Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Erdoğan, "Mideye değil artık kafaya bakacağız. Herkesin midesini doyurduk, ama neticede durum böyle. Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor."
TÜSİAD üyelerine de benzer şekilde çıkışarak, "17 yıl önce neredeydiniz, şimdi neredesiniz, bunu da açıklarım, içeriden saldırının hesabını sorarım" dedi.
TÜSİAD bir süreden beri ekonomik krize neden olan güvensizlik ortamı, hukuk, demokrasi ve şeffaflık gibi konularda iktidarı eleştiriyordu.
Seçmen "oy vermediği", TÜSİAD ise iktidarın uygulamalarını eleştirdiği için tehdit ediliyor.
Bu yaklaşım iktidar kendisini kusursuz gördüğü, eleştiriye müsamahasının olmadığı yalnız övgü, destek ve onaya açık olduğunu göstermektedir. Bu da televizyonların, kitle iletişim araçlarının ve bütünüyle medya haber ve programlarının neden parti bültenine dönüştüğünü gösterir.
Cumhurbaşkanının sözleri gelinen aşamada iktidar algısının hangi boyuta ulaştığını göstermektedir. Halbuki iktidardakiler milletin hakimi değil hadimi olduklarını, millete hizmetkarlık yapmak için iktidar talep ettiklerini dillerinden düşürmüyorlardı.
"Karnını doyuruyorsunuz…oy vermiyor" demek oy karşılığı hizmet verildiğini, bir yerlerden bir yerlere gelme karşılığında ise eleştiri değil destek istendiğini göstermektedir. Devletin halka hizmetinin karşılığı olarak devlet aygıtını elinde tutan iktidar partisi diyet istemektedir. Resmen ne kadar ekmek o kadar köfte denilmek isteniyor. Vatandaşa oy vermezseniz 'hizmet alamazsınız, teşvik alamazsınız, önünüz açılmaz' denilmiş oluyor.
Yaşananlar Türkiye'de siyasi partilerin görünümde demokratik gerçekte patrimonial bir zihniyete sahip olduklarını göstermektedir. Bilindiği gibi patrimonial, "devletin bir üst unsur/birim olarak halkı dışarıdan yönetmesi" olarak tanımlanır. Burada devlet geleneksel aile yapısına benzetilir. Ailede baba, yöneten, kollayan, karınları doyuran kişidir. Aile bireyleri karınlarının doyurulması karşılığında babaya itaat ve saygıyla yükümlüdür.
Patrimoniyal anlayışında iktidar halkın ne kadar karnını doyurur, kollar, gözetirse halkın itaati de o derece artar. Patrimonyal devletlerde muktedir olan aynı zamanda "baba"dır ve onunla özdeşlettirildiği için hemen her şey "devlet baba"dan beklenir. Patrimonyalizmin devleti, babası muktedir/yöneten çocukları da halk olan büyük bir ailedir.
Demokratik devlet bu tür "patrimonial" yaklaşımı reddeder. Demokrasilerde devlet vatandaşın hikmeti vücudu değildir. Ancak krallık ve sultanlık rejimleri "besleme/beslenme" üzerine kuruludur.
Günümüzde siyasetçiler sayesinde halkın beslenmesi söz konusu değildir aksine siyasetçiler halkın sayesinde vardır. Burada birisi için borçtan söz edilecekse siyasetçilerin halka olan borcundan söz edilmelidir.
İktidar sahipleri birilerinin kendi sayelerinde karınlarının doyduğuna inanıyorsa, birileri de iktidar sahiplerinin kendi sayelerinde iktidarda kaldıklarını düşünecektir. Vatandaşlar iktidarları ihtiyaçlarını karşılasın, güvenliklerini sağlasın diye görevlendirirler.
Ötüken kitabelerinde Kağanın bu görevi nasıl yerine getirdiği şöyle anlatılır: Ötüken'i il tuttum. Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım. Artık kötülük yok. Ve Türk Kağanı Mukaddes Ötüken Ormanında oturdukça ülkede sıkıntı olmayacak, töre yaşayacak" diyor.
Açları doyurma, çıplakları giydirme iki bin yıldır Türk Devletinin başındakilerin görevi olarak ifade edilmiştir. Açları doyurma, çıplakları giydirme karşılığında halktan kendisine değil devlete itaat isteniyor. Töre'nin yaşaması, devletin var olması için Kağan doyurmaktan ve giydirmekten söz ediyor.
Diğer yandan doyurma, besleme ve ihtiyaçları gidermenin iktidar için rıza üretmesi söz konusudur. Ancak bunun yönetme biçimiyle de yakından ilişkili olduğunu yine tarihi gerçekler bize söylemektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 'karnını doyurmanız bir işe yaramıyor' derken bundan üç yüz elli yıl önce Koçi Bey 'bu asrın kulu…parayla, bütün ihtiyaçlarının düzenli olarak giderilmesiyle, nasihatla ikna edilemez' diyor.
Tarihe kalmak için tarihi bilmek zorunludur!