Dikbayır, 22 Kasım’da kesin ihraç talebiyle İYİ Parti Müşterek Disiplin Kurulu’na sevk edilmiş, hakkında soruşturma başlatılmasına, Dikbayır’dan savunma istenmesine ve tedbir talebinin kabulüne karar verilmişti.
İYİ Parti Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, 22 Kasım’da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in banka hesaplarını inceletmek ve belediyelerle parasal ilişki kurmak başta olmak üzere dört suçlamadan ötürü kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Dikbayır aynı zamanda milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması için de TBMM Başkanlığı’na başvurmuştu.
İDDİALARI REDDETTİ
Ümit Dikbayır’ın partiye sunduğu savunmaya ANKA Haber Ajansı ulaştı. Dikbayır, bugün Ankara Noterliği aracılığıyla İYİ Parti’ye gönderdiği savunmasında hakkındaki “taciz, belediyelerle parasal ilişki kurma ve Meral Akşener’in banka hesaplarını inceletme” gibi iddiaları reddederek, “partiden kesin çıkarma” talepli disiplin soruşturmasına yer olmadığını savundu. Dikabayır, savunmasında “İddia olunan eylemleri gerçekleştirmediğim sabit olduğundan ve bunlara ilişkin tutarlı hukuken geçerli hiçbir delil de bulunmadığından, hakkımda açılan ‘kesin çıkarma’ talepli disiplin soruşturmasında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmesini saygılarıma talep ederim” dedi.
Ümit Dikbayır’ın İYİ Parti’ye sunduğu savunmanın tamamı şöyle:
“Hakkımda İYİ Parti Yönetimi tarafından kesin ihraç talebiyle yapılan başvuru Müşterek Disiplin Kurulunuzca kabul edilerek tedbirli olarak disiplin sürecinin işlemesine karar verilmiştir. Bu iddia ve ithamlara ilişkin savunmam şu şekildedir;
Hakkımda kesin ihraç talebi istenen hususlardan ilki Türk Ceza Kanunu’nda 12.05.2023 tarihlinde yapılan değişiklikle eklenen 123/A maddesinde düzenlenen ısrarlı takip suçunu oluşturan iddiadır.
Israrlı takip olgusu mevzuatımıza ilk kez 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 1. maddesinin birinci fıkrası ile girmiştir. Bu düzenlemeyle, yasal koruma ve önleme halkası içine ‘‘tek taraflı ısrarlı takip” mağdurları da alınmıştır. Suçun maddi unsurunu iki seçimlik hareket oluşturmaktadır. Bunlardan birincisi; ısrarlı bir şekilde fiziken takip etmek, ikincisi ise (haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak) ısrarlı bir şekilde temas kurmaya çalışmaktır. Israr, her iki seçimlik hareketin de kurucu unsurudur. Israr yoksa seçimlik hareketlerin varlığını-yokluğunu tartışmaya da gerek yoktur. Sözlükte ısrar, ‘direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma’ anlamlarına gelmektedir. Israrlı olma hali de bir şeyin tekrarlanarak yapılmasıdır. Hukuksal anlamda ısrar, başkasının karşı yönde oluşan iradesine aykırılık teşkil eden davranışların kayıtsızca ve bilinçli bir şekilde yapılmasıdır. Kanun ‘‘ısrarlı bir şekilde” dediğine göre bu şartın gerçekleşmesi failin ısrar ‘göstermesine’ bağlıdır. Yani burada ısrar iradesinden değil, ısrar davranışından söz etmek gerektir.
“MAĞDURUN PSİKOLOJİSİNİ BOZMASI GİBİ SONUÇLARI OLMALIDIR”
Israrlı Takip Suçu tehlike suçu değil, zarar suçudur; sırf hareket değil, netice suçudur. Suçun neticesi, mağdur üzerinde ‘ciddi bir huzursuzluk oluşması’ ya da mağdurun ‘kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duyması’dır. Suçta aranan netice, mağdurun failin hareketlerinden kaygı ya da endişe duyup duymadığını araştırmayı da gerektirmektedir. Mağdurda oluşan huzursuzluğun ciddi boyutta olması gerekmektedir. Israrlı takibin mağdur için büyük stres kaynağı olması, gündelik hayatın akışını etkilemesi, mağdurun psikolojisini bozması gibi sonuçları olmalıdır.
“HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ YOKTUR”
Suçun hem temel şeklinin hem de nitelikli hallerinin takibi şikâyete bağlıdır. Dava zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla, mağdurun fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren 6 ay içinde şikâyetçi olması gerekir. (TCK m. 73/2). Mütemadi suç olduğu için fiil sürdüğü müddetçe ve en geç temadinin kesildiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyet şartı gerçekleşmiş olmalıdır. Takibi şikayete bağlı bir suçla ilgili olarak gerçekleştiği iddia edilen tarihten yaklaşık beş yıl geçtikten sonra kesin ihraç istemiyle sevkimin hukuki geçerliliği yoktur. Böylesi bir iddia sahibinin buna ilişkin olarak beş yıl boyunca adli makamlara şikayette bulunmaması, hakkımda bu hususla ilgili açılmış herhangi bir soruşturma bulunmamasına rağmen dedikodu düzeyinde olan ve az sonra açıklayacağımız üzere şahsımla da ilgili olmayan bir hususun üzerinden iş bu soruşturmanın yapılıyor olması esef vericidir.
Kaldı ki İYİ Parti Tüzüğünün disiplin suçlarının düzenlendiği 76. Maddesinde kesin çıkarma disiplin suçunun oluşması için bu hususta aranan şart mahkumiyet hükmüdür. İlgili 76/D-h düzenlemesine göre ‘Kadına şiddet, cinsel taciz ve istismar, terör suçlarından affa veya zaman aşımına uğramış olsa dahi mahkûmiyet hükmü almış olmak’ fiili kesin çıkarma cezası ile tecziye edilmiştir. Oysaki bu hususla alakalı olarak hakkımda verilmiş bir kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmadığı gibi herhangi bir kovuşturma hatta bir soruşturma bile bulunmamaktadır.
“SORUŞTURMANIN YAPILMASI DA MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Hakeza bir an için olayın vuku bulduğunu kabul anlamına gelmeksizin gerçekleşmiş olduğunu varsaysak bile Disiplin işlemlerine ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği İYİ Parti Tüzüğü 71 maddeye göre ‘Disipline konu olayın meydana gelmesinden itibaren iki yıl, öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde sevk kararı alınmamış disiplin suçlarıyla ilgili soruşturma yapılamaz’ Bu durumda olayın meydana gelmesinden itibaren iki yıl geçtikten sonra soruşturmanın yapılması da mümkün değildir. İddia edilen vakanın tarihi bundan beş yıl öncesine aittir. Bu durumda bu iddia üzerinden hakkımda disiplin soruşturması yapılamaz. Sayın Genel Başkanın kesin ihraç talepli disiplin işlemi yapılması maksadıyla yapmış olduğu başvuruda da bu husus belirtildikten sonra şu ifade kullanılmak zorunda kalınmıştır: ‘Her ne kadar Tüzüğümüz’de (….) şartı aranmışsa da başvuru dilekçesinde anlatılan eylemlerin ciddiyet ve Partimiz ilkelerine aykırılık durumu, ayrıca kamuoyu nezdinde yaratacağı vahim sonuçları dikkate alındığında bu eylemin kesin çıkarma cezası gerektirdiği açıktır.’
Öncelikle bu ifadenin son derece vahim, tehlikeli ve aynı zamanda üzüntü verici olduğunu söylemeliyim. İYİ Partinin dayandığı temel değerlerden birisi hukuk devletidir. Hukuk devleti ilkesinin en önemli özelliklerinden birisi hukukun öngörülebilir olmasıdır. Bu öngörülebilirliği sağlamak için yasal düzenlemeler mevcuttur ki hiç kimse yasanın üstünde değildir. Kaldı ki bu temel değer Türk Devlet geleneğinin de ayrılmaz bir parçasıdır. Kutadgu Bilig’in 454. Beytinde ‘Beylik çok iyi bir şeydir fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek gerekir’ der. Her ne kadar ile başlatan cümleler tehlikelidir. Çünkü hiç kimse yasanın suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz, ilke kesindir ki nulla poena sine lege. Oysaki ‘her ne kadar”lar bu ilkeyi aşındırır. Bu yol Carl Schmitt’in 1934’ye kaleme aldığı “der Weg des Deutschen Juristen’ yani Alman Hukukçusunun Yolu başlıklı makalesinde söylediği hedefe gider. Çünkü bu “yol” en başta hukuk devletinin en önemli güvencesi olan nulla poena sine lege ilkesinin işlevsizleştirilmesine yöneliktir. Schmitt’e göre ‘daha canlı bir hukuk uygulaması’nın yolu bu ilkenin yerine daha yüksek bir hukuksal gerçekliği ifade eden nulla crimen sine poenadır yani cezasız suç olmaz… ki yasa da bu ilkeye göre yorumlanmalıdır. Bunun sonu ise bir oksimoron oluşturur bicinde Nasyonal Sosyalist Hukuk Rejiminin 1935’te yürürlüğe giren Ceza Kanununun 2. maddesinde ifadesini bulan haldir; ‘halkın sağduyusuna göre cezalandırılmayı hak eden bir fiili işleyen cezalandırılır.’ Hatta yasada hüküm yoksa bile en uygun ceza verilir. Bu anlayışta Halkın sağduyusu, parti; parti ise Führer’dir. Oysaki demokratik ilkeleri temel kabul eden hukuk devletini tam ve kamil olarak tesis etmek için mücadele eden İYİ Parti’nin böylesi bir yola tevessül etmesi düşünülemez. Aksi durum, İYİ Parti’nin temel ilkelerinin zedelenmesi, kuruluşundan bugüne değin verdiği haklı ve kararlı mücadelesinin zarar görmesi anlamına gelir.
İDDİANIN TUTARSIZLIĞI YÖNÜNDEN
Sayın Genel Başkan’ın iddiası şu şekildedir: ‘Eski çalışanlarımızdan Seda Karadeniz tarafından Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ın kendisine yönelik cinsel istismarı iddiası tarafıma ulaşmıştır. Konu hakkında bilgi sahibi olan kişilerin beyanları alınmış ve olayın gerçekliği hususunda ciddi kanaat oluşmuştur. Cinsel dokunulmazlık, en tabi insan hakları arasındadır.’
“CİNSEL DOKUNULMAZLIĞI İHLAL ETTİĞİM GİBİ KABUL EDİLEMEZ BİR İDDİA…”
Ciddi kanaat oluştuğu iddia edilen ifade 20 Kasım 2023 tarihlidir. Öylesine ciddi bir iddiadır ki bu ne tarih ne zaman ne belge ne bilgi söz konusu bile değildir. Şahsımın Seda Karadeniz isimli kişiye instagram üzerinden mesaj attığım şahsın beni reddettiği, bu durumu başka bir çalışana bildirdiği, o çalışanın da bir danışmana durumu aksettirdiği, kendisinden olaya ilişkin ekran görüntülerinin istendiğini ancak işinden olmaktan korktuğu için ekran görüntüsünü sildiği iddiasıdır. Bunun ardından bir hafta sonra işten çıkarıldığını belirten bir dilekçedir. Dilekçenin başında ‘İyi Partiden özel kalem müdürü Esma Bekar’ın kocası ile ilişki yaşadığım için işten çıkarıldığı’na yönelik sosyal medyada paylaşımlar yapıldığı için bu açıklamayı yapmak için dilekçe yazdığı belirtilmektedir.
Cinsel dokunulmazlığı ihlal ettiğim gibi kabul edilemez bir iddia ileri süren sayın Genel Başkan’ın bu kanaate erişmesini sağlayan böylesi bir belgeden ibarettir. Cinsel bütünlüğü ihlal gibi vahim bir eylemin mağduru olan birisinin yıllarca sessiz kalması, iddiasına göre bu sebeple işinden edilmiş olmasına rağmen bu konuyu yıllarca gündeme almaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Ne hikmetse bu çalışan olayın vuku bulduğunu iddia ettiği tarihten yıllar sonra 2023 yılının 20 Kasım günü Genel Başkanlık makamına böylesi bir açıklama içerir belge yazmaya karar vermiştir.
Dahası 20 Kasım 2023’te Kerime Yeşil, kime yazıldığı belli olmayan bir yazı ile Seda Karadeniz’in kendisine benim gönderdiğim iddiasıyla bazı mesajlar gösterdiğini kendisinin durumu Metehan beye aktardığını, üçünün birlikte görüştüklerini ve olaydan bir hafta on gün sonra Seda’nın işten çıkarıldığını ifade etmektedir.
Yine kime yazıldığı belli olmayan ve yine 20 Kasım 2023 tarihli bir yazı ise Metehan Kutlu, yine tarihi belirsiz bir şekilde Kerime Yeşil’in bir gün yanına geldiğini, danışmadaki Seda ile ilgili bir olay olduğunu söylediğini, kendisinin ne olduğunu sorduğunda Kerime’nin telefonundan benim Seda Karadeniz’e gönderdiğim iddia edilen bazı mesajları gösterdiğini iddia etmektedir. Kendisinin durumu Hasan Seymen’e aktardığı, Hasan Seymen’in Cengiz Güler’le geri geldiğini ve Cengiz Güler’in kendisine olayın böyle olmadığını ifade ettiğini, kendisinin bunun üzerine Seda Karadeniz’den mesajları istediği ancak Seda Karadeniz’in olayın duyulması üzerine korkup mesajları sildiğini söylediğini olayla bilgisinin bu kadar olduğunu ifade etmektedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Metehan Kutlu imzalı 20 Kasım 2023 tarihli yazıda yaklaşık olarak beş yıl evvel gerçekleştiği iddia olunan bir olayla ilgili olarak muhatabının dahi ifade etmediği sözleri hatırlayıp eklenmiştir. Seda Karadeniz şahsımın kendisine instagram paylaşım sitesinden gönderdiğim mesajda ‘akşam çay-kahve içmek için buluşmayı teklif’ ettiğimi iddia ederken ve Kerime Yeşil de “akşam buluşup kahve içmek istediğini ve görüşmek istediğini” içeren bir yazışmayı Seda Karadeniz’in kendisine gösterdiğini söylerken Metehan Kutlu o dönemde danışmanı olduğu ise dönemin Genel Başkan Yardımcılarından ve halen Genel Başkan’ın avukatlığını da yürütmekte olan Hasan Seymen’e durumu ilettiğini mesajlarda muhatabının dahi ifade etmediği ‘birkaç kez’ vurgusunu da yaparak kahve içme teklifinde bulunulduğunu belirterek yine ne muhatabın ne de diğer tanık olduğu iddia olunan Genel Merkez çalışanının beyanlarında olmayan ‘akşam bende kal annenlere de kankamla kalıyorum dersin’ ifadesini gördüğünü iddia etmektedir.
Tüm bunlar yine ne gariptir ki 20 Kasım 2023 tarihinde Genel Başkan’da yeterli inandırıcı ciddi hatta kesin kanaat oluşturarak disiplin kuruluna tedbirli olarak sevkime ilişkin kararın temel omurgasını oluşturmuştur.
“BÖYLE BİR MEVZUYA İLİŞKİN OLARAK SAVUNMA YAPMAK BİLE ŞAHSİYETİMİ RENCİDE EDİCİ VE KABUL EDİLEMEZDİR”
Buradaki ifadelerin ne denli ciddi olduğu ya da ciddi kanaat oluşturur içerikte olduğu sorusu bir tarafa üzerinden yıllar geçtikten sonra gerçekte iftira olan ve aslında iftira olduğu, örgütlü bir şekilde bu iftiranın atıldığı ayan beyan ortada olan hiçbir delile dayanmayan, tutarlılığı olmayan ifadelerle huzurunuzda bulunmak ve böyle bir mevzuya ilişkin olarak savunma yapmak bile şahsiyetimi rencide edici ve kabul edilemezdir.
Hatırlatmak gerekir ki ‘manevi şahsiyetin bütünlüğü ve korunması’ ‘kişilik hakları’ ‘isnat ve iftiralardan korunma hakkı’ da bir temel insan hakkıdır.
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kısım Altıncı Bölümünde düzenlenmiştir. Bu bölümdeki suçlar; cinsel saldırı (m. 102), çocukların cinsel istismarı (m. 103), reşit olmayanla cinsel ilişki (m. 104), cinsel taciz (m. 105) suçlarıdır. Soruşturma konusu olan ve iftiradan ibaret bulunan iddiaların bu suçlardan hiçbirisini doğurması da mümkün değildir. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere hukuk devletinin en temel özelliği ‘kanunsuz suç olmaz’ ilkesidir. Asıl, Liderin sağduyusunda cezalandırılması gereken fiilleri suç olarak kabul etmek ve yaptırım uygulamak, İYİ Parti’nin en temel değerlerinden olan hukuk devleti ilkesini yok sayıcı davranış ve eylem içinde bulunmak” fiilinin oluşmasına sebebiyet verir. En azından bu tutarsızlığa düşülmeyeceğine inanmak istiyorum. Aksi halin gerçekleşmesinin imkansız olduğuna inanarak yine de hatırlatmak ve uyarmak istiyorum ki bu temel değerlerin ihlali durumunda ihlalcilerin hepsinin İYİ Parti tüzüğüne göre disiplin yaptırımına maruz kalması da Tüzüğün gereğidir. Sonuç olarak bu iftirayı atan kişiler hakkında tüm yasal haklarımı kullanacağımı belirterek gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan, bırakın cinsel dokunulmazlığı ihlal suçlarından herhangi birisinin unsurlarını hiçbir suçun unsurlarını oluşturmayan afaki iddiayı reddediyor. Bu iddia üzerinden 76/a ve/veya 76/d gereği kesin ihraç talebinin reddine karar verilmesini talep ediyorum.
“HAKSIZ VE HUKUKA AYKIRI BEYANLARDA BULUNDUĞUM İDDİASI…”
Sayın Genel Başkan’ın 20 Kasım 2023 tarihli dilekçesinde kendisi ve İYİ Parti yetkilileri aleyhine son zamanlarda basın kuruluşlarına yaptığım açıklamalarla haksız ve hukuka aykırı beyanlarda bulunduğumu iddia etmiştir. Bu nedenle 76/ı maddesini ihlal ettiğimi iddiasıyla ihracımı talep etmiştir. Bu hususa ilişkin getirilen tek belge 9 Kasım 2023 tarihli hakkımdaki iddialara ilişkin olarak disiplin soruşturması açılmasına ilişkin İyi Parti Merkez Disiplin Kurulu ile TBMM İYİ Parti Grubu Disiplin Kurulu başkanlıklarına yazdığım dilekçelerin fotoğraflarını paylaşarak eski ismiyle twitter olan X isimli sosyal medya platformunda İsmail Saymaz tarafından yapılan gönderidir.
Bu dilekçeler Partinin yetkili kurullarına verilmiş olan ve hakkımda ortaya atılan iftira ve ithamlara ilişkin olarak araştırma yapılmasını talebini içeren dilekçelerdir. Elbetteki bu dilekçelerin basın yayın kuruluşlarında haber yapılması, sosyal medyada konuşulması, konuya ilişkin gönderiler yapılması son derece doğaldır. Şahsımın 20 Kasım 2023 tarihinde kadar sosyal medya platformlarında ya da basın yayın kuruluşlarında ne İYİ Parti Genel Başkanı ne GİK, MDK üyeleri ne İYİ Parti milletvekilleri veya belediye başkanları aleyhine asılsız iddiada bulunmam ve bunları tekrarlamam söz konusu değildir.
Disiplin suçunun konusunu oluşturan eylem, asılsız iddialarda bulunmak ve bunları tekrarlamaktır. Ancak disipline sevkime dair yazının ekinde şahsıma ait hiçbir ifade, açıklama, basın yayım kuruluşlarına verilmiş röportaj vs. yer almamaktadır. Hiçbir açıklama olmaksızın nasıl “asılsız” iddialarda bulunma ve bunları tekrarlama fiilini işlediğimi anlayamamaktayım. Dahası İYİ Parti üyesi bir kişi basına çeşitli açıklamalarda da bulunabilir. Hatta parti içi demokrasiyi özümsemiş bir parti olan İYİ Partide genel başkan da dahil olmak üzere yönetimdeki kişileri eleştirebilir. Disiplin suçuna konu olan fiil “asılsız iddialarda bulunmak ve bunları tekrarlamak”tır. İşbu nedenle hakkımdaki 76/ı maddesi gereği işlem tesis edilmesi talebinin hukuki geçerliliği bulunmadığından bu yönden kesin ihraç talebinin reddi gerekir.
“SEÇİM ÇALIŞMALARI SEBEBİYLE RENGARENK İSİMLİ ŞİRKETE…”
Kesin ihraç talebiyle sevkimin üçüncü sebebi olarak gösterilen Tüzük maddesi 76/d’dir. Bu kapsama girdiği iddia edilen fiil, ‘Rengarenk’ isimli şirket tarafından İYİ Partiye verildiği iddia olunan bir dilekçedir. Genel Başkanın sevk talepli yazısında bu hususa ilişkin olarak ‘2023 Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Sakarya ilinde yapılan seçim çalışmaları için kendilerinden birtakım faaliyetlerde bulunmaları istendiği, çalışmaların yapılmasına rağmen 309.325 TL bedelin kendilerine ödenmediği, bu bedelin Genel Merkez bütçesinden ödenmesi gerektiği’ yönünde beyana istinaden Partiye başvuru yapılarak ödeme talep edildiği iddiasıdır.
Bu iddia kapsamında Tüzük 76/d’de düzenlenmiş bulunan ‘Partiden şahsi menfaat sağlamak, partinin itibar ve nüfuzunu diğer kurum ve kuruluşlar üzerinde yetkisiz bir şekilde kullanmak ve istismar etmek, partinin gelir sağlayıcı kaynaklarını özel işlerinde kullanmak’ fiilini işlediğimden dolayı kesin ihraç cezası ile tecziyem talep olunmaktadır.
Buna ilişkin olarak yazı ekinde ‘1 adet başvuru dilekçesi’nden bahsedilmekle birlikte eklerde böyle bir dilekçe bulunmamaktadır. Sadece Rengarenk şirketinin kaşesinin bulunduğu bir sipariş dökümü ve döküm altında -yazı tüm imla hataları ve bozukluğuyla aynen aktarılmaktadır- ‘Ümit Dikbayır’lı talebi ile Sakarya ilinde yapılan çalışmalar için yukarıda bilgileri verilmiş olup Bedeli Ümit Dikbayır tarafından ödenmemiş olup bedeli Genel Merkez tarafından ödeneceği beyan edilmiştir’ şeklinde bir yazının bulunduğu ve altında kime ait olduğu anlaşılmayan imza olduğu düşünülen bir karakterin mevcut olduğu bir kağıt parçasıdır.
Bir ticari işte böylesi bir kağıt parçasının nasıl bir hükmü olduğu hukukçular tarafında bilineceğinden ayrıntısına girmiyorum. Ne bir proforma, ne bir fatura ne de bir iş talebi belgesi özelliği taşımayan Sipariş Dökümü başlıklı bir kağıttan ‘şahsi menfaat sağlama’ gibi ağır bir ithama ulaşılmış olması da hukuk tanımazlığın demesek de hukuk bilmezliğin en basit göstergesidir. ‘İyi Parti Gaffar Okkan’ yazılı bir iş için çeşitli ebatlarda afiş yaptırıldığı ve İYİ Parti Sakarya mitingi için elde tutmalı ‘Başbakan Akşener’ yazılı 700 adet dekato yaptırıldığı iddia edilen tarihsiz, resmi bir içeriği olmayan kağıt parçasından anlaşılmaktadır. Bu kağıt parçasında 76/d’de düzenlenen hangi fiilin gerçekleştiği ise muammadır. Başbakan Akşener yazan bir elde tutmalı 5 mm dekato ile ben nasıl bir şahsi menfaat sağlamış olabilirim. Ya da Partinin itibar ve nüfuzunu yetkisiz bir şekilde nasıl kullanmış ve istismar etmiş olabilirim? Ya da Partinin gelir sağlayıcı kaynağını nasıl özel işlerimde kullanmış olabilirim?
Bir an için bu kağıt parçasının itibar edilebilir bir belge olduğunu kabul etsek bile sipariş dökümünden anlaşıldığı kadarıyla İYİ Parti’nin seçim sürecinde yaptığı Sakarya Mitingi ile ilgili Başbakan Akşener yazılı dövizler ile Sakarya’nın evladı olan şehit Gaffar Okkan ile ilgili çeşitli yerlere asılmak üzere muhtelif ebat ve adetlerde İYİ Parti logolu olarak yaptırılan afişlerin konu olduğu bir iş yapılmıştır. Bunun İYİ Parti’nin seçim çalışmaları ve propaganda faaliyetleriyle alakalı olduğu da açıktır. Parti’ye yapılmış olan bir işin yine Parti tarafından ödenmesi de hayatın olağan akışındandır. RENGARENK isimli şirket GENEL MERKEZ’in çalıştığı bir şirkettir. Şahsım tarafından Sakarya iline özel ya da kendi kişisel politik çalışmalarıma özgü olarak çalıştığım bir şirket değildir. RENGARENK şirketi Genel Merkez’in iş talepleri doğrultusunda İYİ PARTİ Genel Merkezine iş yapmaktadır. Dolayısıyla zaten ödemenin de İYİ PARTİ tarafından yapılması gerekir. Parti faaliyetleri ile ilgili olarak yapılmış olan afiş ve döviz çalışmasından benim şahsi menfaat sağlamam ya da partinin gelir sağlayıcı kaynaklarını özel işlerimde kullanmam söz konusu bile edilemez. İşbu nedenle hakkımdaki 76/d maddesi gereği işlem tesis edilmesi talebinin hukuki geçerliliği bulunmadığından bu yönden kesin ihraç talebinin de reddi gerekir.”
“DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDERİM”
Dikbayır, hakkında başlatılan MDK soruşturmasına ilişkin verdiği savunmada “partiden kesin çıkarma” talepli disiplin soruşturmasına yer olmadığını belirterek, “Yukarıda arz ve izah olunan sebeplerle iddia olunan eylemleri gerçekleştirmediğim sabit olduğundan ve bunlara ilişkin tutarlı hukuken geçerli hiçbir delil de bulunmadığından, hakkımda açılan ‘kesin çıkarma’ talepli disiplin soruşturmasında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmesini saygılarıma talep ederim” dedi. (ANKA)