İYİ Patri İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, Meclis genel kurulunda yaptığı konuşmasında, Koronavirüs salgınınna ilişkin değerlendirmede bulundu.
Özdağ konuşmasında “Türkiye de 1 Hazirandan itibaren “salgın sonrası normalleşme” dediğimiz sürece geçmeye çalışıyor ancak dünyanın ve Türkiye’nin önündeki sürecin bildiğimiz anlamda normal olmayacağını anlıyoruz. ” ifadelerini kullandı ve sözlerine şöyle devam etti: “Önümüzdeki dönemde, soğuk savaş sonrası kurulan küreselleşme sürecinin büyük bir kırılma ve küresel üretim ve tedarik zincirinin yeniden örgütlenmesi süreci yaşanacak. Bu çerçevede, tek kutuplu dünya düzeni sona ererken iki kutuplu dünya kaosunda ABD ile Çin arasında büyük bir jeopolitik rekabet yaşanacak, Avrupa Birliği yeniden belki parçalanarak yapılanacak Afrika ve Orta Doğuda insani çöküntü alanları ve başarısız devlet modelleri ortaya çıkacak.”
Ümit Özdağ’ın konuşmasının tamamı şöyle:
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya tarihinin benzersiz dönemlerinin birinden geçiyoruz. Daha önce de küresel salgınlar olmuştu ancak insanlığın ortak bilincini eş zamanlı olarak bu kadar derinden etkileyen bir salgın yaşanmamıştı. Türkiye de 1 Hazirandan itibaren “salgın sonrası normalleşme” dediğimiz sürece geçmeye çalışıyor ancak dünyanın ve Türkiye’nin önündeki sürecin bildiğimiz anlamda normal olmayacağını anlıyoruz.
Önümüzdeki dönemde, soğuk savaş sonrası kurulan küreselleşme sürecinin büyük bir kırılma ve küresel üretim ve tedarik zincirinin yeniden örgütlenmesi süreci yaşanacak. Bu çerçevede, tek kutuplu dünya düzeni sona ererken iki kutuplu dünya kaosunda ABD ile Çin arasında büyük bir jeopolitik rekabet yaşanacak, Avrupa Birliği yeniden belki parçalanarak yapılanacak Afrika ve Orta Doğuda insani çöküntü alanları ve başarısız devlet modelleri ortaya çıkacak.
Değerli milletvekilleri işsizlik, tarımsal üretimin düşmesi ve fiyatların artması devletin korumacı önlemler almasını yaşayacağız. Küresel salgının yıpratıcı psikolojik etkisiyle gergin toplumların sosyal patlamalar yaşaması için uygun bir zemin oluşmaktadır. ABD’ de başlayan olayların başka ülkelere de sıçraması beklenmelidir. Bütün bu kaos ortamından devletler istihbarat örgütleri ve terör örgütleri istifade edeceklerdir ve bu hiç şaşırtıcı değildir. Özetle önümüzdeki süreçte devletlerin ve toplumların güvenliği büyük tehditlerle karşı karşıya olduğu için güvenlik reformu geliştirmenin güvenliğe geniş bakış açıları geliştirmemizin gerekliliği açıktır. Corona salgını terör örgütleri başta olmak üzere birçok düşman karargâhı için dersler alınan süreçler olmuştur. Önümüzdeki dönemde bu süreçten öğrenilenler ülkemize karşı da kullanabilir. Hatta son günlerde gerçekleşen bazı saldırılar ülkemizi de bazı güçlerin kontrollü kontrolsüz karıştırmak istediğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri bugün Amerika Birleşik Devletlerinde yaşanan ve haklı bir halk tepkisi olan sürecin içinde yabancı servislerinin ajanlarının ve terör örgütlerinin yer aldığına dair bilgiler gelmektedir. ABD tarihinin en büyük iç ayaklanmasına neden olma potansiyeline sahip olayların başlangıcını bir grup polisin bir zenci gencin ölümüne yol açan eylemi olduğunu biliyoruz. Olağanüstü gergin bir süreci yaşayan Amerikan toplumu ABD için aslında sıradan olan polis şiddetini bu sefer bir patlama yaşatmıştır. Eğer bugün ABD bir milli güvenlik krizi yaşıyorsa bunu tetikleyen bir polis memuru olmuştur. Bu husus bize güvenlik güçlerinin eğitim ve psikolojisinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Değerli milletvekilleri yasayla getirilmek istenen bekçilik sistemi bize uzak ve yabancı bir sistem değildir. Aksine biz yaştakilerin çocukluğunun tonton bekçi amcası hafızalarımızda olumlu bir imajdır ancak bu imaj bekçilerin toplum ile iç içe, dost, amca, ağabey, bizden, mahallemizden biri oluşu ile yakından ilgilidir. Sistemin yeniden kurulmaya başladığı bugünlerde ise bekçilerle ilgili oluşan imaj ne yazık ki bizim bildiğimiz imaj değildir. Bekçiler, toplumun önemli bir kesimi tarafından da mahallenin değil iktidar partisinin gücü olarak algılanmaktadır. İktidarın, otoriter rejimi takviye edici uygulamaları bu algının oluşmasına ve güçlenmesine neden olmaktadır. Bekçiler otoriter hissetmek ve saygı görmek için kolaylıkla ve aşırı şiddete başvurma potansiyeline sahip bir görüntü sergilemektedir. Geçtiğimiz günlerde bir bekçinin sokak ortasında bir vatandaşı silah kullanması zorunlu değilken nasıl vurduğunu gördük. Öte yandan aynı güvenlik teşkilatının bir başka mensubu, bir polis memuru kardeşimiz kendisine kürekle saldıran kişiye karşı meşru müdafaa hakkını kullanacakken silah kullanmadı. Demek ki eğitim olağanüstü önemli, bekçileri de sokağa bırakırken gayet kapsamlı bir şekilde geçirmeliyiz. Bekçi arkadaşlarımızın ağır silah eğitimi aldığını da biliyoruz, demek ki önemli bir eğitim sürecinden geçiyorlar ama psikolojik hazırlıkta çok önemlidir.
Değerli milletvekilleri, güvenlik güçlerinin halkla ilişkiler konusunda eğitimli olması şarttır. Bilinçli bir güvenlik gücü mensubunun devletin ve halkın güvenliğini koruma konusunda daha yararlı olacağı açıktır. Bekçilerimizin bütün halkın güvenliği için çalışacağı, parti yandaşı olmayacağı, mahallenin ağabeyi, kardeşi olarak hissedilmesi gerektiği konusu üzerinde hassasiyetle durulmalı, bekçilerin eğitimi sırasında bu konu önemle vurgulanmalıdır.
İYİ PARTİ olarak otoriterleşme sürecine karşı en etkili şekilde politik duruşumuzu bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ortaya koyarken diğer yandan iktidarı milli güvenlik meselelerinde uyarmaya devam edeceğiz.
Sonuç olarak, İYİ PARTİ olarak kanun teklifinin 1’inci maddesinde kullanılan “çarşı” ibaresinin idare hukukumuzda, ceza hukukumuzda ve anayasa hukukumuzda bulunmaması nedeniyle yasa tasarısından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. “