İYİ Partili Paçacı, tek adama dayalı sistemin Türkiye’ye getirdiği ekonomik tabloyu açıkladı

İYİ Partili Paçacı, tek adama dayalı sistemin Türkiye'ye getirdiği ekonomik tabloyu açıkladı

İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Cihan Paçacı, koronavirüsün Türkiye ekonomisi üzerine basın açıklaması yaptı.

İYİ Partili Paçacı’nın basın açıklaması şöyle:

Değerli Basın Mensupları,

Ocak ayından bu yana baş gösteren “Koronavirüs” salgını bugüne kadar Dünya’da 260 bin civarında insanın ölümüne sebep olmuştur.

Virüs, insan sağlığına verdiği zararın dışında Dünya ekonomisinde de ciddi tahribatlara neden olmaktadır. Özellikle kırılgan bir ekonomiye sahip Türkiye’de tahribatın boyutu her geçen gün artmaktadır.   

DEVLETİN İTİBARI, VATANDAŞINA SAHİP ÇIKILARAK YAŞAM STANDARTLARININ YÜKSELTİLMESİ İLE ELDE EDİLİR

Bilindiği üzere Türkiye, bu salgına, 2018 yılından başlayan ve derinleşerek devam eden bir ekonomik kriz sürecinde yakalanmıştır. 

Türkiye 2020 yılına;

– Yüksek bir enflasyon,

– Rekor düzeyde bütçe açığı,

– Yüksek bir işsizlik,

– Daralan ve üretemeyen bir ekonomik yapı ile girmiştir. 

İktidar, tek kişilik yönetim tarzı ile her geçen gün derinleşen ve büyüyen bu ekonomik krizi çözmekten çok uzaktır. Her şeyden önce bir kriz yönetimi oluşturulmamıştır. Koordinasyonsuz, dağınık bir görünüm içerisinde kararlar tek bir kişi tarafından alınmaktadır. Maalesef, Türkiye’nin bugünü ve geleceği AK Parti Genel Başkanının iki dudağının arasına terk edilmiştir. 

Bir ülkenin itibarı saraylar yaptırılarak oluşturulamaz. Devletin itibarı, vatandaşına sahip çıkılarak yaşam standartlarının yükseltilmesi ile elde edilir. Bugün vatandaş sahipsiz, perişan ve çaresiz durumdadır.  Bir taraftan sms ile vatandaştan 10’ar lira para istenirken diğer taraftan “Biz Amerika’ya bile yardım ediyoruz” manşetleri ile algı oluşturulmaya çalışılması tam bir trajikomik manzaradır.

Tüm dünya ülkeleri kendi vatandaşlarını ekonomik tahribattan korumak için ciddi ekonomik destek paketleri açıklarken Hazine ve Maliye Bakanı Sayın ALBAYRAK, vatandaşa karşılıksız nakit desteği yerine vatandaşı banka kredileri ile borçlandırmaya çalışmaktadır. 

AK PARTİ İKTİDARI, KREDİ TAHSİSİ VE BORÇ ERTELEMEYİ ESAS ALAN PAKETLER İLE KRİZİ İLERİ TAŞIYARAK DERİNLEŞMESİNE SEBEP OLMAKTADIR

Geçtiğimiz günlerde destek paketinin 200 milyar TL yi aştığı ifade edilmiştir. Destek denilen paketin; 

– 147 milyar lirası tahsis edilip de bir kısmı kullandırılmayan banka kredileri,

–  45 milyar lirası SGK ve vergi ertelemelerinden oluşmaktadır. 

Özetle vatandaşın çaresizliğine derman olacak bir destek paketi oluşturulamamıştır. 

Aslında AK Parti iktidarı, kredi tahsisi ve borç ertelemeyi esas alan paketler ile krizi ileri taşıyarak derinleşmesine sebep olmaktadır. 

Kararname ile kapattırılan iş yerleri ve talep düşüklüğü sebebiyle kepenk kapanmak zorunda kalan esnaf ve kobilerin, diğer taraftan işini kaybeden vatandaşların kredi yolu ile borçlandırılmaya değil, karşılıksız nakit desteğine ihtiyaçları vardır.

İktidar, yaşamakta olduğumuz ve her geçen gün derinleşen ekonomik krizin vehametinin farkında değildir. Türkiye ciddi bir döviz dar boğazına girmiştir. Gerçi 6 Mayıs tarihinde Sayın ALBAYRAK verdiği demeçte Türkiye’nin döviz rezervlerinin fazlasıyla yeterli seviyede olduğunu söylemiştir.  Ya Sayın ALBAYRAK tüm ekonomistlerin aklıyla alay etmekte ya da bugüne kadar olduğu gibi ekonomik verileri çarpıtarak doğruları ifade etmemektedir.

437 milyar dolar olan dış borç stokumuzun 168 milyar doları bir yıl içerisinde ödenmesi gerekmektedir. Bu borcu ödemek için maalesef yeterli döviz rezervimiz de yoktur. TCMB, döviz rezervi SWAP “Yani Ödünç Döviz” çıktıktan sonra eksidedir. Kısaca Türkiye, dış borcunu ödeme veya çevirme konusunda ciddi bir dar boğazın içindedir. Ayrıca CDS risk priminin 600 baz puanı geçmesi de yeni kredi bulmada güvenilirliği düşüren ve maliyeti artıran önemli bir faktördür. 

KENDİ VATANDAŞINA DOĞRUDAN NAKİT DESTEĞİ YAPAMAYAN İKTİDAR, BİRKAÇ YANDAŞ MÜTEAHHİDE DÖVİZE ENDEKSLİ ÖDEME YAPMAYI SÜRDÜRMEKTEDİR

Döviz kuru hızla artmaya devam etmektedir. Yıl sonu itibariyle 5.95 olan dolar, 7 Mayıs itibari ile 7.26 seviyelerini görmüştür. Kamu bankaları eli ile döviz satışı yapılarak dövize müdahale, kuru dengelemeye yetmemiştir. Şayet döviz rezerviniz yeterli değilse, yüksek bir borç stokunuz var ise ve de sürekli faiz indirimi yapıyorsanız döviz kurunun yükselişini önleyemezsiniz. Nitekim Türk Lirası son üç ayda % 20 değer kaybetmiştir. Doğal olarak vatandaş, tasarrufunu dövize ve altına yatırmaktadır. 

Türk Lirası mevduatın yıllık getirisi % 8.5, Dövizin 3 aylık getirisi % 20 iken,Böyle bir tabloda Türk Lirası tasarruflarının altına ve dövize kaymasının önüne geçilemez. Bankalarda “Döviz Tevdiat Hesabı(DTH)” 195 milyar dolara ulaşmıştır. Diğer taraftan ihracat ve turizm gelirlerinin düşmesi de Türkiye’nin döviz problemini artıracak unsurlardır. 

İktidar, vatandaşın kira kontratlarını döviz üzerinden yapılmasını yasaklarken kendisi KÖİ(Kamu Özel İşbirliği) projelerinden müteahhitlere döviz üzerinden garanti vermiştir. Yaptırılan köprü, otoyol, şehir hastaneleri gibi tesislerde vatandaştan Türk Lirası tahsil eden devlet, müteahhitlere neden dövize endeksli ödeme yaptığı izaha muhtaç bir konudur?  Kendi vatandaşına doğrudan nakit desteği yapamayan iktidar, birkaç yandaş müteahhide dövize endeksli ödeme yapmayı sürdürmektedir. Bütün bu yanlış uygulamalar Türkiye’nin hem döviz varlığını hem de bütçesini olumsuz etkilemektedir. 

Değerli Basın Mensupları, 

“Koronavirüs” salgını sonrası dünya ticaretinde ciddi bir yavaşlama ve daralma yaşanmaktadır. Virüs salgını öncesi, zaten yaşamakta olduğumuz kriz sebebiyle Türkiye ciddi bir daralma yaşamaktaydı. Salgın sonrası talep daralması, ihracat düşüklüğü ve özellikle kobilerin büyük ölçüde üretimlerinin düşmesi sebebiyle 2020 yılında ekonomimizdeki daralmanın çift haneli rakamlara çıkacağı öngörülmektedir. Bunun doğal sonucu da büyük bir işsizlik demektir. 

Türkiye’nin ithalat ve tüketime dayalı büyüme stratejisinden; üretim ve ihracata dayalı bir büyüme modeline geçmesi gerekir. Ancak AK Parti iktidarı bu hedefi gerçekleştirecek anlayış ve becerinden yoksundur. Daralan bir ekonominin en büyük yansıması işsizlik ve yoksulluktur. Özellikle ülkemizde gelir dağılımındaki adaletsizlik düşük gelir grubundaki vatandaşlarda ciddi bir fakirleşmeye yol açacaktır. 

ÜRETEN EKONOMİ MODELİ YERİNE ARSA RANTINI HEDEF POLİTİKA HALİNE GETİREN BU ANLAYIŞIN TÜRKİYE’NİN İŞSİZLİK PROBLEMİNİ ÇÖZMESİ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR

Değerli Basın Mensupları, 

Bilindiği üzere “Koronavirüs” öncesi TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranı %13.8, işsiz sayısı ise 4 milyon 362 bin kişi idi. Geniş tanımlı işsiz sayısı ise 7 milyon kişi civarındadır. Kapanan iş yerleri dolayısıyla bu yıl işsiz sayısında büyük bir patlama yaşanacağı öngörülmektedir. Kısa çalışma ödeneğine 3 milyon 200 bin kişi müracaat etmiştir. Bu ödeneğe müracaat şartları taşımayanlar, yevmiye ile çalışıp işini kaybedenler, mevsimlik işçiler ile birlikte işsiz sayısının 10 milyon kişinin üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. İstihdamı artırmanın, işsizliği önlemenin yolu üretimden geçer. Maalesef, AK Parti iktidarları istihdam sağlayan, üretim yapan devletin tüm fabrikalarını özelleştirme adı altında satmış ve üretim, arsa rantına dönüştürülmüştür. Üreten ekonomi modeli yerine arsa rantını hedef politika haline getiren bu anlayışın Türkiye’nin işsizlik problemini çözmesi de mümkün değildir. 

Değerli Basın Mensupları, 

Her geçen gün derinleşen krizin bankacılık sektörüne de olumsuz yansımaları görülmektedir. Durgunluk ve talep düşüklüğü sebebiyle gelirleri düşen ve finans akım programları bozulan işletmeler, banka kredilerini ödeyememektedir. Özellikle döviz kredi borcu alan reel sektör kur artışından dolayı ciddi bir zarar içindedir. Reel sektörün döviz borcu 169 milyar dolardır. 2020 yılı başı itibariyle 5.95 olan dolar kuruna göre borcu Türk Lirası cinsinden 1 trilyon lira idi. Dün dolar kurunun 7.26’ lara yükselmesi sebebiyle mevcut borç 1 trilyon 221 milyar TL ye çıkmıştır. Yani yılbaşından bu yana kurdaki artışın, döviz borcu olan reel sektöre faturası 221 milyar TL olmuştur. Talep düşüklüğü ve ticaretin yavaşlamasından dolayı ciddi bir gelir kaybına uğrayan özel sektörün bu borcu ödemesi çok zordur.

Bankaların ise sorunlu kredi miktarı ciddi şekilde artmaktadır. Bu yıl sonu itibari ile bankaların yakın izlemeye alınan krediler ve tahsili gecikmiş alacaklardan oluşan sorunlu kredi miktarı toplam kredilerin % 20 sine ulaşması söz konusudur. Bankalar bu yükü daha fazla taşıyamazlar. Ayrıca güven ortamının kalmadığı, kullandırılan kredilerdeki geri dönmeme riskinin arttığı bir ortamda BDDK yolu ile bankaları kredi vermeye zorlamak sorunsuz işleyen bir sistemin devlet eliyle bozdurulması demektir. 

Bilindiği üzere geçen hafta BDDK aktif rasyo hesaplamasında değişiklik yapmış ve bankaların kredi hacminin artırılması zorunluluğu getirmiştir. Dün ise yine BDDK yolu ile finansal piyasalardan manipülasyona dair yönetmelik yayınlanmış ve adeta finansal konularda iktidarın politikalarına ters düşecek işlem, yorum ve analizler yasaklanmıştır. 

Serbest Piyasa ekonomisi uygulayan bir ülkede bağımsız kuruluşların bağımlı hale getirilmesi, baskıcı ve yasaklayıcı bir zihniyetle ekonomiye müdahale edilmesi o ekonomik yapıyı çökertmek demektir. Uluslararası ekonomi çevrelerinde bu baskıcı müdahalelerden dolayı Türk ekonomisine güven kaybolmaktadır. 

Türkiye’de ekonomik kriz, bu baskıcı ve müdahaleci anlayışla ekonomik buhrana hatta ekonomik bir çöküşe sebep olabilir. Nitekim yabancı basın yayın organları ve çeşitli derecelendirme kuruluşları açıkladıkları raporlarda Türkiye’nin ekonomisinin kötü yönetildiği, gelişmekte olan ülke ekonomileri sıralamasında en kırılgan ikinci ekonomi olduğu vurgulanmaktadır.  

Tedbirler alınmadığı takdirde kriz dolayısıyla zor duruma düşen işletmeler maalesef, ucuz fiyata el değiştirme riski ile karşı karşıyadır. Özellikle yabancı yatırımcıların bu konudaki taleplerine dikkat edilmelidir. Başta turizm gibi bazı sektörlerin yabancıların kontrolüne geçme tehlikesi Türkiye’nin geleceğinde büyük risk oluşturacaktır. 

Türkiye ekonomisi, Türkiye’nin hazinesi ve maliyesi Damat Sayın ALBAYRAK’a emanet edilmiştir. Ancak Damat Beyin ekonomi ile ilgili demeçleri artık gerek vatandaşlar tarafından gerekse uluslararası ekonomi çevrelerinde güvenini kaybetmiştir. Damat bey Şubat 2019’da yaptığı açıklamada 2019 yılında 2.5 milyon yeni istihdam yaratılacağını söylemiş, ancak yıl sonunda bırakın 2.5 milyon yeni istihdam yaratmayı 1 milyon 116 bin kişi işsizler ordusuna katılmıştır. 

Yine Sayın Albayrak 6 Aralık 2019 tarihinde yaptığı konuşmada “1 sene önce dolara güvenenlerin halini bugün sormak lazım. Yine bugün itibariyle dolara güvenip yatırım yapanların halini 1 yıl sonra göreceğiz” diyerek dolar kurunun düşeceği imasında bulunmuştur. Açıklamayı yaptığı gün dolar kuru 5.76, bugün ise 7.10! İşte hazinenin ve maliyenin emanet edildiği bakanın müthiş öngörüsü!! Bu demeci veren ve bu öngörüde bulunan bir kişinin halen bakanlık koltuğunda oturmaya devam etmesi ülkemiz için büyük bir talihsizliktir. 

Yine geçenlerde AK Parti Genel Başkanı ve Sayın ALBAYRAK tarafından bu yıl uzaktan eğitim yolu ile 1 milyon yazılımcı yetiştirilip istihdam edileceği açıklanmıştır. Temennimiz bu projenin gerçekleştirilmesidir. Ancak yazılımcı ile yazıcının karıştırıldığı şüphesini de taşımaktayız.  

TÜRKİYE, YOKSULLUĞUN, YOLSUZLUĞUN VE YASAKLARIN YANİ “3Y” NİN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ BİR ÜLKE KONUMUNDADIR

Değerli Basın Mensupları, 

Bugün Türkiye, yoksulluğun, yolsuzluğun ve yasakların yani “3Y” nin hüküm sürdüğü bir ülke konumundadır. TÜİK verileri esas alındığında Türkiye’de nüfusun yaklaşık yarısı açlık ve yoksulluk sınırı içerisinde yaşam mücadelesi vermektedir. Yoksullukla mücadele, maalesef yoksul bir nüfus yaratmaya dönüştürülmüştür. Birçok ihale ve alım satımda ciddi yolsuzluk iddiaları vardır. Bir ülkede bir iktidar 16 yılda 186 kez ihale kanununda değişiklik yaparsa bu yolsuzluk iddiaları doğal olarak haklılık kazanır. 

Bilindiği üzere iktidar havaalanı, köprü, yol, hastane gibi tesisleri KÖİ adı verilen Kamu-Özel İşbirliği ile yaptırmıştır. Bu sistem rahmetli Özal dönemde yap-işlet-devret olarak başlamış ve AK Parti döneminde Kamu-Özel İşbirliğine dönüşmüştür. 

1986-2002 döneminde Türkiye’de 67 adet Kamu Özel İşbirliği yatırımları gerçekleşmiş, bu kapsamda toplam 11.1 milyar dolar yatırım yapılmış, bunun karşılığında ise sadece 454 milyon dolarlık işletme devir hakkı yani kar ödenmiştir. Kısaca bu dönemde toplamda yatırım tutarının yaklaşık % 4 ü kadar bir bedel ödenerek işletme devir hakkı elde edilmiştir.  2002-2019 yani AK Parti döneminde 158 projeye 50 milyar dolar yatırım yapılmış, bunun karşılığında ise işletme devir hakkı için 123 milyar dolar devir hakkı yani kar ödemesi yapılmaktadır.  

AK Parti döneminde tüm bu projeler ağırlıklı olarak yandaş beş müteahhide yaptırılmış ve tümünün sözleşmelerine gizlilik yasağı getirilmiştir. 50 milyar dolarlık yatırım karşılığı devletten 123 milyar dolar almak diğer deyimle beş müteahhide dolar bazında %146 kar transferi yapmak vicdan ölçüleri ile bağdaşan bir durum değildir. Kaldı ki, bu tesislerin yatırım bedeli kamu bankaları konsorsiyumu ile bulunan ve yüksek faiz ödenen yurtiçi-yurtdışı kredilerden oluşmaktadır. Yani müteahhidin hiçbir riski olmadan fahiş bir kar marjıyla bu tesisler yaptırılmıştır. 

Özal döneminde dolar bazında kar oranı % 4 iken, AK Parti döneminde dolar bazında kar oranı %146.  Tek kelime ile İNSAF!

KÖİ projeleri bütçede kara bir delik oluşturmakta ve ortalama her yıl bütçeden 5 milyar dolar karşılığı müteahhitlere ödeme yapılmaktadır. Bu ödemeyi ise maalesef, bu tesislerden yararlanan veya yararlanmayan fakir fukara, garip guraba vatandaş ödemektedir.  Ülkenin ciddi bir kriz içinde olduğu bu dönemde dahi bu ödemeler yandaş müteahhitlere aksatılmadan yapılmaya devam edilmektedir. 

Son dönemlerde Atatürk havalimanı ile ilgili gelişmeler dikkat çekmektedir. Önce Atatürk Havalimanı kapatılmış. Daha sonra da hastane inşaatı, kapalı terminal binası varken iki pisti tahrip edecek bir alana inşa edilmeye başlanmıştır. Böylece Atatürk Havalimanı uçuşlara kapalı hale getirilmiş ve akabinde Devlet Hava Meydanları İdaresinden Milli Emlaka devri gerçekleştirilmiştir. Yani 11 milyon 650 bin metrekarelik bir alan arsa haline dönüştürülmüştür. Bundan sonraki atılacak adımların ne olacağı ve acaba yeni bir arsa rantı mı yaratılıyor diye kamuoyu merak etmektedir.İYİ Parti olarak bu gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceğiz.

Diğer taraftan, Türkiye’de yasaklar ile mücadele iddiasıyla iktidara gelen AK Parti döneminde yasaklar; yönetim tarzının bir parçası haline gelmiştir. İktidarı eleştiren yazar-çizerler, gazeteciler, basın mensupları tutuklanmakta televizyonların ise yayınları kesilmektedir. Son bir hafta içerisinde Halk TV, Tele1 ve Fox TV gibi televizyonlara ağır cezalar uygulanmış ve Genel Başkanımız Sayın Meral AKŞENER ile program yapan Habertürk televizyonu da bu cezalardan nasibini almıştır. 

Yukarıda da ifade edildiği üzere Türkiye; yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların artarak hüküm sürdüğü bir ülke konumundadır.  Vatandaşın can ve aş derdinde olduğu bu kritik dönemde dahi iktidar siyasi rant peşindedir. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı forsu önünde AK Parti Genel Başkanı şapkası ile “ulusa sesleniş” konuşmasını “siyasi sesleniş”e çevirmiştir. 

Birliğe ve beraberliğe ihtiyaç olduğumuz bu dönemde siyasi söylemler kutuplaştırma ve ayrıştırma siyaseti ülkeye ciddi zararlar vermektedir. Vatandaşına maske dahi dağıtmayı beceremeyen, üniversite sınav tarihlerini yap-boz tahtasına çeviren bir yönetim anlayışı, bırakın ekonomik krizi çözmeyi bizzat kendisi kriz üretme potansiyeli taşımaktadır. Türkiye Ekonomisindeki en büyük sorun “güven”dir. 

İŞTE TEK ADAMA DAYALI SİSTEMİN TÜRKİYE’YE GETİRDİĞİ EKONOMİK TABLO

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen “Tek Adam Yönetim” sistemi güven unsurunu yok etmiştir. Yönetim sistemi değiştiğinde ekonominin uçacağı söylenmiş, ama gerçek tam tersi olmuştur. 

24 Haziran 2018 de Tek Adam Sistemine geçildikten sonra ekonomik verilerin ne olduğuna bakalım.

Haziran 2018 İşsizlik Oranı: %10.2

Nisan 2020 İşsizlik Oranı   :%13.8

Artış   :%35.3

Haziran 2018 İşsiz Sayısı   : 3 Milyon 315 Bin.

Nisan 2020 İşsiz Sayısı   : 4 Milyon 362 Bin.

Artış   : 1 Milyon 050 Bin.

Genç İşsizlik Oranı   : %25

2019 yılında son 18 yılın enflasyon rekoru kırılarak %20.3’e ulaşmıştır.

2018 yılında 72 milyar TL olan bütçe açığı Merkez Bankası İhtiyat Akçelerine el konulması ve bir defaya mahsus toplam 70 milyar TL nin bütçeye aktarılmasına rağmen 2019 sonu itibariyle bütçe açığı 123.7 milyar TL olmuştur. 2020 yılı bütçe açığı hedefi 139 milyar TL olmasına rağmen bunun çok üzerinde bir açıkla karşı karşıya kalacağımız bugünden görülmektedir.

Haziran 2018 Dolar Kuru   : 4.67

7 Mayıs 2020 Dolar Kuru   : 7.26

Artış   : % 55

2018 yılı: 1 trilyon 67 milyar TL olan kamu borç stoku %32 artarak 1 trilyon 410 milyar TL ye çıkmıştır.

İşte Tek Adama Dayalı Sistemin Türkiye’ye getirdiği ekonomik tablo budur.

Türkiye’nin bu derinleşen ekonomik krizden çıkmasının ön şartı;

Derhal ve acilen “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter” sisteme geçilmesidir.

Demokrasinin, adaletin, kuvvetler ayrımının, şeffaflığın denetim ve ortak aklın oluştuğu Parlamenter Sistem, bugün yok olan güvenin tekrar kazanılmasını sağlayacaktır.

Unutulmamalıdır ki ekonomide güven unsuru oluşturulmadan alınacak ekonomik tedbirlerin olumlu sonuç vermesi mümkün değildir. Hiç kimse bugün ki karanlık tablodan umutsuzluğa kapılmamalıdır. Özellikle gelecekten umudunu kesen gençlerimiz bu umutsuzluktan çıkmalıdır. “Türkiye’nin gençliği geleceğimizdir” anlayışı içerisinde bilgili, deneyimli, güçlü kadroları ile İYİ Parti, Türkiye’nin geleceğini gençlerimizle oluşturacaktır. 

Partimizce ekonomide alınması gereken acil önlemler, ekonomik krizden çıkış ve nihai olarak büyüme ve kalkınma ekonomisine geçiş programları hazırdır. Genel Başkanımız Sayın Meral AKŞENER’in önderliğinde İYİ Parti, her zaman, her koşulda milletine hizmet etmek ve ülkemizin her türlü problemini çözmeye kararlıdır.

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!