Türkiye’de ve dünyada; yalancılık, döneklik, rüşvet, yolsuzluk, kalpazanlık, haksızlık, adaletsizlik, işbirlikçilik, en çok hangi siyasi ve dini görüşte olanlarda görülüyor?
İç savaş, katliamlar, yoksulluk, ayrımcılık, zengin fakir uçurumu, kadın ayrımcılığı, ahlaksızlık, cinsel sapkınlıklar İslam ülkelerinin genel görünümüdür.
Halk dalkavukluğu yapanlar; kelimelerle oyun oynamada üstattırlar. Nabza göre şerbet vermek deyimi siyasetçilerin hareket noktasıdır.
Halkın ortalama eğitim seviyesi bellidir. Türkiye’de en fazla satılan kitaplar, batılıların yazdığı roman türü kitaplar ve bin yıl önce yazılan İslam’a dair yorum kitaplarıdır. Bin yıldır yeni düşünür yetiştirememiş Müslümanların akılcı değil nakilci anlayışla aynı şeyleri tekrarlayan zihinsel algıyla, bilim ve teknoloji üretemedikleri ortadadır.
Aşiret, tarikat ve cemaatler, sosyal hayatın kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olup, sorgusuz sualsiz itaat/biat kültürü ile nakilci anlayış yaygınlaşmıştır.
İnsanlarda; okuduklarını ve dinlediklerini sorgulama alışkanlığı gelişmemiştir.
İnsanlar; İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı okumuyor, onu yorumlayanların kitaplarını okuyor.
İnsanlar; hacının, hocanın ve mahalle vaizlerinin yalan yanlış söylediklerine itibar ediyor.
Bakın; 1982 yılında Müslümanlığı seçen Marksist yazar Roger Garaudy, hayatını kaybetti. İslamcı medyanın tamamı Garaudy Hakk’a yürüdü manşetini attılar.
Garaudy gerçekten Müslüman mıydı? Yoksa soykırım iddiası nedeniyle ceza almamak için mi Müslümanlığı seçmişti? Yoksa saf ve iyi niyetli Müslümanların sırtından para kazanma yolunu mu seçmişti? Yani takiyye mi yapmıştı? Garaudy nin kitapları Türkiye’de çok sattı. Ama o bir Müslüman olarak bilinmesine rağmen yakılmayı seçti, cesedi yakıldı.
İslamcı medya üzerinde bile durmadı. Garaudy’nin yakılmasını hiç ama hiç dert etmediler.
Oysa; komünist hareketin önemli ismi Ali Rıza Yörükoğlu yurtdışında cesedini yaktırmış, küllerini Büyükada’dan denize serptirmişti. İslamcı medya tepki göstermiş ve cesedi yaktırmanın ateist adeti olduğunu yazmış, Yörükoğlu’na öfke kusmuşlardı.
Yine; Leyla Gencer, cesedini İtalya’da yaktırmış, küllerini de Boğaz’a serptirmişti. İslamcı medya Gencer’i linç etmiş, ceset yaktırmanın ateist adeti olduğunu, Gencer gibilerin halkın değerlerine yabancı olduğunu yazmışlardı.
Roger Garaudy konusunda suskun kalanlar, ikiyüzlülüğün çelişkilerini çaresizliğini yaşadılar.
İnsanlar; genelde sağduyu sahibidir. Ama dini konuda akan sular durmaktadır. Siz hiç, beyinleri sorgusuz sualsiz itaate şartlanmış insanların yanlış inanışlarını, akıl ve mantık yoluyla değiştirmeyi denediniz mi?
Şartlanmış insanlarla; dini konularda akıl ve mantık yoluyla iletişim kuramıyorsunuz. Hepsi adeta buzdan duvar kesiliyor. Sizi dinlemiyorlar bile. Onlar için doğru olan, cami hocalarının ve ev sohbetlerine giderek halkı şartlandıran, siyaset şarlatanlarının söyledikleridir.
Eğer; bak kardeşim, filan ayet şöyledir. Bu nedenle dinci siyasetçinin, dinci akademisyenin, dinci gazetecinin ve gezici vaizin söylediği doğru değil. Günaha girmemek için, her söylenene inanma biraz da aklını kullan, deyince, duraksıyorlar.
Evet, okuduğunu, dinlediğini ve yaşadığını sorgulamaya alışmış beyinlerin bazı şeyleri algılaması ve akıl etmesi için illa da mitoloji ve hurafeler gerekmediği açıktır. Ama teorik doğrular ile hayatın gerçekleri her zaman örtüşmüyor.
Hayatın akışı içinde din çok önemli sosyal bir olgudur. Dini alandaki sorunlar, sorgusuz sualsiz inanmayı ve iman etmeyi gerektirir. Kötü niyetli kişilerin, kendi siyasal ve ekonomik çıkarları için, dini alanı istismar ettikleri ve kitleleri istedikleri gibi yönlendirdikleri gerçektir.
Müslüman ülkelerdeki gelişmelere dikkat edilirse; din adına beraber yola çıkanların, bir müddet sonra birbirleriyle dindarlık yarışına girdiklerini ve zaman içinde birbirlerini dinden çıkmakla suçlayıp, katli vaciptir fetvalarıyla yoldaşlarını ve insanları öldürdükleri görülür.
Sözde laik fakat özde laik olmayan bir ülkede; tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, hocaların ve gezici vaizlerin ayetlerle yalan yanlış şartlandırdığı kitleleri, biz ayetlere atıfta bulunmadan akıl ve mantık yoluyla doğruyu gösterip ikna edeceğiz, dersek yanılırız. Böylece dini alanı, bugüne kadar olduğu gibi, din tüccarlarına bırakmaya devam ederiz.
Mütedeyyin Müslümanları galeyana getirecek şekilde dini hassasiyetlere saldırmayı laiklik zanneden zihniyet, siyasal İslam’ın, dincilerin değirmenine su taşımaktadır.
Laikliğin sözde ve özde özümsendiği ülkelerde, hiç kimse dini istismar etmediği için, hiç kimse de ayetlere atıfta bulunmak ihtiyacını duymaz. Ama teorik doğrular her zaman gerçek yaşamla uyuşmuyor. Yeri zamanı gelince dini kullanan yobazların yanlışlarını ayetlere atıfta bulunarak çürütmeye çalışmak gerekir.
Aksi halde, sahte şeyhler, şıhlar, hacılar, hocalar bildikleri gibi koşturmaya devam ederler. Halkı istedikleri gibi yönlendirirler, din adına çağdaş değerlerin temellerini dinamitlerler, yerli yabancı bölücülerle işbirliği yaparlar ve çıkarları için halkı soymaya devam ederler.
Müslümanlar; terbiyesiz, ikiyüzlü, güvenilmez ve kişisel çıkarlarının peşinde tanımlamalarından kurtulmak zorundadırlar. Zira Kur’an ve peygamber mesajı bunlar değildir.
İslam’ın amacı dışında istismar edilmesine karşı; İlahi mesajı, doğru ve gerçekçi olarak ifade etmek, insanları akılcılıkla, bilimle aydınlatma her bilinçli insanın temel görevidir.
Günün Sözü; En büyük hata, zor yola, hırslı yalancı kişilere güvenerek çıkmaktır.