezse “Küreselcilerin iletisi” iddiası doğrulanmış olur. Bu takdirde Türk milleti Küreselcilerin bu açık iletisine cevap vermek durumundadır.
İran üç dört ülkeden İsrail’i vurmaya ve dolayısıyla İsrail’e “Gel bu dört ülkeyi de topraklarına kat!” demeye, bazı ülkeler İran’a uçak seferlerini durdurmaya, dünya bir genel savaşa hazırlanırken, biz damarlarımıza verilen Avrupa Futbol Şampiyonası ve ardından 2024 Paris Olimpiyatları uyuşturucuları ile sarhoşuz. İktidar “Sahipsiz Hayvan Yasası” ile gündem oluşturarak günü kurtarmaya çalışıyor. Üstelik ana muhalefet partisinin genel merkez binasına asılan dev afiş de en büyük sorunumuzun bu hayvan katliamı olduğunu söylüyor.
Çıkması yakın 3. Dünya Savaşı’nın taraflarından, bizim safımız ve gücümüzden filan söz edecek değilim. Sahipsiz hayvan yasasının sadece bir gösterge, ama ciddî bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden yine alıştığımız, uyuşturulduğumuz taraftan, olimpiyatlardan ve olimpiyat oyunlarına giden sporcularımıza giydirilen şu garip elbiseden söz edeceğim. İki önemli nedenim var: 1. Kamuoyunda bu konunun asıl konuşulması gerekli yönü üzerinde durulmadığını düşünüyorum. 2. Şimdi altını çizeceğim önemli konu olimpiyat yarışmaları bittikten, dünya savaşı çıktıktan sonra unutulup gidecek, dönüp bundan söz etmenin anlamı kalmayacak.
Konuyu hatırlayalım: 2024 Paris Olimpiyatlarına gönderdiğimiz sporcularımız geceliğe benzeyen bir giysi ile açılış törenlerine katılmış; VAKKO adlı giysi şirketi tarafından tasarlanan giysiler Türk milleti ile ilgisiz bulunmuş, kamuoyunda kıyafetlerin Yahudilerin toplama kampında giydikleri kıyafetlere, Yunanistan ve Arjantin milli renklerine benzerliğine dikkat çekildi, şiddetle eleştirildi. Hatta dünya güzeli Arzum Onan’ın giydiği basma giysiye atıfta bulunan, yahu işte ne güzel giysi, neden böyle bir giysi tasarlamamışlar diyenler ve Vakko’nun Yahudi sahibine göndermelerde bulunanlar da oldu.
Olimpiyat sporcularımızı beğenmediğim o erkek geceliği giysisi (pijama) içinde görür görmez aklıma Yarbay Mustafa Kemal’in bir fotoğrafı geldi. “Giysiyle bir devlet ve millet nasıl temsil edilir?” sorusunun en güzel yanıtı olan ve günümüze ışık tutan o fotoğrafın hikâyesini hatırlarsınız:
Mustafa Kemal Sofya’da Askeri Ateşe görevinde iken 1914’ün Mayıs ayı başında, Bulgarların 11 Mayıs 1914’deki ulusal gününde verilen bir baloya davet edilir. Askeri Rüştiyeden arkadaşı İsmail Hakkı Kavalalı anlatıyor: “O zamanlar Bulgar Meclisinde milletvekili idim. Dört arkadaşımla Bulgaristan’daki Türkleri temsil ediyorduk. Kendisiyle hemen her zaman konuşur dertleşirdik. Bir gün yine Mustafa Kemal’le birlikteydik. Bulgarların düzenlendiği bir kostümlü baloya yabancı devlet temsilcilerini milli giysileryle davet eden bir mektup geldi. Hiç unutmam, birdenbire gözleri parladı, bana döndü ve ‘İsmail sen Bulgar treninde parasız gezebiliyorsun. İstanbul’a git. Bana bir yeniçeri ağası kostümü getir.’ dedi. Bir de Enver Paşa’ya hitap eder bir mektup yazdı. İstanbul’a geldim, dediği giysiyi aldım ve döndüm. Baloya beraber gittik. Geniş ve bol ışıklı salonda devam eden gecede, gösterişli bir yeniçeri kıyafetiyle içeri girmişti… Geceye katılanlardan “İşte gecenin en güzel giysisi!” diyenler olmuştu. Mustafa Kemal’e çevrilen bütün gözler O’na hayranlıkla bakıyordu. Bütün konuklar, onun kim olduğunu birbirine soruyorlardı. Bir süre sonra, büyük ödüllü bir dans yarışmasına girdi. Bulgar Başbakanı’nın kızına kavalyelik ediyordu. Zaten bu kız daha önce O’nun flörtü idi. Mustafa Kemal çok güzel dans ederdi. Nitekim bütün valsleri olağanüstü bir başarı ile bitirerek yarışma birinciliğini kazandı. Bu ara Bulgar Meclisi Başkanı bana, bu gencin kim olduğunu sormuştu. Önce tanımadığımı söyledim, sonra ataşemiliter Mustafa Kemal olduğunu öğrenince hayranlığını şöyle belirtmişti: ‘Müthiş, müthiş bir adam!’
Yarbay Mustafa Kemal İstanbul Topkapı Sarayı’ndan özel izinle getirttiği bu yeniçeri giysisini, 11 Mayıs 1914 gecesi Sofya’da katıldığı kıyafet balosunda giydi ve birinci seçildi.[1]” Bulgar Kralı Ferdinand, Mustafa Kemal’i yanına davet ederek iltifatlarda bulunmuş, kıyafetinden ve başarısından dolayı da tebrik etmişti. Bir gümüş tabakayı da lütfen kabul etmesi dileğiyle hediye etmişti… Sabaha kadar devam eden balonun bitiminde, İspanya Maslahatgüzarı, Mustafa Kemal’i evine davet etmiş ve evinin şark köşesinde O’nun yeniçeri giysili bu fotoğrafını çekmişti.[2]”
Günümüzde birçok gafil ve maksatlı kişilerce Türk milletine, İslam’a verdiği zararlardan; milleti bir gecede cahil bırakan biri oluşundan filan söz edilen Mustafa Kemal çıkıyor, başka bir giysiyle gidebileceği bir baloya Yeniçeri Ağası giysisi ile geliyor. Ne hikmetse İslâm’ı sakız gibi ağzından düşürmeyenlerin iktidarında Türk Olimpiyat Milli Takımı Yahudilerin toplama kamplarında giydiği giysiyi giyiyor.
Konuyu gerek basında gerekse sosyal basında azıcık dile getiren olduysa da bu işin sorumlusunun kim olduğunu kimse araştırmadı. Kimse de üzerine alınıp “Ne var bunda; bu giysi şunu temsil ediyor, anlamı budur, renkleri bunu anlatıyor, çizgileri budur, kesimi budur.” demedi, diyemedi.
Paris’teki Olimpiyat Açılış Töreni’nde “insanların bilinçaltına sokulmak istenen” bir sürü gizli açık ileti bulunduğunu gördük. Batılıların ifadelerine göre bu tören içinde Hz. İsa ile dalga geçilmiş, LGBT reklamı yapılmış, kesik başını elinde tutan kraliçe ve benzeri bir sürü görüntü ile çeşitli saldırılar yapılmıştı. Saldırıya uğrayanlardan tepkiler geldi. Hristiyanlara hakaret edildiğini, aşağılandığını söyleyen çevreler ve kiliseler ayaklandı. Söylendiğine göre iletiler şeytanca idi ve sahibi de Küreselcilerdi. Dünyayı eline geçirmek isteyen güçtü.
Türk Milli Takımının 2024 Paris Olimpiyatları açılışında giydikleri giysilerin de şeytanca iletiler taşıdığı söylenebilir mi? Giysinin Küreselcilerin hem dünyaya hem de Türkiye’ye açık bir iletisi olduğu düşünülebilir mi? Elbette. Çünkü iletisi olmayan hiçbir şey uluslararası bir toplantıda kullanılmaz; kullanılamaz. Bu renkler, çizgiler, şekiller, tasarım bilinçli bir tercihtir. Bunun açıklaması yalnızca giysiyi hazırlayan Yahudi şirketin sorumluluğu değildir. Bunu sipariş verenler de şirketten ne gibi ölçütlerle giysi isteklerini açıklamak zorundadır. Açıklama yapılmazsa veya mantıklı bir açıklama gelmezse “Küreselcilerin iletisi” iddiası doğrulanmış olur. Bu takdirde Türk milleti Küreselcilerin bu açık iletisine cevap vermek durumundadır.
Peki, buradaki açık ileti nedir? “Türkler bunca belirtiye aldırış etmediklerine göre artık söylemekten çekinecek bir durum kalmadı. Açıkça ilan ediyorum: Türkiye’yi ben teslim aldım. Türkiye artık benimdir. Benim toplama kampımdır, istediğimi giydiririm. Bu toplama kampındakilerin kafasını, bedenini istediğim uyuşturucuyla doldururum, kimse karışamaz. Futbolla, siyasetle, televizyonla, cep telefonlarıyla, oyunlarla akıllarını, düşünme sorgulama yeteneklerini ellerinden alırım. Türkleri gülünç, ilkel, cahil, tarihsiz, bilimsiz, dinsiz, köksüz, sanatsız, müziksiz göstermek istiyorsam öyle gösteririm. On iki bin yıllık tarihlerini bir kalemde silerim. Değil 5000 yıllık giysilerini, 10 yıl önce giydikleri basmayı unutturur, arattırır, kendi tasarladığım giysileri onlara giydiririm. Binlerce yıllık müziklerini duymalarına fırsat vermem. Sadece benim onlara verdiklerimi dinler, gösterdiklerimi görebilirler. Ana okullarına, hatta anne karnına kadar istediğim dille eğitim yaptırır, istediğimi dilediğim kadar cahil bırakırım. İstediğim tabelayı istediğim dilde astırırım. Basını, sinemayı, tiyatroyu ben yönlendiririm. Siyaseti ben denetlerim. İstediğimi böler, parçalar, istediğimi büyütür, yüceltirim. Atla it izini, bozkurtla köpek izini karıştırmalarını ben istiyorum. Dizginler benim elimde. Kısaca burası benim arka bahçemdir. Böyle biline!” Giysilerin iletisi böyle okunabilir mi?
Böyle ise bir cinayet işleniyor, bir millet yok ediliyor demektir. Yukarıda yazılanlar doğru değilse sorgulamayı baştan yapmalıyız: Eğer bu giysiye hiç düşünmeden, sorgulamadan “çok güzel olmuş” denilmişse ortada aptallıktan başka şeyler var demektir. Yok, eğer sorgulanmış, beğenilmediği halde birilerinin baskısıyla kabul edilmişse bunu da bilmek isteriz. Kim ya da kimler Türk milletinin kötü temsil edilmesini istedi? Bunlar çok sınırlı bir topluluk mu, yoksa hâkim bir topluluk mu? Türklüğü her bakımdan aşağılayan insanların yönetimi ile mi karşı karşıyayız?
Bu sorular cevapsız kalacak diye korkuyorum. Ülkücüleri yetiştiren dört beş hocadan biri olan Galip Erdem Ağabey’in 12 Eylül Darbesi’nden bir süre sonra Türk Yurdu dergisinde “Ne yazık ki Türklük düşmanları kazandı” olarak özetlenebilecek bir söyleşisini okumuştum. Yeniçeri giysili Mustafa Kemal’i Atatürk düşmanları neden tanımak istemez? Neden Atatürk ve Türk düşmanları yabancıların, İngilizlerin, Amerikalıların, Yahudilerin değirmenine su taşır? Galip Erdem neden bu kadar karamsardı? Türklüğe giydirilmeye çalışılan kötü giysilerin her biri için ayrı ayrı Mustafa Kemal’ler yetiştirmek gerektiğini, bunun zorluğunu yaşadığı, bildiği için mi?
Olimpiyatta havalı tabancayı eli cebinde, Sırp rakibi gibi bulanıklığı önlemek için ilave lens, daha fazla hassasiyet için ana lens, ortam gürültüsünü susturmak için kulak koruyucularına gerek duymadan kullanarak gümüş madalya kazanan Yusuf Dikeç’i düşünüyorum. Altın kızlarımızı, erkeklerimizi düşünüyorum. Bir de bu yiğitlere giydirilen giysiyi düşünüyorum. Sadece olimpiyatlarda değil Türkiye’de bize yakışmayan giysileri bize giydirenleri… Çocuklarımı…
Yine ataların şaşmaz sözlerine ve şu bizim sınırsız özgüvenimize başvuralım: Altın yere düşmekle değerini kaybetmez. Baht utansın. Keser döner sap döner. Biz bu Türk milletine karşı açılmış Dünya Savaşından da başarıyla çıkarız. Kalın sağlıcakla.
[1] İsmail Hakkı Kavalalı, Vakit Gazetesi, 08.09.1947
[2] Sevdiğimiz Atatürk, Rasim Pehlivanoğlu, Atatürk Araştırma Merkezi, 2004. ISBN:975-16-1709-X. Sayfa: 87