Siyasi ya da sosyal hareketler kendilerine diğerlerinden farklı kılan inanç ve değerleriyle yer edinirler. Varlık nedenleri kimlikleridir. Kalıcılıkları değerlerine uygun bir siyaset uygulamalarına bağlıdır. Siyasi partilerin var oluş amaçları kırmızı çizgileridir, sınırlarıdır.
Şartların ya da krizlerin ortaya çıkardığı siyasi hareketler ise ortamcıdır. Vaziyeti idare ederler. Pragmatik ve oportünist karakterli olurlar. Kendilerini herhangi bir kriter ya da ilkeyle bağlı görmezler. Duruma göre ilkelerini, şartlara göre inançlarını eğip bükerler. Hiçbir ilkeleri ya da ölçüleri olmayan bu hareketler her şeye müsaittirler.
Çizgi, kriter ve sınır gibi hususlar siyasi hareketlerin manevra alanlarını belirler. Koalisyondan söz ederken, ortak sorumluluk alırken siyasi partilerin var oluş amaçlarına uygun davranmaları beklenir. Siyasi partilerin temel varlık nedenlerini yok sayan bir yaklaşım içine girmelerini beklemek doğru olmaz.
Kırmızı çizgileri ya da ilkeleri siyaseten dayatma olarak görenler gerçekçi davranmayanlardır. Koalisyon görüşmeleri sürecinde sanılanın aksine kırmızı çizgiler ve ilkeler belirleyicidir ve öyle olmalıdır. Nitekim AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “ilkelerimize uyan parti ile koalisyon kurarız” demiştir.
Davutoğlu’nun konuşmalarından AKP’nin ilke olarak “Yeni Anayasa”, “Çözüm Süreci”, Bakanlarla ilgili Yolsuzluk ve Rüşvet iddialarını geçmişte bırakma ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dokunulmaması gibi hususları öne çıkaracağı anlaşılmaktadır.
Başbakan Davutoğlu, "Cumhurbaşkanı’nı hedef alan her şey bizi de hedef almıştır" demek suretiyle Erdoğan’ı, kırmızı çizgi olarak ilan ettiği ve ondan geriye adım atmayacağını ortaya koymuş bulunmaktadır. AKP açıkça Anayasayı “bekleme odasına” tıkarak anayasayı çiğneyen, tarafsız davranmayıp siyaset yapan eski genel başkanını kırmızı çizgi olarak ilan etmiştir. Aslında Davutoğlu’nun bu konuda başka türlü hareket etme imkânı da yoktur.
Yine Davutoğlu’nun ikinci kırmızı çizgisi yolsuzluk ve rüşvetle ilgili dosyaların açılmasıdır. Nitekim o, ‘geçmiş hesapları açmaya kalkarlar, rövanşizm ile hareket ederlerse kaybederler’ demek suretiyle yolsuzluk iddiası altında kalanların arkasında durduğunu ortaya koymuştur.
Davutoğlu’nun geçmiş hesapları açmayı ‘rövanşizm’ olarak nitelemesi tam bir ilginçtir. AKP’nin içinde dahi yolsuzluk ve rüşvet görüntülerini içine sindiremeyen onlarca insan vardır. Kaldı ki, yolsuzluk ve rüşvet geçmişe değil bugüne ve geleceğe yöneliktir. Geçmiş hesaplar eğer geçmişte görülmemiş ise gelecekle ilgili demektir. Bundan taviz verecek bir koalisyon ortağı geleceğine ihanet etmiş olacaktır.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “rövanşizm peşinde olmadıklarını” açıklaması da bu bağlamda tam anlamıyla talihsizliktir! Sorun rövanş sorunu değil açık bir hesabın kamu vicdanına uygun biçimde görülmesi sorunudur. Koalisyon ortaklığı karşılığında yolsuzluk ve rüşvet hesaplarının görülmesinin ertelenmesi ya da engellenmesi siyasi rüşvettir.
AKP’nin üçüncü kırmızı çizgisi ise “çözüm sürecidir”. Nitekim Davutoğlu aynen şunları söylüyor: “MHP’nin içinde yer aldığı bir koalisyon için çözüm süreci konusunda ilkeler ortaya konmalı. MHP bu konudaki perspektifini değiştirmeli. Sürecin devamı için bir vizyon ortaya koymalı” diyor.
Türkiye’yi bölünmenin eşiğine getirmiş olan bir süreçten AKP geri adım atmıyor. ‘Çözüm Süreci’ resmen Türkiye’yi bölünmenin eşiğine getirmiştir. Buna rağmen AKP hala bu rezil ve muzır politikadan geriye adım atmamakta ısrar ediyor. Adeta Davutoğlu, hakaret eder gibi “Devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü” kırmızı çizgi ilan etmiş olan MHP’ye ‘siz de bir bölünme vizyonu geliştirin’ diyor.
Bütün bu yaklaşımlarıyla Davutoğlu bir koalisyon görüntüsü altında AKP hükümeti kurmak istediği açıktır. Davutoğlu AKP’nin tek başına iktidarı gibi davranacağı AKP hükümetlerinin versiyonu koalisyon adı altında kurmayı amaçlıyor. Muhalefetin bu oyuna gelip gelmeyeceği ise henüz bilinmiyor.