MHP’DE YOL AYRIMI YOK: 1
Türkeş içerden yeni çıkmıştı.
Muhsin Yazıcıoğlu Mamak Cezaevi’nde yatıyordu.
Ülkücü Hareket’in toparlanması için Dedeman Toplantıları tertip edildi.
80 civarında kanaat önderi Dedeman’da bir araya geldi.
Türkeş Bey oturuma başkanlık ediyordu.
Milliyetçi Çalışma Partisi’nde tekkeyi bekleyenler, henüz ANAP’a gitmemiş ama gidebilecek durumda olanlar, Devlet Bahçeli ile Ali Güngör’ün MAYAŞ ekibi, başta Namık Kemal Zeybek olmak üzere eğitimciler, ocak başkanları, İstanbul’dan gelen arkadaşlar –rahmetli Mehmet Gül gibi- eski yan kuruluşlar temsilcileri, Ülkü-Bir, Ümid-Bir, Ülküm, Ülkü-Köy, Ülkü Ocakları temsilcileri ve 80 öncesi önemli isimler toplantıya iştirak etmişlerdi.
Benim arkadaşlarımın önemli bir kısmı başta da Muhsin Başkan içerdeydi henüz.
Dolayısıyla onları da temsil etme mesuliyeti omuzlarımızdaydı.
Türkeş Bey’e politikaya ilk girdiği günlerde yaptığı konuşmayı hatırlattım.
“Ben sizi sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, hile rüşvet ile çiğnenen çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir medeniyete çağırmıyorum. Ben sizi yoksullukla savaşa, adaletle yarışa, kısacası Hak yolu Hakikat yol Allah yoluna çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum. Yeniden maneviyata dönüş.”
Ardından Almanya’daki arkadaşlarımızın başta da Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış Ali Batman’ın haklarını savundum. Zira o günlerde şaibe altında bırakılıyorlardı.
“Türk siyasi hayatına mührünüzü vurdunuz. 12 Eylül darbesi bizim için bir arakesittir sadece. 46 Ruhu diye bir kavram var. Tuz ruhudur. Asıl bizim dönemimiz şimdi başlayacak efendim, ama arkadaşlarımızdan özür dilemelisiniz” dedim.
Babamız yaşında adam özür diledi.
Ve tartışmalar başladı böylece…
Artık herkes başbuğları karşısında özgürce konuşuyorlardı. Gerçek bir istişare idi.
Fakat hemen her grubun bir hesabı vardı.
O zamanlar MAYAŞ grubu benim eski dergideki arkadaşlarımın desteği ile dergi çıkarıyordu. Yani Devlet Bey ve arkadaşları –ki Ali Güngör daha lider pozisyonundaydı- herhangi bir gruptan biriydi o zamanlar.
Türkeş Bey tartışmalar üzerine ayağa kalktı ve “yetmiş yaşımdan sonra beni değiştirecekseniz, siz değiştirin” dedi ve çıktı gitti.
Herkes bir kenara çekildi. Grup grup ayrıştılar.
O zamanlar hiçbiri arasında ayrım gözetmiyordum.
Toplantının sponsorluğunu Rıza Müftüoğlu üstlenmişti.
Ülkücüler kendi inisiyatifleri ile bir araya gelemeyecek mi, diyerek herkesi tekrar toplantı masası etrafında birleştirdik.
Ve bir divan teşkil ettik. O sırada oluştu.
Namık Kemal Zeybek, Yılma Durak, Devlet Bahçeli ya da Ali Güngör gibi isimleri önerdim ve oy birliği ile seçildiler. Kemal Bey Muharrem Bey de bulunsun dedi. Muharrem Abinin tekerlekli sandalyesini de tutarak Divan bölümüne geçirdim. Muharrem Şemsek “bu toplantıların bir sonuç getireceğine inanmıyorum” diye itiraz etti ama divandaki yerini aldı. En azından Mamak’ta aynı koğuşta bulunmuştuk, nazımız geçerdi.
Divan görevini layik-ı veçhile o gün yaptı ve ülkücüler çok mükemmel bir istişare toplantısı düzenlemiş oldular.
Bir iki toplantı daha oldu.
Ama ne yazık ki ANAP’a gitmek kararlılığında olanlar, parti küçük olsun ama bizim olsun diyenler ile henüz bir türlü muhasebe imkânı bulamayanlar üçlemesinde o toplantılar güme gitti.
Derken hareket zor da olsa toparlandı.
Türkeş için zor dönemlerdi. Diğer liderlerden daha zordu işi…
Abdülkerim Doğru genel başkanlığa getirilerek Türkeş manevi lider oldu.
Benim de Yeni Düşünce’nin genel yayın müdürü olduğum zamanlardı.
Ahmetler’de bir binayı gazete bürosu yapacaktık. Türkeş Bey parti binamız yok diyerek orayı parti binası yapalım dedi.
Balkondan ilk konuşmasını yapacaktı.
Bir gün önce toplandık.
Abdülkerim Bey’in konuşması yanında manevi lider olarak Türkeş konuştu.
Bir gün önce Dokuz Işık bizim zamanımızda önemliydi. Ama şimdi siz 4 ilke üzerine vurgu yapmalısınız demiştim.
Balkondan çok güzel bir konuşma yaptı:
Aziz gençler, Aziz Türk milleti şimdi size 4 ilkemizi açıklıyorum diyerek haykırdı:
Bir. Demokrasi…
İki: Hukukun üstünlüğü,
Üç: İnsan Hakları
Dört: Meşruiyet…
Biz de 4 ilkeyi manşet yapmıştık.
Babamız yaşındaki adam hem de gerçek lider başbuğ Alparslan Türkeş işte bizim gibi gençleri böyle dinlerdi. Arkadaş gibi fikir teatisi yapardı.
Kızgınlığı belki teşkilat bünyesinde ortak bir kanaat idi ama onun evdeki halleri babacan bir subay hatta onun da ötesinde Ölü Ozanlar Derneği’ndeki hoca gibiydi.
Bu filmi örnek vermemin sebebi bizde öyle sinemaların olmayışı yüzündendir.
Abdülkerim Doğru da bize danışıyordu. O da çok iyi bir insandı. Liderlerin siyasete geri dönmesi kararlaştırılırsa Türkeş Bey ne yapar diye bize soruyordu. Aslında ona söz de verilmişti. Yoksa emanetçi olacak bir insan değildi o. Eğer dursaydı Refah Partisi yükselemezdi. MHP yükselirdi. Türkeş de Cumhurbaşkanı olurdu. Bu benim görüşümdü ve bunu rahmetli Türkeş Bey’e de söyledim.
Ama partiye döndü. Bir türlü istenen sonucu alamıyordu.
Sonunda ittifak oldu.
Daha ilk yılında malum ayrılma…
Buralar bahs-i diğer…
lutfu-sahsuvaroglu
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı