AKP, F tipi cemaatle arayı bozduktan sonra; yaptığı bütün operasyonları, yüzüne-gözüne bulaştırmakta. F tipi ile el ele iken bütün operasyonları tereyağından kıl çeker gibi başarı ile yapmaktaydılar.
Demek ki AKP, bu tür operasyonlarda F tipi cemaate muhtaç ya da onlardan öğrenecekleri çok şey var.
F tipi cemaat bu tür ahlaksız, vicdansız ve hukuksuz operasyonlarda şerbetli. Hem yasalardan hem de Allah’tan korkmadan bu işleri gayet soğukkanlı ve profesyonelce yapmaktaydılar.
Ergenekon’da, dinleme ve seks kasetlerinde, bürokrat ve hakimlerin harcanmasında bu başarılarını fazlasıyla ispat ettiler.
Meramımı anladınız sanırım.
Ne Bank Asya’yı nede F tipi cemaati; İslam için asla sevmedim. Sevmem de olası değil. Çünkü İslam; dinde tefrikayı sevmez. Dinini parça parça edenleri lanetler.
Bank Asya, AKP’nin klinik bir vakasıdır.
Bank Asya’yı kurulurken, açılırken destekleyenler bugünkü AKP’nin beyin takımı ve kurmayları idi.
O gün yere göğe sığdıramadıkları bir faiz yuvasını, bugün yok etmeye ve batırmaya çalışanlarda samimiyetin –S- sini aramak saflık olur.
F tipi cemaat “PARALEL” olduktan sonra işin rengi değişti. Paralel yapının boğazına ot tıkama yolları bir bir devreye sokuldu. Dershanelerin kapısına kilit vuruldu. Basın-yayın organlarından devlet reklam ve ilanları kesildi. Maliye müfettişleri bu kuruluşlara sık sık çay(!) içmeye gitmeye başladılar.
Bank Asya, muhakkak kapatılmalıydı. S. Erdoğan, “Bank Asya’nın anahtarlarını masamda istiyorum” der de banka kapatılmaz mıydı? Sandıktan çıkmış halk İRADESİNİN karşısında engel mi (!) olurdu hiç? O irade, ne derse o olmalıydı.
Bank Asya, bu tehdit ve kuşatmaya tam ON DÖRT aydır direndi. Mevduatı yasal sınırların beş altı puan üstündeydi. Pek çok kurum, kuruluş ve şahıslara, “Mevduatınızı oradan çekin” tavsiye ve ihtarlarına rağmen; bankanın mevduat sıkıntısı olmadı, çekleri dönmedi, ödemelerinde aksamalar yaşanmadı.
Ama Bank Asya, bir şekilde ya batırılmalıydı ya da ele geçirilmeliydi.
On dört ay uğraşıldı batmadı.
Öyleyse ele geçirilmeliydi. Ama Bankanın her faaliyeti de yasaldı.
İşler öyle karmaşıklaştı ki, Ak Saray’dan sitem, sıkıntılar yağmaya başladı. Başbakan, ekonomiden sorumlu bakan, Maliye Bakanı ilgili bürokratlar bir çıkmazın içindeydiler. Gün, çarığı çarık, ayağı sıkmaya başlamıştı. Bank Asya’nın anahtarları Saray’a gönderilmeliydi.
Neymiş efendim; Bazı kurucu üyeler, bu özelliğini kaybetmişmiş.
Öyle ise kim bu üyeler, isimlerini ver ki bizde bilelim?
Eğer bu bir eksiklik ve hata ise BDDK’nın görevi, “Kardeşim senin şu şu eksiklerin var. Onları süresi içinde tamamla” diye bir ikaz ve uyarı yapması gerekmiyor muydu?
El koyma durumu; hukuksuzluk olunca bizimde buna karşı çıkmamız hukuki ve vicdani bir durum arz etmiştir.
Buna; düpe düz mevcut hukuk sistemine göre; MALA gasp denir ki, Toma’larla, Çevik Kuvvet ekipleriyle yapılır. Cana gaspta; “İç Güvenlik Yasa Düzenlenmesiyle” yapılmak istenmektedir.
F tipinin yıllarca, “Faiz haramdır. Bankaya girende çıkanda filandır” diye fetva verip sonra da Banka kurması ne kadar garabet ise Bank Asya’ya yapılan bu usulsüz ve hukuksuz el koyma da o kadar garip ve keyfidir. BDDK’nın yasal görevi bu değildir, böyle değildir. Adı üstünde denetleme ve düzenlemedir.
Esen kalınız.
nazim-peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı