IŞİD iğrenç görüntüleri servis ettiğinde üniversite yıllarını hatırladım. İstanbul Ocak başkanlığı yaptığım dönemde o zamanki adıyla ”radikal İslamcı” olanlar kendilerinin dışındakileri tekfir ederlerdi. Türküm, milliyetçiyim diyene, yakalı gömlek giyene kâfir derlerdi. Edille-i şeriyyeyi bilmezler, muhteşem Türk- İslâm klasiklerinden habersiz, bin dört yüz yılın tarihi tecrübesini ancak hayvanlarda görülen bir bağnazlıkla redderlerdi.
Yakalı gömlek giyeni, kravat takanı tekfir eden, millet ve milliyetçiliği inkâr edenlerin içinden birilerini iki gün önce meclis kürsüsünden yakalı gömlekli ve kravatlı gördüğümde bizi tekfir ettikleri yılları hatırladım. Halbuki İmam-ı Azam Ebu Hanife Amentüye inanan ve kelimeyi şehadet getiren bütün müminleri imanda eşitlemiş, bu skolastikçi zihniyete karşı çıkmıştı. Yanlış bir eğitim politikası ile İslâm doğru öğretilmezse, bir tarafta FETÖ diğer tarafta “radikal İslâmcı”, IŞİD’çi ve diğer sapık akım ve kollar gençliği sararlar.
Bu zihniyet kendinin dışındaki herkesi kâfir ilan ederek İslâm’ı yoz ve yaban gösterir, insanları ateşte yakarak Din’e hizmet ettiğini zanneder. Halbuki İslâm’da barış hukuku kadar savaş hukuku da vardır. İslâm Savaş Hukuku’nda savaş esirleri, devletin himayesindedir. Bunlara yapılacak muamele savaşın şartlarına göre yürütülür. Nasıl yürütülecekse yürütülsün, İslâm’da savaş esirleri, insani muamele görürler, yemeleri, içmeleri, korunmaları, barınmaları ve sağlıkları, tıpkı Müslümanlar gibi sağlanır.
O yıllarda Arvasi Hoca’mın dediği gibi; “Reform bozulmuş (deforme) olmuş birşeyi yeniden asli durumuna getirmek demektir, yani bozulmuş (deforme) olmuş şeyler reforma tabi tutularak asli hüviyetlerine kavuşturulur. Hıristiyanlık din olarak asliyetini yitirerek deforme olmuştu. Babasız hak peygamber Hazret-i İsa’nın tebliğ ettiği İsevilik yıkılmış, yerine Eski Yunan ve Roma’da görülen bir tanrılar ailesi (teslis) oturtulmuş, gerçek İncil kaybolmuş, şimdi sayıları dörde indirilmiş, binlerce uyduruk kitap (Bible) istila etmişti.
İslam dini, bizzat muhteşem bir inkilâb ve gerçek mânâda bir reform hareketidir. Şanlı Peygamberimiz’den önce gelen Nebi’lerin ve Kitap sahibi Resul’lerin tebliğ ettikleri din, maaalesef deforme olmuştu; bambaşka kılık ve biçimlere sokulmuştu. Yahudi Hahamları’nın ve Hıristiyan Papazları’nın birçoğu, insanları Allah’ın yolundan men eder duruma gelmişti. Dini hayat gerçek bir reforma muhtaçdı. İşte Sevgili Peygamberimiz bunun için gönderilmişti. Bugün Allah’a hamdolsun, İslâm, hiç bozulmamış Kitab’ı ve bunun ışığında doğmuş binlerce cildlik kitaplığı ile dipdiri ayaktadır. Siz sapık yollara ve kollara aldırmayın, İslâm’ın Anacaddesi daima açık ve pırıl pırıldır.
Hem ülkemizde, hem İslâm ülkelerinde, ısrarla sürdürülen propagandalarla “çeyrek aydınlar” etkilendi. Bilhassa, 1400 yıllık “İslâmî kültür mirasından mahrum yetişen, İslâm’ın yetiştirdiği “din büyüklerini” ve “ilim adamlarını” ve eserlerini tanımayan, hatta yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’i bile hakkı ile okumasını bilmeyen bazı “delikanlılar” onların etki sahasına girdiler ve başımıza “reformist” kesildiler.
İslâm dünyasında rastladığımız örnekleri ile “reformculara” (!) gelince, bunlar, İslâmiyet’in özünü, temelini teşkil eden “Kitab’ı ve Sünnet’i” değiştirmek, Allah ve Resûlü’nün ortaya koyduğu dini ölçü ve esasların “bir kısmını beğenmek” ve “bir kısmını beğenmemek” tavrı içinde çalışırlar. Onların tenkitleri, Kitab’a, Sünnet’e kısaca “Edille-i Şer’iyye”ye yöneliktir. Mücedditler bozulan, saptırılan ve şaşırtılan dini hayatı, bizzat din ile kurtarma gayreti içinde oldukları halde, “reformcular” bozulmuş, saptırılmış ve şaşırtılmış dini hayatı bahane ederek bizzat dinin ve Edille-i Şer’iyye ile bildirilmiş esasları tahribe yönelen kimselerdir. Ne gariptir ki; Batı dünyasında “reformcular”, gerçek İncil’i bulmak ve bunun ışığında dini hayatı kurtarmak istedikleri halde, bunların İslâm Dünyası’ndaki mukallidleri, bizzat yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’le ve Peygamberimizin Sünneti ile boğuşmaktadırlar. Batı Dünyasındaki örneklerini düşündüğümüz zaman, bu gibilere “reformcu” bile denemez. Bunlar, “reformist”(yenileyici) değil, gerçekte “deformist”(bozucu) kimselerdir, bunlara “din tahripçileri” demek daha uygundur.
Bugün yakalı gömlek giyen, kravat takan dünün tekfirci zihniyeti milli olma konusunda halâ eski fikirlerini muhafaza ettiğini belki farkında olmadan da olsa söyleyebilmiştir. Çünkü bunlar Osmanlı Devleti’ndeki eyaletleri ABD’deki gibi özerk eyaletler olarak anlayan ve özerkliği bir tehdit, milli bütünlüğe indirilen ve parçalanmaya yol açacak en büyük sebep olarak görmemektedirler. Belki kasıtlı olmasa da hâlâ milli olma ve milliyetçiliğe o zihniyetin penceresinden bakmaktadırlar. Yerel yönetimlere daha fazla yetki vermeyi, özerkliği çok basite almalarının faturası çok ama çok ağır olur ve bunu Türk Milleti öder.