Ülkemiz dünyanın en özgür ülkesi. Kişiler geleneksel güçlükle veya Batılı doğum kontrolcülerin keyfi zorlama yöntemiyle; kolaylıkla dünyaya gelebilir. Ailesini seçme hürriyeti olmasa da yaşaması kolay. Hava bedava. Su, bedava sayılır. Her vatandaş eğitim ve öğretimden İstediğini alabilir. İmkân bulan istediği yere, ülkeye gidebilir. Tabii parası varsa. Tanıdık bulabilirse istediği işe girebilir. Dayısı veya teyzesi varsa memuriyetinin yılı dolmadan yüksek makamlara sıçrayıp “kariyer” yapabilir. İşyeri açabilir, vergi verebilir veya vermeyip kaçırabilir. Ahlaka önem verip vermemek kendi elindedir. İstekleri için İslam dinine sığınabilir, arzularını din kılığında gösterebilir. Sanat gücü olsun olmasın sanat eseri ortaya koyabilir; alkış da alabilir. Sanatı gönlünce yönlendirir veya yok edebilir. İsterse uçuruma sürüklesin, siyasi, fikri görüşlerini yayabilir. Parti kurabilir, iktidar olabilir. Çalışıyor görünmek, itibarlı sayılmak için devletin parasını istediği gibi kullanabilir. Kimse hesap sormaz. Adalete güven biraz sarsılmış olsa da kanunun tanıdığı her hakkı kullanabilir. Yerli veya yabancı olması fark etmez, bu ülkeyi yürekten sevebilir; canı isterse ölür veya nefretini ihanet ederek gösterebilir. Hiçbir güç de kılını kıpırdatmaz. Bu ülke o kadar özgür bir ülkedir ki -basının kullanımı dışında- kişiler her aklına eseni yapabilir. Türkiye’de basın yeteri kadar özgür değildir.
Bu istisnanın anlamsızlığını sizlerle konuşmak istiyorum. Basın neden yalan yanlış veya gerçek haberleri “çaktırmadan” vermek zorunda kalsın? İstediğini övmek, istediğini çamura bulamak için kırk takla atmak zorunda kalsın? Özgürlüğün bu kadar geniş olduğu yurdumuzda “media” kullanımı da olabildiğince serbest olmalıdır! Her güzel şeyi hak eden Türk milleti, bunu da hak ediyor.
“Media”mızdaki yalan, yanlış, uydurma, kışkırtma, korkutma, yıldırma, baskılama ve benzer içerikli ve yaklaşımlı bildirimlerin iyelerine, sahiplerine asla karışılmamalı. Bırakınız yazsınlar, söylesinler, göstersinler; yayınlarında yandaşlıklarını, fondaşçılıklarını, işbirlikçiliklerini açık açık sergilesinler. Asla bu Közkamanlara dokunulmasın. “Media” düzenine tarım üreticilerine, sanayi üreticilerine, kimlikli, kişilikli bürokrata, yazara, sanatçıya yaklaşılan “şefkatle” yanaşılsın. Beslenme, barınma, imrenilenler sınıfına atlama kaynakları, aldıkları verdikleri, yalnızca sanayideki esnafın, pazardaki satıcının, tarladaki çiftçinin, mahalledeki bakkalın denetlendiği gibi denetlensin, desteklendiği gibi desteklensin. “Media” düzenine adalet istiyoruz. “Hükümetin, kamunun tamamına gösterdiği şefkatten ‘media’ niye mahrum bırakılıyor?” sorusunu artık duymak istemiyoruz. Hükümet yetkililerinin, koca çınarı sarıp sarmalayan sarmaşık gibi “media” düzenine sarılmasını istiyoruz. Yılmaz Özdil tanımıyla “Ahlaksız basınımız” bu şefkati çoktan hak etti; sarılsın, kurutsun ucu başka başka başkentlere ulaşan köklerin zillerini gönüllerince çalsınlar.
Hiç kimse bir basın mensubuna “kime bağlısın”, “kimden ne kadar para aldı da bunu yazdı” diye düşünüp soru sorma ihtiyacı hissetmemeli. Açıklık güzel şeydir. Her bildirimin, her haberin, verilişin; programın, dizinin, yayının niçin ve kim ya da kimlerce ortaya konduğunun bilinmesinin kime ne zararı olabilir? Hangi ülkenin gizli örgütünden veya fonundan gelirse gelsin, önemli olan bildirimdir. Niçin kaynağı, fonlayanı, fonlandırılanı gizli tutulsun? Devletin kurumlarından gizlice desteklenen “media”nın açık olması gerekir. Sıradan kişilerin her gün dönüp durarak insanları ve olayları konuşmasının önüne geçmek, fikir ve düşüncelerin konuşulmasına yol açmak basının görevi değil mi? Bu özgürlük verildiğinde, ya da bu özgürlüğü Türkler eline aldığında eminim Türkiye’de çok şey değişecektir.
Demokrasinin kökleştiği ülkeler, yurttaşının özgürleşmesi ve daha kişilikli olması için çaba gösterirler. Ülkemizde ise Basınımızın eli kolu bağlı durumdadır. Gerçek durumlar ne yazık ki sergilenemiyor. Basın, saydığım özgürlüklere kavuşturulmadıkça demokrasimiz ne yazık ki kökleşemeyecek. Buradan yetkililere sesleniyorum: herkes özgürlüğünü istediği gibi kullanır, eğip büküp çarpıtırken “media” bundan yoksun kalmamalıdır. “Media” isterse bu ülkeye açıktan ihanet edebilir, etsin. Biz basınımızı öyle destekleyelim ki bütün gücüyle insanımızı, yurdumuzu, milletimizi kalkındırsın.
Kaynak: Günboyu