Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Doç. Dr. Esennur Sirer, şiddet içerikli dizi ve filmlerin toplum üzerindeki etkilerine değindi.
Televizyonun yaşadığımız çağda yeni epistomolojinin kumanda merkezi olduğunu belirten Doç. Dr. Esennur Sirer, “Pek çok ifade ve yaşama biçimi televizyonun yönlendirmesiyle şekilleniyor. Bir gece önce izlenen futbol maçı ya da televizyon dizisindeki genç kızın dramı günlük konuşmaların konusunu teşkil ederek hayatımıza nüfuz ederken pek çok tutum ve davranışın de belirleyicisi oluyor. Hatta dizi filmlerde yer alan karakterler topluma rol model teşkil ediyor.” dedi.
Neil Postman’ın ‘Televizyon: Öldüren Eğlence’ adlı kitabında ‘bir psikiyatristin söylediği gibi, hepimiz kumdan şatolar yaparız. Sorun bu şatoların içinde yaşamaya kalktığımız zaman ortaya çıkar’ ifadelerinin yer aldığını belirten Doç. Dr. Esennur Sirer, “Kitapta televizyonun görüntünün gücünü kullanarak her eve girdiği ve bir “ce-ee” dünyası yarattığı anlatılıyor. Bu büyülü dünyada her şey mümkün görünüyor. Ancak gerçek hayatta böyle bir durum söz konusu değil.” diye konuştu.
Günümüzde televizyon ile yetişmiş ve büyülenmiş nesiller var olduğunu belirten Doç. Dr. Esennur Sirer sözlerine şöyle devam etti:
“Bu nesiller yaşamlarını televizyon üzerinden şekillendiriyor. Hayatı televizyonun penceresinden anlamlandırmak kolay gelse de pek çok sorun yaşama yansıyor. Bunların başında da kapının dışındaki hayatın güvensiz bir yer olduğu düşüncesi geliyor. İzlenirliği artırmak televizyonun esas amacıdır. Bu nedenle televizyonların dizi filmlerde izlenirliği sürekli kılmak için dramatik yapıyı kurarken çatışmalardan faydalandığını söyleyebiliriz. Çatışmaların inşasında da şiddetin önemli bir yer tuttuğu görülüyor. Dolayısıyla şiddet, arzulanan bir şey değil, daha çok dolaşıma sokulduğu için daha çok izlenen bir olgu konumundadır. Etkisi de kullanım oranını katlıyor. Dolayısıyla izleyici, nitel olarak daha fazla şiddet içerikli yapımlar izlediğini düşünüyor.”
Doç. Dr. Esennur Sirer, ‘RTÜK’ün 2020 yılında yaptığı ‘Televizyon Yayınlarında Şiddet Araştırması’nın sonuçlarına göre katılımcıların %94’ü televizyon yayınlarında şiddet içeriklerinin orta ve daha yüksek düzeyde var olduğunu dile getiriyor’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünya Sağlık Örgütü şiddeti fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet olarak ayırıyor. RTÜK’ün araştırmasında katılımcılar, dizi filmlerde %75,4 oranı ile psikolojik şiddettin, %73,8 oranı ile de fiziksel şiddetin yer aldığını düşünüyor. Yayın içeriklerinde en çok rahatsız olunan içerikler ise; %61,6 ile cinsel şiddet içerikli görüntüler, %57,2 ile fiziksel şiddet içerikli görüntüler, %57,6 ile ekonomik şiddet içeren görüntüler, %57,4 ile de psikolojik şiddet içeren görüntülerdir.”
Televizyon izleyicisi için şiddetin sadece dram üzerinden dolaşıma sokulmadığına, komedi ve eğlence unsuru olarak da fazlaca işlendiğine dikkat çeken Doç. Dr. Esennur Sirer, “Komedi ile dolayımlanan şiddet daha sevimli olarak gösteriliyor. Televizyonda komedi türü yapımlarda şiddet içeren bir sözcük ya da bir hareket ertesi gün dolaşıma sokularak herkesin gündeminde yer bulması sağlanıyor. Sosyal medya ile aracılanarak haberi olmayan kitleye de yayılıyor” diye konuştu.