Paramparçayım. Çok acı bir haber aldım. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın önde gelen emektarlarından İsmail Vayvaylı kardeşimiz vefat etmiş. Ne diyeceğimi bilmiyorum; Mamak hafızasını, biz kardeşimizi kaybettik.
Aynı fakültede (A.Ü. DTCF) aynı yıllarda okuduk, ayrı yurtlarda, evlerde kalsak da yedi yıl Av. Şerafettin Yılmaz’ın bürosunda birlikte çalıştık. Daima anlatılamaz örnek fedakârlığıyla hatırlayacağım “şef”imiz çalışan, düşünen, yazan, duygulu bir ülkücüydü. Onun arkasından yazmaya mecalim yok. Bu yüzden, şimdi bir vasiyet olduğunu anladığım 24 Ocak 2021’de DTCF Akademi vatsap topluluğumuzdaki yazısını sizlerle paylaşacağım:
“Sevgili Dostlar,
Farklılıklarımız ve anlaşmazlıklarımızla rağmen bir konuda hem fikir olmamız veya hem fikir olma yolunda mesafe alamız beni mutlu ediyor. Bu da, Ülkücülüğün partiler üstü bir kavram olarak kabul görmeye başlamasıdır. Ülkücülüğün bir siyasal partiye mal olması maalesef fikrin ve mücadelenin önünü tıkamaktadır.
Hatırlayalım, Ülkü Ocaklarının esas sahibi konumundaki mensupları siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle MHP’den ayrıldığında bu ekiple ayrılan ülkücüler kendi ocaklarında olamadılar. Nizam-ı Alem Ocakları adı altında yeni bir teşekkül oluşturdular. Kendilerine Ülkücü diyorlardı ama farklı bir örgütlenme içindeydiler. Nitekim bu ekibe katılmayanlarımız bunların ülkücü olmadığını, hatta ihanet içinde olduklarını dillendiriyorduk.
Son yıllarda bir başka ayrılık aynı sonucu doğurdu. Yani, bir cepheden bakışla hainlerimiz çoğaldı. Başka bir cepheden evde kalanlar hain oldu. Şimdi ne yapacağız, İyi ülkücüler-kötü ülkücüler ayırımı mı yapacağız?
Bütün bunlar bir yandan güç kayıpları yaşatırken, bir yandan da kendimize gelmemizi, ülkücülüğün siyaset ve partiler üstü bir kavram ve düşünde olduğunu görmemiz ve kabullenmememizi sağlıyor. Ben bu sebeple bu ayrılıklara olumlu yaklaşıyorum.
Bir solcunun, bildik düşünceleri tekraren yazmasını tartışıyoruz. Biz onların SSCB ve Çin’den yönetildiğini düşünüyor, onlarda bizim ABD ve NATO’nun bir uzantısı olduğumuz söylüyorlardı. Bunlar o günkü sokak kavgasının güncel yaklaşımlarıydı. Bir düşünceyi, bir yaklaşımı külliyen reddetmeden önce, bizi veya onları bu düşüncelere sevk eden alt yapıyı da göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.
Buna bağlı olarak bir de 12 Eylül öncesi ile yüzleşmekten bahsediliyor. Biz 12 Eylül öncesi ile de, 12 Eylül ile de yüz yüzeydik. Yüzleşecek bir durumumuz olduğunu sanmıyorum. Ancak bu dönemden çıkaracağımız dersler olabilir.
Ülkücülüğün siyaset ve siyasi partiler üstü olmasını nasıl sağlayabiliriz? Buna kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Aklıma birkaç şey geliyor. Bunlardan biri, başlangıcından bu güne, Ülkü Ocaklarının tüm genel yöneticileri bir araya gelip Ülkücülüğün bir siyasi partinin fikri olmadığını, Türk milletine ait bir düşünce olduğunu anlatan bir bildiri yayınlayabilirler mi? Zor olsa da, bugünkü Ülkü Ocakları mensuplarının bir partiye ait olmadıklarını, tüm siyasi partilerdeki ülkücülerin ve siyaset dışındaki ülkücülerin kendi mensupları olduğunu duyurabilirler mi?
Düşüncelerimin biraz hayali olduğunu ben de kabul ediyorum. Ama bunu sağlamadıkça alacağımız bir yol, varacağımız bir hedef olamaz. DTCF Akademi olarak bir ilki gerçekleştirip bu konuyu bir bildiri haline getiremez miyiz? Ülkücülüğün siyaset üstü bir kavram olduğunu anlatan bir bildiri… Ne dersiniz dostlar, yapamaz mıyız?
Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
İsmail VAYVAYLI
Not: Ben ham bir fikir olarak düşüncelerimi dile getirdim. Tabii ki hiç kimseyi rahatsız etmeyecek bir tavır sergilemek gerekir. Bu konuda DTCF Akademi bir örnek ve yol gösterici olabilir. ”
Kardeşim, senden sözünü ettiğin bildiriyi kaleme almanı rica etmiştim. Olmadı. Bu dileklerin yakın gelecekte ülkücülerin yeniden derlenip toparlanmasına ışık tutacaktır. Hepsinin üzerinde ödenemeyecek hakkın olan Ülkücüler, işaret ettiğin şekilde birleşip Turan yolunda yürümek için ayağa kalkacaktır. Bize hakkını helal et. Mekânın cennet olsun.