“Ben birkaç hâin Ermeni tarafından Karaağaçdibi’nde hizmet-i Vataniyyemi îfâ ederken şehîd edilen asker Ali’yim. Müslümanlar varlığınız ve mukaddes maksadınız için benim gibi binlerce kurban daha vermekten çekinmeyiniz. Fakat mutlaka yükseliniz. Rûhuna fî 25 Zilkade sene 1331 Fâtiha. Fî 12 Teşrînievvel sene 1329 yevm-i Cumartesi” Bu satırlar, hâlâ milletine can vermeye, yol göstermeye devam eden bir şehidimizin mezar taşında yazıyor. (Lütfi Şeyban, Oğuzhan Kır, Osmanlı Mimari ve Mezar Taşı Kitabeleriyle Sakarya 1639-1946, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayını, Adapazarı, 2019).
Prof. Dr. Halit Çal ağabeyin hatırlattığı bu belgede, şehit Alimiz bize mezar taşıyla haykırarak “mutlaka yükseliniz” diyor. Bildiğiniz gibi Türk Ocakları da 1912’de kurulurken Türk milletini her alanda yükseltmeyi hedeflemişti. Peki, biz neden bu yükselmeyi gerçekleştiremiyoruz? Alilerin hesabını niye soramıyoruz? Sebebi çok açık; öğrenilmiş çaresizlik. Hem içerdeki bilgisiz, korkak ve şahsiyetsiz menfaatperestlerin gaflet ve hıyanetlerinden, hem de Türk milletinin çok büyük değil, sıradan bir millet olduğu yalanını binlerce yalanla inşa eden düşmanlarımızın adım adım bize öğrettikleri çaresizlik yüzünden!
Amerika‘da köleliğin yaygın olduğu 1849 yıllarında Harriet Tubman adlı bir kadın köleleri esaretten kurtarmak için gizli bir örgüt kurmuş ve 700’e yakın köleyi esaretten kurtarmış. Ona “Köleleri kurtarmak için en zor adım nedir?” diye sormuşlar; derinden bir iç çekip “Bir köleyi köle olmadığına ikna etmek!” demiş. Mehmet Çınarlı diyor ki:
Sustuk sabırla, her şeyi öğrettiler bize.
Sevdikçe, nefret etmeyi öğrettiler bize.
Bir silkinişte ülkeye peygamber oldular,
Çektik, bütün günahları yüklettiler bize.
Bin bir düzenle saygıyı, imanı öldürüp,
İnkarı, kini, şüpheyi devrettiler bize.
Kaynarken ortalıkta cehennem kazanları,
Cennet, barış masalları dinlettiler bize.
Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,
Her gün bizimle güçlenerek, yettiler bize.
Evet, uyuyorduk; biz uyurken yanımıza yaklaşıp, salgıladıkları tükürükleriyle kulağımızı, burnumuzu kemiren fareler gibi bizim duyu organlarımızı kemirdiler. Duyamaz, işitemez, doğruyu yanlıştan ayırt edemez olduk. Batılıların, mahzenlerine sakladıkları bizim büyüklüğümüzün sırlarını öğrenmek istemediğimiz gibi elimizdeki belge, bilgi ve yayınlara da bakma ihtiyacı duymaz olduk.
Türk milletinin insanlığa ne gibi hizmetleri oldu? Bu konuda yazılmış derli toplu bir eser var mı? Yetişen kuşaklar, nereden güç alıp, yüce amaçlar için çalışacak; geçmişin izini sürüp geleceğe kanat takacak? Geçmişin hesabını tutup, görülmesi gereken hesapları soracak? Bu hesapların niçin sorulamadığını kim düşünecek? Milletimiz yerinde duruyor ve kan kaybediyor. Kim milletini yükseltmek için çalışacak?
Rahmetli İsa Yusuf Alptekin verdiği bir söz için ömrü boyunca çalışmıştı. Çok çalışmamız gerekiyor.
Kaynak: Günboyu