“Kanlı mı, Kansız mı?” Dayatması

Rahmetli Erbakan’ın Türk siyasi hayatına kattığı “kanlımı olacak kansız mı olacak” ifadesi, bugün yetiştirdiklerinin iktidarı döneminde farklı bir alanda çöküş ve çözülmelere gebe bir bütünün resmi olarak karşımıza çıkmaktadır.
 
Bugün terörün akıttığı kan tırmanış gösterirken, diğer taraftan gündemi belirleyen mahfillerce “kansız çözüm veya müzakere” adı altında sunulan reçeteler, daha yüksek sesle ifade edilir olmuştur. Bu iki husus aslında bölme ve parçalama merkezli tablonun iki ana unsuru olarak aynı hedefe hizmet eden eşdeğer gelişmelerdir. Terörün baş edilemez konuma kasıtlı olarak taşınması bundandır.
 
Güneydoğumuzda taburumuza 48 saat içinde 3 defa saldırı cesareti ve kabiliyeti gösterebilen caniler örgütü, Şemdinli’de 20 günlük operasyonun hemen bitiminde siyasi uzantısı vekillerle sarmaş dolaş meydan okuma karşılaşmaları düzenleyebilir olmuştur. Hükümetin bir bakanının kaçırılan insanlarımızla ilgili soruya “ailelerine psikolojik destek veriyoruz” diyebilecek kadar yoksunluk üzere oluşu gelinen noktayı özetlemektedir.
 
Terörün bitirilmesini bırakıp, istediğine odaklanarak, “vererek kurtulalım” düşüncesi toplumun şuur kademelerine ince ince işlenmeye çalışılmaktadır. Aldıkça vuran, vurdukça alan bir kahpelik kaderimiz olma eğilimine varmıştır. Şer odaklarını muhatap alınır kılmak, meselenin hallinde bir kazanım getirmezken, toplum şuur ve vicdanında oluşturduğu hasar çok farklı yıkımları beraberinde getirir hüviyet kazanmıştır.

Günümüzde “bölünmenin kahrediciliği” değil, “kan akmasın kolaycılığı” konuşturulmaktadır.

***

— İktidarın açılım diyerek başlatıp, Habur ve Oslo süreciyle taçlandırdığı “ne idüğü belirsiz”  dönem, tayin edilemez, tasavvur edilemez gelişmeleri barındırır bir konum olma özelliğine ulaşmıştır.

— Devletin en tepe noktasında “biz çözmezsek gelir çözerler” cümlesini ifade edenler, gelmesinden korktuklarının bugüne kadar gittiği yerlere kendi çıkarları için yaşattıkları vahşetten öte bir değer katmadıklarını en iyi bilmesi gerekendir.

— Y-Ana muhalefetin ille de “görüşmeyi görüşelim” ısrarı hangi akla hizmet etmektedir ve kendi temelleriyle ne kadar örtüşmektedir.

— Silahlı Kuvvetler bünyesinde terör konusunda bayraklaşmış isimlerinin hapislerde tutulduğu bir dönemde moral değerlerimiz ne kadar canlı kalabilmektedir.

— Terör örgütünün siyasi uzantısı kabul edilen parti yetkililerinin, dökülen kan kadar acı veren vicdansız ve pervasız çıkışları hangi sebeple övgü bile alır hale gelmiştir.

— Medyanın ekser çoğunluğunun “müzakere ile çözüm” nakaratlarına toplumu hapsetmesi, hangi merkezlerin emir ve dayatmaları sonucu şekillenmektedir. “Aydınların” ısrarla kes/kopyala, “yıllardır bitiremediysek” diye başlayıp bölücülüğe hak verme, meşru kılma girişimleri nasıl bu kadar yaygınlaşabilmiştir.
 
Eşkıya ile masaya oturarak, anayasa çalışmalarında esas alıp, istenilenlerden bir bölümünü veya fazlasını vererek, terörü kansız çözebilmek gayreti, kurgulanmış bir iyimserlikten daha öte dayatma merkezli parçalanma senaryosudur. Terörün vahşetine bir masumiyet, en azından bir meşruluk kazandırma gayretinden öte geçememektedir. Nihayetinde ancak akacak kanı artırmaktan, geri dönülmesi zor iç çatışmaların zeminini oluşturan yanışlıklar zincirinden öte bir anlam taşımamaktadır.
 
Türkiye; bu terörü belirleyici kılan, kafa karışıklığından süratle kurtulmalı, enerjisini terörün imhası üzerine ve besleyen amilleri bertaraf etmek üzerine harcamalıdır.
Burada Milliyetçi Hareketi ayrı bir alanda değerlendirmek gereği önemlidir.

Teşhiste tutarlılık, çözümde isabet ve muvaffakiyetin esasıdır.
 
Kendisine oyun kurucularca biçilen rolü ferasetle reddedip, şiddette bütünün parçası olma tehlikesini bertaraf eden Milliyetçi Hareketin, tüm kuşatmışlıklara karşı verdiği mücadele geleceğimizi belirleyecek konumdadır. Milliyetçilerin, ilave nihai beklentilerin tuzağına çekilip bilerek veya bilmeyerek etkisizleştirilme girişimlerine rağmen ortaya koyduğu irade, Türk Milletinin son kalesi, tek şansı olma hüviyetini canlı tutmaktadır.
 
Nitekim Milliyetçi Hareketin duruş, görüş, tavır, tespit konularında isabetliliğinin kesin kabulü tartışmasızdır. Eylem boyutunda getirilen eleştirilerin ise hangi sonuçlara gebe olduğu dikkatinden kesinlikle uzaklaşılmaması gereği önemlidir.
 
Bu konuda toplum olarak beklenti ve önerilerin, bilgilendirilmenin ötesinde, çözme iradesi odaklı güven oluşturma merkezli tutulması, ülkemizi sağlıklı zemine taşıma konusunda ivme kazandıracaktır. Yönetici kadronun bu alanda yoğunlaşması milli hassasiyetlerimizin yeniden inşası bakımından son derece önemlidir.

***
 
Ele aldığımız bu önemli konuyu netleştirmek üzerine, bazı güncel kaynak düşüncelere müracaat etmeyi faydalı buluyorum.
 
Sayın Ümit Özdağ’ın;  Ortadoğu’da iç savaş yaklaşırken ülkemizde iç barışı sorgulayan yazısı sonunda, “Orta Doğu iç savaşı yaklaşırken, Türkiye’nin 2007’den bu yana sürdürdüğü “iktidar iç savaşını”  kesin ve hızlı bir şekilde durdurup, stratejik bir iç barış yaparak, Orta Doğu iç savaşını ve PKK saldırılarını aşmalıdır.” cümlesi önemlidir.
 
Sayın Can Dündar’ın; Gazi Antepte patlatılan bombanın ABD de savaş oyunu olarak, Suriye savaşı kapsamında senaryolaştırılmasını ifşa etmesi aslında birçok sorunun cevabıdır.
 
Sayın Şükrü Alnıaçık’ın; “Türklerin stratejik faziletleri” başlığındaki yazısının sonunda; “34 yıllık bu kanlı vahşete rağmen… 34 yıldır PKK denince içinde sadece kin ve nefret duyguları uyanan… Bidayette Tanrı’sından ödünç aldığı korkuyu da nihayette Allah’ına saklayan…  75 Milyon Türk’ten hangisini korkutacaksınız?” ifadesi asıl olandır.

Vesselam derken nihayetinde…
 
MHP Lideri Devlet Bahçelinin; "Tarihin hiçbir döneminde; kötümserler, yenilgiyi peşinen kabullenmiş mizaçlar ve yılgın ruhlar mevcudu dahi muhafaza edememişlerdir. Bu nedenle uzun bir tarihin engin ve görkemli mahsulü olan Türk milletini kimse korkuya ve karamsarlığa sevk edemeyecektir " sözleri başucu değerlerimizdendir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!