Katar 11.586 km2’lik bir ülke. Bütün sınırlarının uzunluğu 623 km. Baştan aşağı kayalık bir zemin üzerine oturuyor. Topraklarının ancak % 1.64’ü ekime müsait. Bir armut gibi Basra Körfezine uzanıyor. En yüksek yeri 103 metreyi geçmiyor. 2007’den buyana dünyanın kişi başına 102 bin dolar ile en büyük gelirinin düştüğü ülkesi olmak durumunda ve bugünkü zenginliğini petrol ve doğal gaz rezervlerinden ötürü 300 sene sürdürebileceği söyleniyor. 2 milyon olan nüfusun % 40’ı Arap, % 18 Hint, % 18, Pakistan, % 10 İran ve % 14 diğer milliyetlerden oluşuyor.
Emir Hamad 1995’de babasını darbe ile devirerek iktidara geldi. Orta Doğu’da Arap Baharı’nın öncülüğünü yapan, Libya ve Suriye’de iç savaşları, demokrasi için parası, sevk ettiği silahlar ve özel kuvvetleri ile destekleyen Katar, katı bir otoriter rejim ile yönetiliyor. Ancak Katar Emiri büyük sosyal harcamalar ve kişi başına düşen büyük gelir ile halkın demokrasi taleplerini satın almayı başarıyor. Katar Üniversitesi’nin daha otobandan girişi kızlar ve erkekler bölümleri diye ikiye ayrılıyor.
Katar’daki El Ubdedy Amerikan üssü ABD dışında Amerikan ordusuna ait en büyük üs olmak durumunda. Burada 8.000 Amerikan askeri konuşlu ve Orta Doğu’daki en uzun askeri pist burada. Katar topraklarının % 30’unun Amerikan üs bölgesi içinde olduğu ileri sürülüyor. Diğer bir ifade ile Katar, ABD’nin Basra Körfezi’ndeki batmayan uçak gemisi olmak durumunda. Bu durum Katar Emiri’ne büyük bir güvenlik sağlıyor. Çünkü Amerikan ordusu Katar’ın güvenliğini, varlığı ile sağlıyor.
Katar’ın Orta Doğu ve belki de dünya siyasetinde son yıllarda önemli etki araçlarından birisi de El Cezire adlı televizyon kanalı. 1996 yılında Katar Emiri’nin vermiş olduğu 137 milyon dolar ile yayına başlamıştır. El Cezire özelikle 2001’den sonra Arap dünyasında ülkelerin iç siyasetlerini etkileyebilecek bir güce kavuşmuştur. Arap dünyasında devlet televizyonlarının tekeli El Cezire sayesinde kırılmış ve değişik ülkelerin Arap halkları etkili tartışma programlarını El Cezire’de izlemeye başlamışlardır. El Cezire bir anlamda Arap Baharı’nın tohumlarını atan mekanizma olmuştur.
Katar ile ilgili bu temel bilgileri verdikten sonra sormamız gereken soru şudur? Orta Doğu’da demokrasinin yayılması, Libya’nın, Suriye’nin, Mısır’ın demokratik hükümetler tarafından yönetilmesi Katar Emiri’nin lehine midir? Demokrasiye ulaşan her Arap ülkesindeki gelişme acaba Katar Emiri’ni biraz daha kendi tahtından uzaklaştırmaz mı? Eğer öyle ise Katar’ın diğer Arap ülkelerinde demokratikleşme süreçlerinin arkasında bu şekilde durmasının, iç savaşları finanse etmesinin, zaten küçük olan ordusunun özel kuvvetlerini iç savaşlara yollamasının nedeni nedir? Kendi ülkesinde üniversitenin kapısı daha otobandan kızlar ve erkekler bölümü diye ikiye ayrılan bir emirlik, neden demokrasiyi önce kendi ülkesinde gerçekleştirip örnek olarak ortaya çıkmadan kirli savaşların arkasındaki ülke olarak görünür?
Katar’ın bu siyasetini ABD’nin aktif izni veya dolaylı onayı olmadan gerçekleştirmesi mümkün değil. Aslında söz konusu olan zaman zaman aktif izin yani “bunu yapmalısın” şeklinde bir itiş, zaman zaman ise dolaylı onay yani “bunu yapıp yapmamak sana kalmış” şeklinde bir yaklaşım. Yani Katar’a belli bir özgürlük alanı sağlanmış durumda. Katar açısından önemli olan demokrasi değil. Özü itibarı ile demokrasi onun için en tehdit edici gelişme. Ancak demokrasi Katar için Müslüman Kardeşler’in çoğunluk diktatörlüklerinin tesis edilmesi için bir araç. Müslüman Kardeşler’in Sünni/Selefi kıvamında dengeleyici çoğunluk diktatörlükleri ise Katar’ın ve Suudi Arabistan’ın en büyük tehdit olarak gördükleri İran ve Şii tehdidi karşısında büyük bir denge gücü oluşturacağına hem Suudi hem de Katarlı yetkililer inanıyorlar. Yani mesele demokrasi değil.