Bu köşede küçük şeylerden söz ediyorum. Öyle büyük meselelere aklım ermiyor. Bugün önemli bir konuyu sizlerle paylaşacağım. Bildiğimizi sandığımız ama esasında bilmediğimiz küçük şeyler bunlar. Gün gelip karşımıza büyük meseleler olarak çıkıyorlar ve biz o konuda çok da fazla bir şey bilmediğimizi fark ediveriyoruz. Esas gariplik de bundan sonra başlıyor; o hakkında fazla bir şey bilmediğimizi anladığımız mesele hakkında -haddimiz olmadan- fikir yürütmeye başlıyoruz.
İnsanoğlu zaaflarıyla yaşıyor. Kimi farkında, kimi değil. Her insanın davranışının altında yatan bir neden var. Eğer bu nedenleri kavrayabilirsek davranışın gerekçesini de öğrenmiş oluyoruz. Bu gerekçeler hakkındaki bilgilerimiz ne kadar fazlaysa insanları anlamak konusunda o kadar uzmanlaşmış sayılırız. Herhangi bir konuyu, eskilerin deyimiyle “efradını cami, ağyarını mani” (Nesnenin zıddını dışarıda tutup, ögelerini-bileşenlerini belirten tanımlamalar için kullanılıyor.) bir şekilde, iyice anlayana kadar evirip çevirmek bu yüzden gerekli. Okumak, seyretmek, duymak değil anlamak; bakmak değil görmek şart. Hâlbuki günümüzde gerekçelere filan bakmadan insanlar, olaylar hakkında hükmümüzü verip konuyu bir kenara atıyoruz. Küresel emperyalizm ve içteki maşaları o kadar çok çalışıyor ki önümüze durmadan yeni konular, yeni insanlar, kavramlar getirip duruyor. Biz birini kavrayamadan bir başka konu gündemimizi işgal ediveriyor. Eskiden, basın yayın organları, yeni bir konuyu iyice açıklayarak haber yapardı. Şimdi konu yeni olsa bile neredeyse bütün kanallar, “Bu konuyu herkes zaten biliyor” diye düşünüyor ve öyle haber veya program yapıyor. Biz ise “Ya hu biz bu konuyu bilmiyoruz!” demekten aciziz.
Bilmediğimiz şeyleri biliyormuş gibi yapmak başımıza büyük belalar açıyor. Koca koca devlet adamları, PKK’yı onlarca yıl, gafilce veya haince “bölücü teröristler, üç beş eşkıya” vs. diyerek geçiştirdi. Biz de bu hainlerin gelmişini, geçmişini, geleceğini, hedeflerini, hamilerini, bu meselenin çözüm yollarını öğrenmek yerine bunları lanetlemekle veya ‘kalaylamakla’ meşgul olduk. Anlamaya çalışmak, öğrenmek yerine kendimizi yeterince anlamış kabul ettik, gevşedik. Bugün Kürt meselesi nedir bilen çok az uzmanımız var. Alevilik meselesi kanatılan bir yara ve çok az anlayanı olduğu açık. Fetöcülerin namazdan sonra yaptıkları tesbihatta “ve bi imamena abdulfettah dahhak” şeklinde geçen ve F. Gülen’i kastettikleri “dahhak” sözcüğünün anlamını bir bilseydik. (Dahhak’ın gençliğinde omzunun iki yanı şeytan tarafından öpülmüş, bu yüzden omzunun iki yanında yılanlar çıkmış, bu yılanlar insan beyniyle ancak beslenebiliyorlarmış. Halkına yaptığı zulümler felaket boyutundaymış…) gençlerimizin beyinlerinin omuzuna sürülmesine izin verir miydik? Bilmedik, anlamadık, o yüzden de aldatıldık!
Kürt Devleti, Irak savaşı, Şiilik, Sünnilik, Alevilik; Suriye iç savaşı, Esat rejimi, Işid, sığınmacılar; Afganistan, Bin Ladin, Taliban; Mavi Vatan, Adalar Denizi; Boğazlar; Doğu Türkistan; Balkanlar; Yunanistan, Batı Trakya; Kıbrıs; İran; Ukrayna Savaşı… Sadece milletimizle doğrudan ilgili yüzlerce mesele. Bizi dolaylı ilgilendiren konular binleri bulabilir. Her konuyu azıcık değil, cidden anlatarak geçirmek öncelikle devlet organlarımızın görevidir. TRT önemli meseleleri bütün boyutlarıyla anlatmalıdır. Anlatmıyor. Açıkça söylüyorum; ihanet içindedir. Bir dönem boyunca anlatılan Masumlar Apartmanı sakinlerinden çok daha önemli ve öncelikli olarak etraflıca işlenmesi gereken derdimiz var. Diğer kanallar da aynı şekilde ihanet içindedir. Üçüncü Dünya Savaşı, “hibrit” savaş şeklinde başlamış (Papa, üçüncü kez başladığını söyledi) biz eğlenmekle meşgulüz.
Pekmez tabağının dibini iyice sıyırıp “gümüş gibi” yapmaya çalışan anneme kızdığımda bana şu cevabı vermişti: “Sen bunun kaç elmadan yapıldığını biliyor musun?” Ben bunun üzerine olayların, insanların, şeylerin “künhüne”, özüne inmek, olayı çözmek gerektiğini anlamıştım. Küçük şeylere kızmak, lanetlemek, küfretmek, gıpta etmek yerine onun ne olduğunu gerçekten anlamak gerektiğini geç de olsa anladım. O yüzden öğrenmeye, bilmeye açlığım günden güne artıyor. Araştırmaya, okumaya, öğrenmeye ve anlamaya çalışmaya konuşmaktan, dedikodu etmekten, ıvır zıvır iletisi göndermekten daha fazla zaman ayırmaya çalışıyorum. Çünkü bilmediğimi, dahası yeterince anlamadığımı fark ediyorum. Sizleri de biliyorum dediğiniz şeylerin özünü öğrenmeye ve anlamaya davet ediyorum.