Başlık tanıdık geldi değil mi?
Sizlerde benim gibi bir Servetizm hastalığına tutulmuş iseniz, Rabbim şifanızı vermesin. Vermesin ki onun yazılarının tadı iliklerimize kadar işleyip, benliklerimizi ve beyinlerimizi düşünmeye zorlasın.
Servetizm hastalığına tutulmayanlar için açıklayayım; hastalığımızın ana sebebi Yeniçağ gazetesi yazarlarından Servet Avcı’dır. Kendilerinin üslubu ilk okuduğunuz andan itibaren sizi saracak, iliklerinizden gelen övgü dolu sözler dilinizden dökülecektir.
Servetizmimin kronikleştiği, her bir yanımdan “oku, oku” titremelerimin geldiği bir pazartesi sabahında ilacımı gözüm vasıtası ile alırken, kanıma karışan şu ifadeler beni yazmaya itti; “Belli ki bu artık sadece bir ‘din’problemi değil, ‘şahsiyet’problemi!.. İrili ufaklı çıkarları olan insanların koalisyonu!..”
Evet, ben de cumartesi gününden itibaren internet vasıtası ile bu tür bir şahsiyet problemli irili ufaklı insanların oluşturduğu çıkar koalisyonunun devleti nasıl kemirdiğine şahittim. Ve bu şahitliğim bir haksızlık karşısında idi. İmanım problemli olmadığı için eğer bu haksızlık karşısında susarsam dilsiz şeytan olacağımı biliyordum. O halde Ozan’ın “Ağa diye bey diye,/Boyun eğmem kimseye,/Bir deli şart bir köye,/Susmam susmam susmam ben.” dediği gibi sazımı alır, köyün delisi sıfatı ile haysiyetimden olmamak adına, şeytan olmak adına karınca kararınca derdimi anlatırım.
Bundan iki sene evvelinde bir AKP klasiği haline gelen kanun hükmünde kararname ile Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı değiştirilerek, bağrından devlet hastaneleri koparıldı. Koparılan bu milletin alın teri Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu denilerek kurulan bakanlık denetiminde olan bir yapının emrine verildi. Bakanlık bu işe giriştiğinde niyetini “ özerk bütçeli kurumlar oluşturarak bölgesel ihtiyaçlar doğrultusunda hizmet vermek ve yurt genelinde daha etkin bir sağlık zinciri meydana getirerek Sağlık Bakanlığının yükünü hafifletmek amacıyla kurulmuştur.” ifadeleri ile kamuoyuyla paylaştı. Özerklik bütçeleri bu kurumlarını yönetsin diye de devletin memurlarını yeterli görmeyip profesyonel yöneticiler ile anlaşma yaptılar.
Profesyonel yönetici dediğime bakıp şirket CEO’larını işe aldıklarını sanmayın. Eski yöneticileri alladılar, pulladılar, kendilerine bağlılık yeminleri ettirip işe başlattılar. Amma arada ufak bir fark vardı; bunların maaşları artmıştı. Neyse iki sene böyle geçti. Sağda solda sistemin eksileri anlattık durduk. Bakanlığın bütçesinin yani devlet malının nasıl deniz olduğunu gücümüz yettiğince anlattık. Ama başarılı olamadık.
Sağlıkçılar isyan etmediler. Bu yöneticilerin bağlılık yemini ettikleri, onların adına çalıştıkları sendikamsı yapıya “imza yetmez; yürekten destek veriyoruz” diyerek üye oldular, olanlara dur demediler. Dur demediklerinden güç alanlar adeta güç zehirlenmesi geçirdiler. Bu zehirlenme kanlarına o kadar bulaştı ki yeni sözleşme döneminde kendilerinin yanlarına eşlerini, amca oğullarını, dayı kızlarını alıp, onlarında kanına bu zehirlenme bulaşsın diye uğraştılar. Sözlerimiz havada kalmasın. Sizlere Balıkesir’e yeni yapılan atamalardan ufak bir örnek vereyim;
ÖMER KÜÇÜK BAŞHEKİM
AYŞE KÜÇÜK ŞUBE MÜD.
ERDOĞAN ŞİMŞEK UZMAN
FİRDEVS ŞİMŞEK UZMAN
SEDA GÖKÇE UZMAN
MEHMET GÖKÇE UZMAN
FERHAT BAŞ MÜDÜR
BENGÜ BAŞ UZMAN
VOLKAN YILMAZ UZMAN
ŞÜLE YILMAZ MÜDÜR YARD.
MUHARREM BAYRAM UZMAN
ÜLKÜ BAYRAK MÜDÜR
MERYEM ŞAHİN MÜDÜR
HİKMET ŞAHİN İL MÜDÜR YARD.
CENK YILKAN İL MÜDÜR YARD.
ARZU YILKAN İL MÜDÜR YARD.
AHMET KÖSE İLÇE SAĞLIK MÜD.
NİL KÖSE İL MÜDÜR YARD.
Mübarekler devlet kurumunda değil aile şirketler sanki değil mi? Nasılda eşlerine bu zehiri enjekte etmişler. Mübarekler bakanlığın zincir sözünü alıp aile boyu devleti didikleme zinciri kurmuşlar.
İyi niyetli Anadolu çocuğu olduğum için bu zehir bunların kanına nasıl bulaştı acaba diye kendimi düşünmekten alıkoyamadım. Düşünürken, düşünürken bir söz derinlerden bir yerden çıktı geldi; “hırsızlık babadan evlada geçer. evlattan babaya değil”… Evet, evet bunu diyen bunların ağ babası idi. Çünkü onların sayesinde bu atamaları yapanlar dünyada görülmemiş bir hızla büyümüşlerdi. Ama ortada iki hastalıklı, tedaviye muhtaç beden vardı. Lâkin ikisi de bunu kabul etmiyordu. Kavgaya giriştiler. Ereğli’de bir müdürlük koltuğuna iki isimi birden oturttular. Birisini sendika destekliyordu, birisini milletvekilleri. Koltuk kimin elinde kalacak merakla bekliyoruz ama bir yanda da merak ediyorum; o koltuğu oraya koyan, o makamı var eden devlet bu kadar ucuz mu kazanıldı ki önüne gelen onun gücü kendi gücü gibi kullanmaya başladı?
Bütün bunlar olurken İzmir’de Ankara’yı su yolu haline getirip, TBMM’de “devlet bize yakmıyor?” diye ağlayan vatandaş rahat durur mu? Durmaz tabi. Ama o biraz uyanıktır. Mübarek kandil gecesinde AKP il başkanı ile namaza gider, sonra oturur 30 tane “kapıkulunu” devletlü yapar. Şark kurnazlığı bir yere kadar ama. Bunu yaparken şehrin milletvekillerine danışmaz. Olmadı ama. İttifak bozuldu. Hop ataması yapılıp, koltuğuna kurulanların tez kelleleri vurulur. Koltuk birden bire altlarından kayıveririr. Tabi ara ki bizim elemanı bulasın.
Şimdi söyleyin bana; bu tür oyunları yapanların, buna göz yumanların, sağda solda parti kongrelerinde konuşup da, bunlara karşı bir tavır koymaların vicdanının olduğunu söylenebilinir mi?
2015 senesi kazaya bırakılmış vicdanlıların yönetiminde olan sağlıkçılara hayırlı olsun…