Kitleleşen insanlık

Kitlenin parçası olma ile geleneksel insani öz ve özellikleri koruma arasında doğrusal bir ilişki vardır. İnsani özellikleri korumak ile kitlenin parçası olmak tahterevallinin iki ucu gibidir: Birisi alçalmadan diğeri yükselmiyor. Kitle, insanlık tarihinde insan ötesi bir aşamayı ifade etmektedir.
Henüz kitle haline gelmemiş, bireyselliğini ve rasyonelliğini yitirmemiş fertlerin kitle iletişim araçlarıyla aptallaştırılıp, sıradanlaştırılması kitle kültürünü oluşturur. Bu yönü itibarıyla insanlık giderek milli kültür yerine kitle kültürü edinmektedir. İnsanlık, kitlenin egemen olduğu bir çağa doğru hızla evrilmektedir.
İnsanlık ötesi olan bu kitle çağının en önemli iki elemanı televizyon ve reklâmdır. Bu konuda Oliviero Toscani  “La Pub est une charogne qui nous sourit”  adlı eserinde şöyle yazar:  “Televizyonla ve reklâmla sürekli kan alışverişi yapıyoruz: Dünyanın her yerinde günde dört ile beş saat arası televizyon yiyoruz, konuşuyoruz, düşünüyoruz ve arzuluyoruz. Televizyon, gövdemizin, aklımızın uzantısı oluyor, sinirlerimizi, iştahımızı kamçılıyor. Artık insan olmaktan çıkıp makine adamlara dönüşmüşüz. Yarı robotlara, kölelere, televizyon diktatörlüğü rejimine girmişiz, şiddetten uzak, yumuşak, reklâmsı bir diktatörlük: En tehlikeli diktatörlük budur.”
Bu durumu Toscani, başkaldırma imkânı bulunmayan yumuşak, inandırıcı, yüce, görsel-işitsel uzmanların yoğurduğu yeni bir diktatörlük biçimi olarak nitelendirilmektedir. Ona göre, cezaevi, sabıka kaydı olmayan ekranlar; parmaklıkların yerini almakta, başkalarının hayatını yaşamak, sadece kendi yaşamımızı yaşamanın yerine geçmektedir.
Toscani son hükmünü de şöyle verir: “Coca-Cola, MacDonald’s, Microsoft ve IBM’nin desteklediği, kibernetikçi Berlusconi’lerin yönettiği bir insanlık sonrası dünyaya giriyoruz.”  Bu, insanı kendisine yabancılaştıran bir dünyadır. Bireyi kendisi olmaktan çıkarıp kitlelerin daha doğrusu niteliksizliklerin egemen olduğu bir yapıya dönüştürür.
Trafik kazası geçirmiş yaralının başında boş gözlerle “bön bön”  insan ölümü seyreden kitlenin içinden birisiyiz hepimiz. Televizyonlardan naklen ölümlerden şehvete benzer bir duygu hissediyoruz.Yaralıyı hastaneye kavuşturmakla, aracımızın kirlenmesi ya da zamanımızın küçük bir kısmını ölmekle yaşamak arasında olan hemcinsimize harcayıp harcamamakta tereddüt içindeyiz. Neticede ister farkında olalım isterse olmayalım biz insanlık ötesi bir kültürel aşamaya geçtik.
İlkeli, rasyonel ve disiplinli insanların tüketim ya da televizyon yoluyla yönlendirilmesi çok daha zordur. Büyük küresel şirketler dünya çapında bu tür bir kültürü bu nedenle pazarlar. Çünkü kitle iletişim araçları sayesinde benliğini yitirmiş olan günümüz insanının tavize zorlanması, güdülmesi, ikna edilmesi ve yönetilmesi çok daha kolaydır. Bu sayededir ki bir avuç profesyonel günbegün aldıkları kararlarla insanların yaşadıkları yer, varsa yapacakları iş, yiyecekleri, içecekleri, giyecekleri şeyler; okul ve üniversitelerde önlerine sürülecek bilgiler ve çocuklarına miras bırakacakları dünyanın şeklini belirler.
Her türlü kötülük insanın ruhunun, şuurunun, merhametinin yönlendirilmesi ve aşınmasıyla başlar. İnsanlığa hükmetmek isteyenlerin öncelikle insanların ruh, şuur ve merhamet dünyasından işe başlamaları nedensiz değildir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!