Bugün, kendisinden genellikle olumsuzlukları ile söz ettiren Türk Sineması‘nın öne çıkan güzel bir örneğinden söz etmek istiyorum. 1962 yılında Zile’de doğan Mustafa Uslu, son dönemde afişlere çıkan önemli filmlere imzasını atmış bir yapımcı. Bunlar Kesişme: İyi ki Varsın Eren (2021), Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu (2019), Türk İşi Dondurma (2019), Çiçero (2019), Müslüm (2018), Ayla (2017), Sarıkamış Çocukları (2017), Bekâr Bekir (2017), Hayati Tehlike (2016), Memlekette Demokrasi Var (2010) gibi filmler. Her bir filminin akılda kalan özgün hikâyeleri, senaryoları var. Çiçero hariç (1951’de Türkiye’de Mehmet Muhtar, 1952’de Amerika’da Joseph L. Mankiewicz tarafından çekilmişti) ilk kez işlenen konuları beyazperdeye taşıyan yapımcı Uslu, biyografik filmleri ile öne çıkıyor. Yakın tarihin tozlu sayfalarında kalmış olayları ve kahramanlarını keyifle seyredilecek, inkâr edilemeyecek bir kalitede önümüze getiriyor. Devam eden çalışmaları da: Bir Umut, Garip Bülbül Neşet Ertaş… Konuları ve kahramanları hemen bizi sarıp sarmalıyor; “Mutlaka seyretmeliyim!” dedirtiyor.
Mustafa Uslu, bir söyleşisinde “Bakın bundan bir buçuk yıl önce kimsenin bir halk kahramanı olan Süleyman Dilbirliği’nden haberi yoktu. Bugün, adına Wikipedia’da sayfası var, lise ve orta öğretim kitaplarına, iyi kalpli Türk askeri diye ismi girdi… Sadece Türkiye’de değil Güney Kore’de de ders kitaplarına girdi. Bunu biz bir filmle sağladık. Kıytırık mafya ve kenar mahalle dizileri çekeceğimize, bu adamı kahramanlaştırdık, insanlık çektik! Emin olun insanlık daha güçlü bir omurga. Neresinden tutarsan tut, insanlık hikâyeleri sizi çeker, büyüler, alır götürür. Ve bu ülkede yüzlerce insan hikâyesi var… Antalya’da köylü bir kadın hastanede bitkisel hayattaki sahipsiz bir Rus gence 10 yıl annelik yapıyor, altını değiştiriyor. Öz annesinin yapmayacağını bir Türk anne yapıyor. Bu neden film olmasın, dizi olmasın? Biz böyle bir milletiz, özümüz bu. Aşık Veysel’i, Neşet Ertaş’ı, Pir Sultan Abdal’ı düşünün… Bu coğrafyadaki hangi değeri anlatsam az gelir. Biz ısrarla bizi biz yapan değerleri yok sayıp, Latin Amerika’daki sokak çetelerine özenip diziler yapıyoruz. Bu muyuz biz? Değiliz!… Naim Süleymanoğlu Seul’de ilk olimpiyat rekorunu kırıyor, sonra sahneye çıkıp üç rekor daha kırıyor. Ona da bunu soruyorlar, “Niye beklemediniz, ihtiyacınız yoktu ki arka arkaya kırdınız rekorları?” diye. O da, “Benim ihtiyacım yoktu ama ülkemin çok ihtiyacı vardı bu rekorlara” diyor. Ülkemin bu filmlere çok ihtiyacı var. Son 15 yılda çok kötü filmlere maruz kaldık. Hiçbir annenin babanın çocuklarına örnek gösteremeyeceği hayal kahramanları yaratıldı. Şükürler olsun, biz bu piyasaya girdikten sonra Türk Sineması’nın gişesi arttı. Sinemaya küs olanları sinemayla barıştırdık.”
Güzel işleri ve güzel insanları takip etmek, eleştirmek, teşvik etmek çok önemli. Eleştirme deyince, bazı köşe yazarlarının yaptığı gibi güzel işleri baltalayan eleştiri değil! Bunların amacı kendi devletini milletini kötüleyen filmler yapan yönetmenlerin yetişmesidir. Uslu’dan, Ayla’nın Oskar adaylığı sırasında “Özgürlüklerin olmadığı bir ülkede film yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz?” diye başlayan bir konuşma yapması istenmiş. Uslu “Ve ben bunu yapmadım. Yapsaydım Oscar’ı almıştık.” diyor. Türk sinema seyircisi Mustafa Uslu’nun filmlerini; Uslu gibi insana, insanımıza dokunan yeni yapımcıların filmlerini beklediğini göstererek sinemamızı kanatlandırabilir. Tarihin seyrini değiştiren bir milletiz. Neden dünya çapındaki kahramanlarımızı, başarılarımızı sinemaya; dünya çapında filmlerle aktarmayalım? Mustafa Uslu doğru yoldadır.
Akıp giden zaman içinde yüzlerce, binlerce olayla, işle karşılaşıyoruz. Bunların bir kısmı olumlu, güzel tabii. Buna karşılık çoğu sevimsiz, yanlış, kötü, ahlaksız, bizim veya toplumun menfaatine olmayan haince işler. Nedenini bilmiyorum ama dikkatimizi öncelikle olumsuz olanlar çekiyor. Mercek altına aldığımız olumsuz işlere odaklanıyor, dilimize doluyor, yerden yere vurup eleştiriyoruz. Toplum olarak bu konuya o kadar çok zaman harcıyoruz ki bu arada olup biten güzel işlere gözlerimizi, gönlümüzü, dikkatimizi açmaya zaman ve güç bulamıyoruz. Mutlaka bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Baktığımız şeylerde güzel olanları da görmesini öğrenmeliyiz. Ya kötüde bile var olan güzellikleri fark edeceğiz, yahut da çok kıymetli zamanımızı hiçbir getirisi olmayan homurdanma ve dedikodularla öldürmeye devam edeceğiz.
Kaynak: Günboyu