Ömrün boyunca hep koşturdun durdun
Evlâtların için oradan oraya
Mamak yollarında çile doldurdun
Kıymet vermedin hiç pula paraya
Allah’a zikrinle ne kadar yakın
İblis’ten ne kadar uzaksın annem
Kar demedin geldin, ayaz demedin
Mevsimler tükendi, yıllar tükendi
Sabırlar tükendi, sen tükenmedin
Geldin de kırıldı zâlimin bendi
Cennetteki yerin hazır olmalı
Topuğun çiğnesin kalbimi annem
*MAMAK 1982. İki yıla yaklaşan süre içinde gelmediği görüş günü yok. Karda kışta ayazda, Temmuzun sıcağında zorla okutulan İstiklal Marşları’ndan sonra yüzünü tel kafeslerin ve kirli kalın camların arkasından seçmeye çalıştığım annem için..
ANNE
Dünyada bundan daha içten, bundan daha yanık, bundan daha his dolu söylenen bir kelime var mı?
Anneler Günü geldi geçti.
Anneler günü de kimilerince Hıdırellez şenlikleri gibi moda yerine kutlandı.
Kötü mü, bir günün annelere ayrılması?
Niçin kötü olsun?
Haram aylarında barış geleneğimiz var.
İlahi bir düstur hatta.
Madem bir iyilik yaymaktadır böylesi günlerin İslam adına da idrak edilmesinde bir sakınca yoktur.
Fakat ben yine de anne denen kavramın cennet ile birlikte anılması ve böylece onun gerçekten hak edilmesi gerektiğine inanıyorum. Cennet annelerin ayakları altındadır.
Anneler Günü’nde ben de annemi ziyaret ettim ve ben de şehit analarına dualar ettim, ben de yitirilmiş analar için ağıt yaktım.
Bu gün vesilesiyle bütün yıla şamil olsun diye ardından anne üstüne yazdığım şiirlerimi paylaşmak istiyorum şimdi:
Herkes annesine bir şiir yazıp versin ve onu bir güne sıkıştırmasın.
Şehitlere Ağlanmaz* Şehit analarına
O yanaklarından süzülen gözyaşların mı?
Gökte ay mı yarıldı, bu ağlayan kim?
Bu hıçkırık senin değil
Benim
Ana ağlama gayrı
Tenime dokunuyor gözyaşların
Ürperiyorum
Son uğurlayışın değil ki bu
Savaş yeni başlıyor daha
Değişen sadece
Sadece ardımdan okuduğun
Ayet’el-kürsî yerine şimdi Fâtiha
N’olur ana yetişir
Kapanma tabutumun üzerine bu kadar
Kapanma ana
Yıldızları göremiyorum
*1980’de yayınlandı. Daha sonra da çok yayınlandı. Ne farkeder; ha Eylül şehitleri, ha Şubat şehitleri…
Kucağına Dönmek Annemin
Küçüktüm
Ellerim kocaman görünürdü gözlerime
Küçüktüm
Annemin kucağını anca doldururdum
Annemin çilesi dudaklarımda bir tad
Emeğin şarkısı – annemin ninnisi
Kolay vazgeçmemişim anne sütünden
Gözleri güzeldi annemin
Farkına varamamışım bunca senedir
Farkına varamamışım bunca kırışıklığın
Ve yaşlandığını annemin
Anne
Bilirsin ne ayrılıklarda
Bir satır mektubu esirgedim senden
Uzanıp ne mısralar indirdim mâveradan
Sundum bûse bûse sevgili gözlerine
Ben bunalmış sıkkın
Hayata öyle ürkek baktığım gecelerde
Nefesinle yıkanırdım
Rüzgâra verip yüzümü
Hayr dûalarını fısıldardı melekler
Omuz başlarımdan
Beni çiğnerken zorbalar
Acısını sen duyardın
Yüzgeri edildiğim aşklardan
Senin bağrın yanardı
Büyük işler başarmaktan döndüğüm
O gece yarılarında
Yıldızlar uykuya dalardı bulut artlarında
Sen uyumazdın
Küçülsem küçülsem de anne*
Yeniden alır mı kucağın beni
Kucağında uyusam
Vatan diye kucağını bilsem
Sen ölmeden ben ölsem
*İstanbul’a tayin olmuştuk. Yıl 1968. 68 kuşağında ilkokul sıralarındayım. Kadıköy Ziverbey’de evimiz. Sabah vakti. Dört bir yandan sabah ezanı duyuluyor. Gurbetteki çocuk elemle uyanıyor. Annesi de…
Onun kucağında ezanı dinliyorum. Erzincan’dan İstanbul’a gelmiş ve koca şehre alışmaya çalışan küçük kalp titriyor…
RUBAi:
Anne
“Koca deve!” der misin kucağında uyusam
Uyusam da rüyamda ninnilerini duysam
Topukların çiğnesin her gün mezar taşımı
Ben yanayım sen yanma, ben de O’nun kuluysam
lutfu-sahsuvaroglu
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı