Marc Pierini Türkiye ile ilgili yaptığı bir değerlendirmede “Türkiye, seçeneklerinin iç politika önceliklerine göre belirlediği, (bu yüzden) dış politika zorlukları ile yüz yüze” kaldığına vurgu yapar.
Gerçekten de AKP iktidarı son zamanlarda bütün dikkatini iç politika gelişmelerinden referanduma yoğunlaştırmıştır. İktidar elitlerine göre 16 Nisan referandumu iç politika ile birlikte dış politikanın da biçimlenmesine neden olacaktır.
Politikalar gerçekte iç ve dış ilişkilerin diyalektiği tarafından belirlenir. Zaman zaman dış politika iç istikrarı, bazen de iç gelişmeler dış politikayı etkiler.
Türkiye etrafında çok kritik gelişmelerin olduğu bir ülkedir. Bu nedenle de Türkiye’de iç politika için dış gelişmeler, dış gelişmeler için de iç politika göz ardı edilemez. Aksine iç ve dış gelişmelerin birlikte değerlendirilmeleri birinin diğeri üzerindeki etkilerinin belirlenmesi ve kararların da ona göre verilmesi gerekir.
Almanya, Hollanda ya da Avusturya!
Almanya ve onun kuyruğuna takılmış ülkeler Türkiye ile ilişkileri germek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
İki Türk bakanın Almanya’da yapmayı planladığı toplantıya izin verilmemesi ardından Hollanda’nın benzer bir tutum takınması Türkiye’nin dikkatini dağıtmaya yöneliktir.
Avusturya Başbakanının, AB ile Türkiye ilişkilerin durdurulması çağrısı da benzer amaçlara hizmet etmektedir.
Türkiye’nin El Bab’da sağladığı başarı Almanya ve Batı ülkelerini ciddi bir biçimde rahatsız etmiştir.
AB ülkelerinin verdikleri akıl dışı kararla Türkiye’nin bölgeye ve gerçek sorunlarına yoğunlaşmasını engellemeye çalışmaktadırlar.
Türkiye bu oyuna gelmemelidir!
İsrail’in sessizliği dikkat çekicidir!
Bu köşede Trump’ın “bir İsrail projesi” olduğunu yazmıştık. Gerçekten de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması, İslam düşmanı stratejileri devreye sokma konusunda Trump, İsrail’in çok önündedir.
ABD’nin Trump öncesi başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi birçok İslam ülkesinde iç savaş ve kaos çıkartmıştır. Bu iç savaşa bir süre sonra Şii-Sünni çatışması boyutu eklenmiştir.
ABD’nin bölgede uyguladığı her strateji İslam ülkelerini zayıflatırken İsrail’i güçlendirmektedir.
Suriye’de bitmeyen iç savaş, Irak’ta yaşanan kaos, İran ile Türkiye’yi karşı karşıya getiren gelişmelerin altında ABD ile İsrail ikilisinin olduğu kesindir.
Gelinen aşamada bölge Irak ve Suriye özelinde yeniden dizayn edilirken İsrail’in olanı biteni sessiz bir biçimde izlemesi dikkat çekicidir.
İslam ülkeleri arasındaki her çatışma ve ihtilafın, çıkarlarına hizmet ettiği için olanı İsrail olanı biteni sessizce seyretmektedir.
ABD’nin uyguladığı strateji!
ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı siyasi stratejisi her şeyden önce İsrail güvenliği üzerine kuruludur.
Hilary Clinton’un sızdırılan 31 Aralık 2012 tarihli e-posta mesajında açıkça şöyle belirtilmişti: “…Esad’ın devrilmesi yalnızca İsrail’in güvenliğini garanti altına almakla kalmayacak aynı zamanda İsrail’in bölgede nükleer silah gücüne sahip tek ülke olma özelliğinin de devam etmesini sağlayacak…”
Hedef, İsrail’in güvenliği için İran ile savaş. Bu sözler bugün de Trump’un İran’a karşı çıkışlarının anlaşılmasını katkı sağlayacaktır.
CIA Başkanı John Brennan’un 9 Eylül 2016’deki,“Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanabileceğinden kuşkuluyum, bu iki ülkenin de merkezi bir hükümet tarafından yönetilebileceğini tahmin etmiyorum” demişti.
ABD birleşik Suriye’den yanadır. Farklı oluşumlara ayrılarak birleştirilmiş Suriye, İsrail’i İran’a karşı güvenli kılacak şartları yaratacaktır.
Bu durum hem ABD hem de İsrail için arzulanırdır.
İran ile Rusya ilişkilerinin zirvede, Türkiye-İran ilişkilerinin gergin olduğu bir zamanda İsrail Başbakanı Moskova’ya gidiyor. Netanyahu’nun Putin ile Suriye krizi ve İran’ın bölgedeki faaliyetlerini görüşeceği belirtiliyor.
Türkiye referandum ve Almanya’yla ilişkilerden daha çok İsrail’e yoğunlaşmalıdır.
Bölgedeki kaosun arkasında İsrail vardır, ABD taşeronluk yapmaktadır.
İsrail’in sessizliğine dikkat!
