2002 yılına kadar Türkiye kırmızı çizgileri olan bir ülkeydi. Ege’de Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasını savaş sebebi sayacağını ifade etmişti. Irak’ta ise Türkiye, Kerkük’ün statü ve yapısının (Türkmenler aleyhine) bozulmasını kırmızı çizgi olarak ilan etmişti.
Bülent Arınç, 2005 yılında Ege’deki Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkartmasını önlemek için 1995’te Meclis’in aldığı ‘casus belli’ kararını artık kaldırmak gerektiğini söylemişti.
Arınç “Benim anladığım casus belli (savaş nedeni) kararı, Yunan Parlamentosu’nda rahatsızlık oluşturmuş görünüyor. Artık bu devirde bu kararı da ortadan kaldırmak lazım” demişti. Arınç’ın bu sözleri, Yunanistan’a ’Karasularını 12 mile çıkarman halinde bunu savaş sebebi saymayacağız’ mesajıydı. Fiilen Ege’de Türkiye’nin kırmızı çizgileri kalmamış durumdadır. Yunanistan bu ilkesiz, çizgisiz ve tutarsız siyasetten yararlanarak Ege’deki bazı adalara Yunan bayrağı çekebilmiştir.
Diğer yandan ABD’nin Irak’ı işgal etmesi, peşmergenin Kerkük’e girmesi tapu ve nüfus dairelerini yağmalaması sırasında Türkiye yine kırmızı çizgilerinin gereğini yapmamıştır. Türkiye olanı biteni uzaktan seyretmiştir. Yapılanları görmezlikten gelmiş, kırmızı çizgilerini ise hatırlamak bile istememiştir.
Kerkük’te yerle yeksan olan kırmızı çizgiler için sesini çıkarmayan Türkiye’ye peşmerge sürpriz bir emrivaki daha yapmıştır. Bu defa Süleymaniye’de Türk askerinin başına ABD ile birlikte çuval geçirilmiştir.
AKP, Türkiye’nin uğradığı bu ağır aşağılanmaya karşı “nota verme” cesaretini dahi gösterememiştir. Bu elastik davranış, Kerkük bir yana bütün Kuzey Irak’ta Türkiye’nin hiçbir hassasiyetinin ve ilkesinin kalmadığını da ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin bu tavırsızlığı ve ilkesizliği, Kuzey Irak’ta kâğıt üzerinde Bağdat’a bağlı, ancak fiilen bağımsız hareket eden Barzani yönetimine büyük bir cesaret vermiştir.
Barzani, Kerkük ile birlikte bölgedeki Türkmen yerleşim yerlerini fiilen denetim altına almıştır. Bölgesel yönetimin lideri, bununla da yetinmemiş, Talabani’yle birlikte “Türkiye’ye Kürt kedisinin bile verilmeyeceğini” açıkça ilan etmiştir.
Kandil’deki terörist unsurlar kendilerinin sponsoru olanlardan aldıkları bu güvence sayesinde, Türkiye’ye yönelik terörist saldırıları aralıksız sürdürmüşlerdir.
Süreç içinde Türkiye, bir zamanlar kırmızı pasaport verdiği Barzani’yi kırmızı halı ile karşılar hale gelmiştir.
Diğer yandan AKP, on yıllık iktidarı döneminde, Türk dünyası söz konusu olduğunda sessizliğe bürünmüştür. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’yle ancak zorunluluk ve formalite türünden ilişkiler geliştirebilmiştir. Balkanlar’da evlad-ı fatihanın torunları “Türküm” diyemezken bunu sorun bile yapmamıştır.
Geçtiğimiz günlerde MHP lideri, iktidarın bu konudaki zaaf ve yetersizliğine dikkat çekmek için Yunanistan, Makedonya, Kosova ve Bulgaristan’a gitmiştir. Devlet Bahçeli bu gezisiyle sınırların dışında yaşayan Türklerin sahipsiz olmadığı mesajını vermiştir. Ayrıca Bahçeli yaptığı görüşmelerde dikkatleri Gümülcine ve İskeçe’de kapatılan Türk dernekleri, seçilmiş ancak atanmayan müftüler ve Balkan ülkelerinde Türk azınlığın sorunlarına çekmişti.
MHP liderinin ikinci bir ziyareti, Ramazan Bayramı dolayısıyla Kerkük’e gerçekleştireceği açıklanmıştır. Zira AKP iş başına geldiği 2002 yılından sonra Kerkük kırmızı çizgi olmaktan çıkmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye’nin gündeminden de bilinçli olarak düşürülmüştü. Kerkük Türkmen Cephesi liderliğini AKP kendisine bağlı edilgen bir yapı haline getirmeye çalışmıştır.
MHP liderinin Kerkük’ü ziyaret edeceği duyulunca AKP telaşlanmıştır. On yıldır iktidarda olan AKP’nin aklına gelmeyen Kerkük bir anda Davutoğlu’nca ziyaret edilmiştir. İyi de yapılmıştır. Ancak Davutoğlu’nun Kerkük’e Erbil üzerinden gitmesi tam bir skandala dönüşmüştür. İlk kez bir Türkiye Dışişleri Bakanı’na “Tutuklarız” tehdidi yapılmıştır. Davutoğlu, diplomatik teamüllere, uluslararası ilişkilerin doğasına uygun davranmamıştır. Telaştan olacak, Davutoğlu, yanlış üstüne yanlış yapmaya devam ediyor.