Soğuk savaş sonrası çatışmaların ideolojiler arasından çıkarak “Medeniyetler Arası” bir boyut kazanacağı tezi ortaya atıldı. Afganistan ve Irak müdahaleleri bu bağlamda gerçekleştirildi. ABD’nin bu müdahalelerinin kısa sürede insan ve parasal maliyeti sürdürülebilir olmadığı ortaya çıkınca bu kez “medeniyet içi çatışma” tezi ortaya atıldı.
Buna göre İslam medeniyeti kendi içinde gerilim, itilaf ve çatışma potansiyeli taşıyordu. İslam medeniyetinin içindeki Sünni versiyonuyla Şii versiyonu karşı karşıya gelecektir. Çatışma İslam medeniyeti içinde gerçekleşecektir!
“Arap Bahar”ı adı altında İslam dünyasında meydana gelen iç çatışmalar bu amaçla çıkartıldı. Bu çatışmalar çürümüş ve yoz rejimlere karşı ayaklanma biçiminde sunulsa da sonuç itibarıyla Müslümanın Müslümanı boğazlaması biçiminde gerçekleşti.
Sömürgecilerin Babasız Evladı: IŞİD
ABD, Irak’ı işgal ederek Sünni Saddam rejimini çökertti, yerine Şii ağırlıklı rejim ikame edildi. Şii rejim, işgalci güçlerin de yardımıyla Sünnileri yalnız iktidardan değil her türlü onurdan da yoksun bıraktı.
Şiiler Saddam’a duydukları kinin intikamını Sünnilerden aldılar. Böylece Sünniler için Irak’ta sürdürülebilir bir yaşam ortadan kalktı. Suriye’de iç savaş çıkınca bu defa Şii Esat rejimi, Sünnilere potansiyel düşman muamelesi yaptı.
Yer altına çekilen Sünni guruplar, ezilen unsurlar, Saddam’ın kılık değiştirmiş askerleri ve gevkire dönen sınırlardan içeri dolan El Kaide unsurları birbirleriyle iç içe girdiler. Bu gelişmeden IŞİD denilen kan içici bir örgüt peydahlandı.
ABD’nin babasız evladı olarak zuhur eden IŞİD, bölgenin müsait şartlarını kullanarak çok kısa sürede memnuniyetsiz Sünni aşiretlerle özdeşleşti. Sonuçta IŞİD, bir gecede Musul’a girerek, neredeyse kurşun sıkmadan kenti ele geçirdi.
Musul operasyonuna 36 ülke katılıyor. Okyanus ötesinden gelerek operasyona katılan askerler var. Dünyanın hemen her ülkesi bölgeyle ilgileniyor. Irak’ın ABD-İran etkisi altındaki Şii Başbakanı İbadi, Türkiye’nin operasyona katılmasını istemiyor.
İbadi, ülkesini işgal ederek, yağmalayan ülkelerin askerlerini legal ilan ederken, Türk askerinin Başika’daki varlığına itiraz ediyor. Bu ibretlik bir durumdur.
Bugün gerçekleştirilen Musul harekâtının görünür amacının IŞİD’i kentten çıkarmak olsa da asıl amaç Musul özelinde Şii-Sünni gerilimini ve istikrarsızlığı sürekli kılmaktır.
Türkiye gecikmenin bedelini ödüyor!
Türkiye tarihinin, coğrafyasının ve kültürünün bir parçası olan Suriye ve Irak’a yoğunlaşmakta geç kalmıştır. Suriye’de PYD kantonlar oluştururken pasif ve edilgen davranılmıştır. Süleyman Şah Türbesinin taşınması hem PYD’yi hem de İbadi gibileri cesaretlendirmiştir.
Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içinde olan Musul ve Kerkük, AKP hükümeti uzun yıllar boyunca gündemden düşürülmüştü.
Halbuki, Musul’u Türkiye’den koparan Ankara anlaşmasıyla belirlenen statüko bozulmuştur. Dahası Irak, Türkiye’ye terör ihraç eder hale gelmiştir.
Bu durumda Türkiye’nin hem güvenlik hem de statükonun yeniden sağlanması için özelde Musul, genelde bölgeyle ilgilenme hakkı vardır.
AKP hükümeti, Suriye ve Irak’ta Türkiye’nin stratejik haklarını korumakta gecikmiştir. Bu gün bu gecikmenin bedeli ödeniyor.
İslam’ı kendi içinde vuruşturanlar!
Türkiye’yi bölgeden uzak tutmaya çalışanlar, aynı zamanda mezhep çatışmalarını sürekli kılmaya çalışanlardır.
Musul’un IŞİD’e teslim edilmesi sonucu orada yaşayan Şiilerin sürülmesi, Bağdat’tan Sünnilerin kovulması ve Irak devletinden Sünnilerin dışlanması mezhep çatışmasına uygun bir iklim yaratmıştır.
ABD, İran yanlısı Şii Heşdi Şaabi’nin, Musul’un kurtarılması operasyonuna katılmasına izin vermiştir. Musul konusunda İran ve ABD benzer strateji izliyor. Her ikisi de Türkiye’yi bölgeden uzak tutmak buna karşın Şii milisleri ve Sincar’daki PKK’lılar operasyonda etkin kılmaya çalışıyor.
Bu güçler İslam’ı kendi içinde vuruşturmak amacındadır. Türkiye, Musul’da gereğini yapmalı ancak oyuna da gelmemelidir.