Sayın Yılmaz Özdil’e Açık Mektup,
"Akkoyunlular" konulu yazınızı tekrar okuyup ve etrafınıza bakınız Yılmaz Bey. Görmek için değil bakmak için lütfen. Hiç bir sorumlu yazar, "Yazdım orada kaldı." Diyemez. Bu yazıyla çok kalp kırdınız, milyonlarca gönül incittiniz. Yazdıklarınızın haklı yanları olabilir. Bunu tartışmak dahi istemiyorum. Ama yazdıklarınızın kırıcı yönleri de var. Bu gönül kırmak sizin zannettiğiniz gibi okuyucu tepkisi değil. Yani size parti zihniyetinde olanlar tepki gösterse asla bunları yazmazdım. Bu işin partiyle bir bağlantısı yok. Ben ülkücü biriyim. Yıllardır sizi okurum. Hoşuma gitmeyen yazılarınız dahi olsa yine zevk alarak takip ederim yazılarınızı.
Hani o Eurovizyon yarışmasında birinci olup da uçar gibi sahneye elinde Türk ve Azerbaycan bayrağıyla koşan Nigar var ya, hani ülkesinde “Türk ve Atatürk!” diye diye gururla gezen ve yazan, satılık bazı çevrelerce eleştirilmesine rağmen asla düşüncelerinden vazgeçmeyen Rebiyye Zerdabi Bacımız var ya, hani "Bir ağacın iki dalı… Azerbaycan Türkiye!" diyen rahmetli Bahtiyar Vahapzade’nin aramızda dolaşan ruhu var ya, hani Bursa’da göğsüne sarıp sarmalayarak özürcü gafillere inat ve o melun karara tepki göstermek için Türkiye Ermenistan maçına giren yürekli Türklerimiz var ya, hani Fuzuli var ya,(siz onu daha iyi bilirsiniz.)hani Samet Vurgun var ya, hani Anarım, Şehriyarım, Yaranım var ya? Hani Van’a ilk elini uzatan Cananım var ya? Siz onları ve o gönülleri bilmez misiniz? İşte onlar kırgın size Sayın Özdil… Onlar…
Tıpkı sizin gibi Turgut Özal ‘ın da Ermeni katillerinin Karabağ’ı yakıp yıkarken, tanklarla öz be öz Türk soylu gençleri ezip geçerken söylediği bir söz vardı ya, "Onlar Şii biz ise Sünni… Onun için onlara yardım edemeyiz." sözü. Hepimizin dudak büküp lanetlediğimiz sözü… Sonrasında da o kırgın gönülleri kazanmak için ne taklalar atıp da kendini affettirmek uğruna sahibini hani renkli riya elbiselerine sarındıran o utanç verici söz. Şimdi nedense o günleri hatırladım. Umarım sizin gibi bir değerli kalemin aynı duruma düşmesine şahitlik etmem. Son olarak şunu belirtmeliyim. Başta söylediğim gibi lütfen yazınızı bir kez daha okuyun ve hangi gönülleri incittiğinizi yeniden tasavvur edin. Siz de biliyorsunuz ki, tarihimizin daha ne su yüzüne çıkmamış gerçekleri, ne gün ışığı görmemiş acı hakikatleri vardır. Gün bizim olanları incitme günü değildir.
Sizi iklimler ötesinden severek, beğenerek, takdir ederek okuyan ve takip eden yüreklere, sizin olan yüreklere bir selam gönderin.
Lütfen!..
Kasım 2011 – Aydın

