Anayasamızın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu yazılıdır. Hukuk Devleti konusunda çeşitli tanımlar vardır. Anayasa Mahkememiz, bir içtihadında hukuk devletini “İnsan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet” diye tanımlamıştır.
Tanımdan anlaşılacağı üzere bir devletin hukuk devleti olabilmesi için,
a) İnsan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kurması ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayması,
b) Bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine bağlı olması gerekir.
Bir devletin “bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine bağlı olması” ilkesinin kapsamına sadece o devletin organlarının çıkardığı kanun, tüzük, yönetmelik vs. işlemler girmez. Bununla birlikte o devleti yöneten kişilerin, devlet kadrolarında görev alan kamu görevlilerinin de görevleriyle ilgili eylemlerinden dolayı yargı denetimine tabii olmaları bu ilke kapsamına girer. Başka bir ifadeyle, bir hukuk devletinde devleti yöneten kişilerin, devlet kadrolarında görev alan kamu görevlilerinin görevleriyle ilgili eylemleri de yargı denetimine bağlıdır.
Yukarıda belirttiğimiz yargı denetiminin sağlanabilmesi için öncelikle Yargının Bağımsız Olması gerekmektedir. Bağımsız yargı olmadan devletin işlem ve eylemleri ile devleti yöneten kişiler ve devlet kadrolarında görev alan kamu görevlilerinin görevleri ile ilgili eylemlerinin yargı tarafından denetlenebilmesi mümkün olamaz.
“Yargı Bağımsızlığı” denilince karşımıza “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi çıkmaktadır. Yargının bağımsız olmasını sağlayabilmek için mutlaka Kuvvetler ayrılığı ilkesini uygulamaya geçirmek zorunludur. Bilindiği üzere bir devletin varlığı ve egemenliği 1- Yasama fonksiyonu 2- Yürütme fonksiyonu 3-Yargı fonksiyonu biçiminde kendini gösterir. Devletin bu üç fonksiyonunun birbirinden bağımsız olmasına “Kuvvetler Ayrılığı” denilmektedir. Açıklamalarımızı toparlayacak olursak yargı bağımsızlığı, ancak Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin gerçekleşebilmesi ile sağlanabilecektir.
Ülkemizde Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin tam olarak gerçekleşebildiğini söylemek zordur. Eskiden beri Meclis’te çoğunluğu elde eden siyasi parti lideri yasama ve yürütme kuvvetlerini eline geçirebiliyordu. Buna karşılık yargı, tam olmasa da yürütme karşısında bir parça bağımsızdı. 2010 referandumu ile Anayasada yapılan değişikliklerden sonra yargı bağımsızlığı oldukça yara almıştır.
Başbakan Tayyip ERDOĞAN, yasama ve yürütmenin kendi kontrolünde olmasıyla birlikte yargıya da şöyle veya böyle etkili olabilmeyi yeterli görmemiştir. O, devletin üç fonksiyonunun da kendi kontrolünde olmasını istemektedir. Bunun en açık göstergesi anayasa müzakerelerinde başkanlık sistemi ısrarından vazgeçmemesidir. Bunun adı siyasi literatürde “Diktatörlük rejimi” dir.
Tayyip ERDOĞAN ve Hükümeti, yargının 4 adet bakan ve bakan çocukları ve birtakım kamu görevlileri hakkında yürüttüğü rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu hiçbir şekilde kabullenememiştir. Operasyonun başladığı günden itibaren bunu önlemek, örtbas etmek için her türlü çabayı göstermiş, ancak tam olarak başarılı olamamıştır. Öfkesini operasyonda görev alan ve operasyon hakkında kendisine bilgi vermeyen polis müdürlerinden çıkarmış, hepsini görevden almıştır.
Tayyip ERDOĞAN ve Hükümeti, yargıyı tam olarak kendine bağımlı kılmak için Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirmiştir. Yapılan değişikliğe göre bundan böyle yapılacak adli soruşturmalar önceden o yerin en büyük mülki amirine bildirilecektir. Bir savcı o yerin başsavcısına yazılı bilgi vermeden soruşturma yapamayacaktır. Başlayan bir adli soruşturma kapsamında yapılacak dinleme-izleme gibi çalışmalar o yerdeki en büyük kolluk amiri tarafından her zaman denetlenebilecektir.
Bilindiği üzere mülki amir olan valiler, kaymakamlar ile kolluk amiri olan emniyet müdürleri Hükümet tarafından atanmakta, terfi, ödüllendirme, disiplin vs. işleri Hükümet tarafından yapılmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri tamamen yürütmenin kontrolu altındadırlar.
Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle valilerin, kaymakamların adli soruşturmalardan haberdar edilmeleri, emniyet müdürlerinin adli operasyonlarda yapılacak dinleme-izleme faaliyetlerini denetleyebilmeleri yargının tam olarak yürütmenin güdümüne girmesi sonucunu doğuracaktır. Bundan böyle Cumhuriyet Savcıları, Hükümetin istemediği, onaylamadığı hiçbir soruşturmayı yapamayacaktır. Bunun sonucunda Bakanların ve kamu görevlilerinin aldıkları rüşvetler, yaptıkları yolsuzluklar, yaptıkları hırsızlıklar kesin olarak yargı denetimi dışında kalacaktır. Bundan sonra Türkiye, maalesef rahatça rüşvet alınabilen, serbestçe yolsuzluk yapılabilen, korkusuzca çalınıp çırpılabilen, dürüst ve masum insanların yaşayamayacağı bir ülke olacaktır.
Yazımızı bir cümleyle özetleyecek olursak; BUNDAN BÖYLE HUKUK DEVLETİ SİZLERE ÖMÜR…

