“Çözüm” olarak ilan edilen süreç, PKK’ya bölgede geniş bir alan açmış, terör örgütünün serbestçe faaliyet göstermesine imkân tanımış ve bölge halkını PKK’lılaştırılarak örgüte eylemlerini kentlerde kitleleştirme imkanı vermiştir.
Örgüt, AKP iktidarıyla mutabık kalmasına karşın Barzani ile örgüt ilişkilerinin kötüleşmesi ve Suriye’deki gelişmeler, PKK’nın militan ihtiyacını had safhaya çıkarmıştır. Yine örgüt, Erdoğan’ın açılıma olan ihtiyacını dahası zaaflarını çok iyi biliyor. Seçimler dolaysıyla Erdoğan’ın hareket yeteneğinin sınırlı olduğunu da örgüt fark etmiştir.
Terör örgütü, Erdoğan’ın açılıma mecbur hatta mahkûm olduğunu, her şart altında AKP’nin ancak devletten ve egemenlikten taviz vererek bu projeyi sürdürebileceğini biliyor. Bu yüzden örgüt başından bu yana Erdoğan ile Öcalan arasında vuku bulan anlaşmaların hiç birisine uymamıştır. Sınır ötesine çekilmemiştir, örgütlenmesini en ileri düzeyde sürdürmüş, eylemlerini durdurmamış yalnızca eylem biçimini değiştirmiştir.
Çocuk veya genç olarak dağlara götürülenlerin AKP başından bu yana farkındaydı. İstihbaratın tespitlerine karşın Erdoğan’ın örgüte verdiği sözler ve valilere verdiği talimatlar dolaysıyla güvenlik birimleri olan bitenleri tespitle yetinmiş ve teröristlere müdahil olamamış, hareketsiz kalmıştır. Devlet güneydoğuda tam anlamıyla formaliteye indirgenmiştir.
Çocuklarının dağa kaldırılmasıyla feryada başlayan aileler olmasa ve durum sosyal bir trajedi biçiminde halka yansımasaydı, Başbakan Erdoğan ve iktidarı sessizliğini sürdürecekti. Uzun süredir terör ve kaçırmalar karşısında suskun kalan Erdoğan, sonunda kaçırılan çocuklar konusunda şunları söyledi:
“Ey BDP, HDP siz neredesiniz? Hani zaman zaman gidiyorsunuz da anlaşıyorsunuz da, alıyorsunuz geliyorsunuz ya… Bu annelerin yavrularını da alıp gelin. Bunların da adreslerini gayet iyi biliyorsunuz. Nerede, neyin olduğu gayet iyi biliyorsunuz. Alıp geleceksiniz!”.
Erdoğan’ın bu sözleri ibretliktir. AKP iktidarının dibe vurduğunun itirafıdır. Başbakan, terör örgütünün uzantılarından kaçırılan çocukları alıp getirmelerini istiyor. Bu sözler bölgede devlet değil HDP denetiminin olduğunun göstermektedir.
Başbakan çocukların dağlarda götürüldüğü yeri bilmiyor ama HDP’lilerin bildiğini söylüyor. Böylece bölgedeki gerçek iktidarın HDP olduğunu Tayip Erdoğan, resmen itiraf etmiş oluyor.
Diğer yandan Erdoğan, çözüm sürecinden kutsayarak söz ediyor. Böyle bir süreç varsa çocukların niye dağa kaldırıldığını, çekilmenin neden gerçekleşmediğini ve yol kesmelerin neden bitmediğini açıklamak, onun görevidir.
HDP’lilerin Başbakan Erdoğan’ın sözlerine verdikleri cevaplar bölgede yapılmak istenilen ne olduğunu açıklar niteliktedir:
Şırnak Milletvekili Selma Irmak, “AKP bizden daha iyi o adresleri, biliyor… Kandil’e gidelim, ‘Mekap’lar da bizden…” diyor. HDP’li vekil çözüm ortakları olan Erdoğan’ın da çocukları kaçırılırken, götürülürken ve götürüldükleri yerleri kendileri kadar bildiklerini söylüyor.
KCK Yürütme Konseyi ise “Başbakan Erdoğan ve Türk siyasetçilerin Kürt çocukları hakkında konuşma haklarının olmadığı”nı açıklıyor. Bir başka açıklamada da KCK, “1 Haziran 2004 devrimci hamlesi ruhuyla süreci karşılayıp; Halkımızın özgürlüğüyle birlikte, kendi demokratik özerk sistemimizi yükselteceğimiz mücadeleyle inşa etmekten başka seçenek yoktur” deniliyor.
Gültan Kışanak, "Biz gençlerimizin… özgür vatanın, özgür bir halkın evlatları olarak kendi evlerine, ailelerine döndüğü günü ömrümüzün, hayatımızın rüyası olarak hayal ediyoruz" diyor.
Demirtaş ise şöyle konuşuyor: “Başbakan, eğer bu çocukları biz dağdan indireceksek sen in de o koltuktan, biz oturalım. Sen bostan korkuluğu musun?”
HDP’li İdris Baluken, "PKK’nın kaçırdığı çocuklar diye bir kavram yoktur, tam tersine devlet teröründen kaçan çocuklar gerçeği vardır" diyor.
Erdoğan’ın çözüm ortakları onu hem alaya alıyor hem de tehdit ediyor. “Kürt Sorunu ve Çözümü” denilen şeyden HDP tarafının “Bağımsız Kürdistan”ı kastettiğini bu durum açıkça ortaya koymuş oluyor.