Siyasal İslamcılar, son 30-40 yıldır Türkiye’de hızla İslam’a yöneliş olduğunu, bunun sebebinin ise halkın Cumhuriyet Dönemi’nde İslam’a ve Müslümanlara dönük baskılardan kurtulması ve dinini öğrenme arzusu olduğunu iddia ediyorlar. Buna karşılık olarak çeşitli kesimlerden bunun İslamlaşma’dan çok Araplaşma olduğuna dair itirazlar geliyor. Bu iddiaların ve itirazların hangisinin haklı olduğunu irdelemeden önce İslamlaşma ve Araplaşma kavramlarına bir açıklama getirmek gerekiyor.
Kanaatimize göre İslamlaşmak, insanlarımızın Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlayarak, sevgili peygamberimizin sünnetlerini öğrenerek Allah’ın isteği doğrultusunda müslümanca bir hayat sürmektir. Araplaşmak ise, Arap Kültürü’nün etkisinde kalarak dilini, kültürünü, yaşantısını değiştirip Araplara benzemektir.
İslamlaşmak ve Araplaşma tanımlarının verdikten sonra son 30-40 yıldır ülkemizde yaşanan sürecin ne olduğunu anlamak için öncelikle bu süreçle ilgili bazı tespitler yapalım.
1- Eskiden beri halkımızda çocuklarına Arapça isim koymak alışkanlığı var iken bu son 30-40 yıldır daha da hızlanmıştır.Kur’an-ı Kerim’de geçiyor diye birçok Arapça kelime çocuklara isim olarak verilmektedir. Mesela, Burhan, Tayyip, İrem, Azra, Kübra, Büşra vb. isimlerin Arapça olmasından başka İslam’la ilgili alakası yoktur. “Burhan” kelimesinin anlamı “Delil, işaret”, “Tayyip”kelimesinin anlamı “iyi, hoş, temiz”, “İrem” kelimesinin anlamı “yalancı cennet”, “Azra” kelimesinin anlamı “bakire kız”, “Kübra” kelimesinin anlamı“büyük”, “Büşra” kelimesinin anlamı ise “müjde, sevinçli haber” dir.
2- Son 30-40 yıldır Kur’an kurslarının sayısı oldukça artmıştır. Buna ilaveten televizyonlarda Kur’an dersleri verilmektedir. Ancak, gerek Kur’an Kurslarında gerekse televizyonlarda yapılan iş, Arap Alfabesinin ve Arapça’daki seslerin öğretilmesi ve öğrencilerin Kur’an-ı Kerim’i anlamını bilmeden Arapça okumayı öğrenmeleridir. Yüce Mevla’nın emri Kur’an-ı Kerim’i okumak, anlamak ve ona göre amel etmektir. Kur’an Kurslarında ve televizyonlarda Kur’an-ı Kerim’in anlamı öğretilmemektedir. Bu nedenle insanlarımız, Allah’ın emirlerini öğrenme, anlama ve ona göre amel etme imkanı bulamamaktadırlar.
3- Sayıları az da olsa bazı tarikat ve cemaatler Kur’an-ı Kerim’in Arapça gönderilmesinden ötürü Arapça’nın İslami bir dil olduğunu, Ahiret Günü’nde herkesin Arapça konuşacağını, bu nedenle herkesin Arapça öğrenmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Ne Kur’an-ı Kerim’de ne de Hz. Muhammed’in sahih hadislerinde böyle bir şey yoktur.
4- Camilerde okunan vaaz ve hutbelerde Türkçe karşılığı olmasına rağmen Arapça kelimeler kullanmak tercih edilmektedir. Mesela, “çoluk-çocuk” yerine “evlad-ı iyal”, “Kadir Gecesi” yerine “Leyl-i Kadir”, “yüksek kapı-yüksek makam” yerine “dergah-ı izzet”, “en güzel, en iyi biçimde” yerine “ahsen-i takvim”sözleri vb. kullanılmaktadır. Halk, vaaz ve hutbelerde kullanılan bu Arapça kelimeler nedeniyle vaizin veya imam hatibin anlatıklarının çoğunu anlayamamaktadır.
5- Son 30-40 yıldır kadınlar için çarşaf, erkekler için ise Arap Fistanı, cübbe ve sarık İslami giyim diye dayatılmaktadır. Bunların hiçbirisi İslami giyim değildir. İslam’da önemli olan kadın ve erkeklerin emredildiği biçimde mahrem yerlerini örtmeleridir. Mahrem yerler örtüldükten sonra hangi giysinin giyildiği önemli değildir.
6- Arap Kültürüne ait birçok gelenek görenek vs. İslami yaşayış diye halkımıza yutturulmaya çalışılmaktadır. Mesela, kaşık, çatal kullanmadan elle yemek yemek Araplara mahsus bir davranıştır. Bu davranış birçok ham sofu tarafından peygamberin sünneti diye halka dayatılmaktadır. Gene, sakal bırakmak Arap Kültürüne ait bir gelenek olduğu halde bu da peygamberin sünneti diye tanıtılarak, sakal bırakanlar övülmekte , sakal bırakmayanlar ise peygamberin sünnetini terk ediyor diye kınanmaktadır.
7- Emeviler döneminde Emevi Hanedanlarının baskısıyla verilen Arap Irkçılığı kokan birçok fetva, birçok içtihat şeriatın emri diye halkımıza yutturulmak istenmektedir. Mesela, “Halifenin mutlaka Kureyş Kabilesi’nden olması gerektiği” ve “Müslüman Arap bir kadınla Arap olmayan Müslüman bir erkeğin denk olmadıkları için evlenemeyecekleri, Arap olmayan erkeğin ancak ilimce yüksek bir mertebede olması halinde Arap Kadına denk olabileceği” yolundaki içtihatlar buna örnektir.
8- Son Milli Eğitim Şurası’nda alınan “Osmanlıca’nın liselerde zorunlu ders olarak okutulması” kararı Araplaşmayı hızlandıracak bir karardır. Çünkü, Osmanlıca öğretilirken mecburen Arap Alfabesi kullanılacaktır. Bunun yanında Osmanlıca’da çok sayıda Arapça kelime ve tamlama vardır. Osmanlıca öğreniyorum diyen herkes kısmen de olsa Arapça öğrenecek, bu sürecin sonunda Arap Kültürüne hayranlık artacaktır.
Yukarıda yaptığımız açıklamaları toparlayacak olursak şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: Türkiye, son 30-40 yıldır Araplaşma Süreci yaşanmaktadır. Bu süreç kesinlikle İslamlaşma değildir. Ülkemizde yavaş da olsa bir İslamlaşma olsaydı herhalde AKP’nin bir an bile iktidarda kalamaması gerekirdi. Gene, Hristiyan Batı’nın ve İsrail’in İslam Alemi’ne yaptıkları saldırı ve zulümlere şiddetle karşı çıkılması gerekirdi. Maalesef, bunların hiçbirisi olmamıştır. Bu husus da ülkemizde yaşanan sürecin İslamlaşmak değil, aksine Araplaşmak olduğunun en açık delilidir.