Bazıları; Üniter devlet, İslam’ın şartı mıdır? diye soruyor, sorguluyor.
Bazıları; Bölünmeye giden yol kapatılmalıdır, diyor.
Bazıları; Ümmeti birleştirmek farz, bölmek haramdır, diyor.
Bazıları; Federasyonu, bölünmeyi savunuyor.
Bazıları; Tarih geri gelse ve muktedir olsam dünyada İslam ümmetinin bir tek İslam devleti olsun diye çalışırdım, bunu bozmak ve parçalamak isteyenlere karşı mücadele ederdim, diyor.
Bazıları; Bugün İslam ümmeti birçok uyduruk ulus devletlere bölünmüştür. Mevcut durumda ümmetin birliğini nasıl sağlayabiliriz? sorusunu soruyor.
Bazıları; Amaç; ümmetin birliğidir. Tarih boyunca ümmet, tek bir yönetim devlet, vatan, hilafet içinde birleşmiş olsaydı, düşmanı bırakıp birbiri ile çatışıp savaşmasalardı, dinimize ve değerlerimize göz diken düşmana birlikte karşı dursalardı bugün dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olurduk.
Müslümanlar arasındaki siyasi ayrışmalar; peygamber sonrası dört halife-liderin Hulefa-i Raşidin döneminden itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Hıristiyan Avrupa Roma İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından yeni bir Hıristiyan Birliği hayalleri kurmaya başlamıştır. Bugünkü Avrupa Birliği’ni ortaya çıkaran düşüncenin arkasında bu hayal de vardır. Ama önce mezhep farklılıkları, sonra laikleşme temayülü ve nihayet dünyanın dört bir tarafına dağılmış bir nüfus tablosunda bunu gerçekleştirmenin imkanı yoktur.
Yapısı itibarıyla sakin dönemler olan imparatorluklar, çatısı altında birleştirdiği sayısız toplulukların ne birleşme arzularına ket vurmuştur ne de onlara ayrılma ihtiyacı duyurmuştur.
İmparatorluk sonrası dönemde ortaya çıkan ulus-devletlerde ise bu problemlerin her ikisi de vardır. Ulus-devletin ister istemez dışarıda bıraktığı akraba topluluklarla veya daha geniş düzlemde din kardeşleriyle bir arada olmayı isteyenlerin yapabilecekleri bir şey yoktur. Aynı şekilde diğer etnik kimliklerle birlikte var olmak yerine kendi etnik temelli siyasi varlığını oluşturmak isteyen mikro milliyetçilikler de ulus devlet yapısından rahatsızdır.
Entelektüel İslamcı gelenek millet kavramını birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır, anlayışı çerçevesinde yorumlamıştır. Bölünme yanlısı etnik milliyetçi hareketlere iyi gözle bakmamıştır. Kendi içimizdeki birliği sağlamadan İslam dünyasının geri kalanıyla işbirliğine yönelmenin anlamsızlığını savunmuştur. Ama bugünkü bazı İslamcılarda öyle bir kafa karışıklığı var ki Türkiye Cumhuriyeti’ni hem ümmetin tamamını kapsamıyor diye benimsemiyorlar hem de farklı etnik aidiyetleri bir arada tuttuğu için kızıyorlar.
Oysa; yapılması gerekenler açıktır. Halkı Müslüman olan herhangi bir ulus devletin daha fazla bölünmemesi için çalışmak gerekir.
Bölünmüş ümmetin ulus devletlerini adım adım birliğe götürmek için gayret etmek gerekir. Ticari, kültürel, askerî, sınaî.. anlaşmalar yapılmalı, birlikler kurulmalıdır. Müslüman ülkeler ortak pazarı, parası, savunma paktı oluşturmak için çaba sarf edilmelidir. Sonrasında ise siyasi birliğe yönelerek, sınırları kaldırıp tek bir yönetimde birleşmek mümkün olmazsa konfederatif veya federatif sistemlere benzer siyasi birlikler oluşturulmalıdır.
Farklı yönetimlere tabi olmuş ümmet parçaları arasında, din kardeşliği temelinde birliği korumak, dayanışmak, düşmanın oyununa gelerek çatışmamak, daha fazla bölünüp parçalanmamak gerekir. Ümmette dindarlığı, din kardeşliği şuurunu, imanını ve hayatını güçlendirmeye çalışmak gerekir. Müslümanlar bunu yaptığında, bu konuda başarılı olunduğun da ümmeti birliğe götüren adımlar arkadan gelir ve ona kimse mani olamaz.
Bugün ayrılmak ve bölünmek için savaşanların bir kısmı siz şeriatı terk ettiniz, biz ayrılıp onu uygulayacağız, diyorlar. Oysa; meşru düzeni tesis etmenin yolu da ayrılmak, parçalanmak, değildir, ümmetin birliğini koruyarak dayanışmaktır.
Herhangi bir dünyevileşmiş devlet ideolojisine sarılarak ümmet bölünüyor ve belli bir anlayış herkese dayatılıyorsa buna karşı mücadele etmek de Müslüman ümmetin görevidir. Ama çare bölünmek değildir. Çağdaşlık ve demokrasi iddiası olanlar bu rejimin gereği olarak vatandaşlık esasında birlik ve eşitlik peşinde koşulmalıdır.
Türk Milli Devleti olsaydı; tarihte olduğu gibi etnik kimlikler mezhepler yerine; ortak tarih, ortak kültür, ortak vatan, milli ve manevi değerlere dayalı vatandaşlıkla, tam eşitlik bütün insanların din dil renk cins farkı gözetmeksizin herkesin eşit kabul edildiği evrensel hukuk değerlerine, anlayışına, adaletine, insan olmaya bağlı olacaktı.
Türkiye’de yüzde 87’si Türk olan ana toplum yanında farklı etnik aidiyetler var. Kürtler var, Çerkezler var, Gürcüler var, Arnavutlar var, Boşnaklar var, Lazlar var. Bütün bu etnik unsurlar tarih boyunca kaynaşarak millet/ulus adı verilen bütünlüğü teşekkül ettirmişler. Fransa’da Almanya’da, İran’da Mısır’da olduğu gibi.
Belirli bir coğrafya üzerinde yaşayan, ortak bir kültüre ve tarihe sahip toplulukların birlik iradesinin tecessüm ettiği yer millet kimliğidir.
Kimler kızıyor? İslamcı diye anılan ancak soyu sopu belli olmayan kimliksizler.
Diyoruz ki; Müslümanların bütün farklılarla beraber üzerinde yaşadığı, ecdad yadigarı, ümmetin mülkü olan bu toprakları -yakın tarihte olanlara ek olarak- daha fazla bölmek meşru olmadığına göre Müslümanların bölmeye karşı tavır almaları gerekir.
Müslümanlara düşen görev; daha fazla bölünmek, daha fazla çatışmak yerine birleşmek, bütünleşmek, hak ve adaleti birlikte sağlamak için işbirliği yapmak, birlik, dirlik ve düzenimizi bozarak meşru olmayan menfaat devşirme peşinde olanlara fırsat vermemektir.
İtiraz edenlere göre ulus devlet, ümmetin bütününü kucaklamıyor.
Oysa; Ulus devletin tarihsel-sosyolojik bir aşama olduğunu düşünmeksizin ve tabii ulus/millet kavramının tanımındaki uygulamalarından kaynaklanan- problemleri çözmeyi hedeflemek yerine slogan atmayı tercih eden bu kişilere şunu sormak lazım: Ulus-devlet ümmet anlayışına dar geliyorsa, etnik devlet ferah mı getirecektir?
Osmanlı imparatorluğunu etnik devlet anlayışı, isteği parçalamadı mı?
Aklı başında her Müslüman’ın savunması gereken ulus-devlettir-üniter devlettir.
Zulmü alkışlamayan, zalimi sevmeyen, onun hasmı olan ama mazlumu seven kültür, Türk Kültürü’dür. Kime ve nerede olursa olsun zulmü lanetleriz.
Günün Sözü: Okumayan aklını kullanmayan sorgulamayan insan değil yaratıktır.