Kedinin Bacağı Yahut Yılanın Başı…

Eski Roma’nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış. Kültürü, neşesi, ev sahibeliği üslubuyla benzeri güç bulunur bir "şahane kadın" Boşanacakları haberi çıkmış, bütün Roma bu haberle çalkalanıyor. Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:

– Eşin Roma’nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, diye başlamışlar; lafı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra, sözü şu suale getirmişler. Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?

General bacağını uzatarak: – Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.

– Çok güzel! – Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya’nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için yapılmıştır. Bir benzerini bütün Roma’da bulamazsınız.

– Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim sualimizle ne alakası var?
Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:

– Ayağımı sıkıyor!

1984’te PKK’nın ilk Eruh ve Şemdinli baskınından sonra,  dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın gazetecilere söylediği  ‘’üç-beş çapulcu’’ ifadesiyle tam 27 yıl bu ülke oyalandı.

İstihbarat örgütlerinin PKK eylemleri ile ilgili tüm uyarılarına rağmen küçümsenen ‘’üç-beş çapulcu’’ve baş aktörü Abdullah Öcalan uzun süre ciddiye alınmadı. Öyle ya koskoca Devlet-i Aliyye bunlardan mı korkacaktı!
İşte ülkenin PKK terörü ile tanışması ve gülüp geçmesi ne yazık ki bu yıllara dayanır. Daha önceleri vur-kaç taktiği ile uygulanan ve önemsenmeyen bu gözdağı verme hareketleri bu gün PKK’nın şehir uzantısı KCK ve siyasi uzantısı BDP yi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kadar sokar.

Her saldırının ardından;
– Eşkıyanın başı görüldüğü yerde ezilecektir!

– Terörle mücadelemiz azim ve kararlılıkla sürdürülecektir!

-Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacaktır!

Diyerek hamasi nutuklar atanların söylemleri ne yazık ki günü kurtarmaya öteye gidememiştir.

Bu gün küresel güçlerinde destekleriyle semirmiş PKK, iktidarın açılım, demokratik hak ve özgürlükleri vermek, ileri demokrasi, yeniden! Anayasa gibi hamleleriyle bir grubun lehine özel imtiyazlar elde edebilmek için, terörü en üst noktaya taşımaktan, her gün hükümeti tehdit etmeye varan söylemlerle sokağa dökülmekten çekinmemişlerdir. 

O günlerde önemsenmeyen bu üç-beş çapulcu böylelikle ahtapot misali kollarını bütün ülke sathına uzatmış, arkasındaki küresel güçlerden aldığı destek ve cesaretle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle eşit taraf olarak pazarlık masalarında buluşmuştur.

Eh… Bu durumda yazımızın başlığına geri dönecek olursak yılanın ister karası, ister sarısı ‘’ başı küçükken ezilmeli’’ydi değil mi? Bu Üç-beş çapulcuyu biz büyütmedik mi?

2004 ve 2005’li yıllar Türkiye’nin AB sevdasının karasevdaya dönüştüğü yıllardı. O günlerde akşam AB ile yatıp sabah gözümüzü AB ile açıyorduk. Sanki gökten nur yağacak, işimiz gücümüz yoluna girecek, kasalarımız dolacak, işsizlerimiz iş sahibi olacak ve tüm AB üyesi devletlerde serbestçe dolaşacaktık…

Bilim adamları, eğer araştırılmamışsa, şu konuda ciddi bir araştırma yapmaları gerek:’’Acaba biz Türkler genetik olarak çok mu romantiğiz acaba?’’

Baksanıza aradan onca yıl geçti, onca açıldık-saçıldık mahreme, Cumhuriyet’in yatak odaları didik didik edildi, gizli sırlarımız aşikâr oldu ama nafile… Bırakın kendi yatak odalarına girmeyi, dış kapıdan bile baktırmadılar.

Ama uslanmadık… Bu sefer de BOP’de ABD’nin ‘’Eş başkanlığı’’ rüyasına yattık. Bir taraftan ‘’Demokratik açılımlar’’la bir Kürt Devletinin kurulmasına yeşil ışık yakarken diğer taraftan büyük bir aşk ile ABD’nin kapı kulluğuna râm olduk. Eli kalem tutanlar yıllardır yazdı-çizdi ‘’Ey uyan ahali’’ diye…’’Bir kısım medya !’’ dedi, siyasi erkin sahibi…

Artık söylenecek her şey söylendi ve o ‘’Bir kısım medya’’ hâlâ söylemeye yazmaya devam ediyor. Oysa ABD’yle halvet! olunmuş, ABD ‘’kedinin bacağını ayırmıştır’’

Bülbülden vefa ummayın; çünkü her dem başka bir gül üzerinde öter. Diyor Şirazlı Şeyh Sadi.

Şu romantizmi fazla abartmadık mı?

 Sözün özünü şu küçük hikâye ile bağlayalım:

Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek basına oturan çocuğa;

– Buranın yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler…

Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;

-Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

– Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.

– İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.

-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk… Üstelik manolyalar da katılıyor onlara.. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çocuğun kör olduğunu.

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini…
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;

-Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki!. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken;

– Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!