“Demokrasi amaç değil, araçtır” sözlerinin sahibi, “En büyük bölücülük ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözlerini dağlara, taşlara yazmaktır” diyen devletin en üst makamındaki “Kardeşimiz”in de gayretleri ile durmadan “demokratik açılım”lar ve “ileri demokrasi” hamleleri yapıyor.
Mecliste istediği kanunu bütün itirazlara rağmen, grubundaki bütün isteklerine “tabii efendim” demeyi görev addeden mebuslarının oyları ile geçiren siyasi iktidar, bu “ileri demokrasi” hamleleri ile devlet idaresinin temel prensiplerinden “Kuvvetler ayrılığı” ilkesini yok etmek ve bütün güçleri tek elde toplamak üzeredir.
Referandumdan “evet” çıkması ile yüksek yargı kurumları ve HSYK için çıkarılan kanunlarla, HSYK için yapılan seçimlerde blok halinde yandaş listenin kazanması ile yürütme ve yargı tek elde toplanmıştır. Yasama ise çoğunluğu itibarıyla zaten yürütmenin direktifleri doğrultusunda hareket etmektedir. Böylece kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği ikame edilmiş ve sessizce Faşist bir totaliter rejime ilk adımlar atılmıştır.
İsimsiz, imzasız ihbar mektupları ile tesis edilen bir dava sonucu, sesi biraz gür çıkan muhalifler ve terörle mücadeledeki azim ve başarıları ile temayüz etmiş herkes tedricen şüpheli konumuna getirilmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin %15’i cezaevine konmuştur.
Mustafa Özbek tahliye edildiği zaman medyanın sorularını, biraz da siyasi iktidarın hoşuna gitmeyecek tarzda, cevaplandırınca; siyasi iktidarın “ağlamaktan sorumlu” bakanı tarafından tehdit edilmiş ve susmak mecburiyetinde kalmıştır. Sanık koltuğuna oturmadan evvel hemen her gün siyasi iktidarı eleştiren, yanlış ekonomi politikalarını ortaya koyan ATO Başkanı, tahliye edildikten sonra bu konularda tek bir kelime bile sarf etmemiştir.
Başbakan’ı “askere hakaret ettiği” gerekçesi ile 3 kuruşa mahkum eden hakim, bir gecede çıkarılan kararname ile sürgüne gönderilmiş, “Kayıp trilyon davasında Cumhurbaşkanı da yargılanmalıdır” diyen Sincan Ağır Ceza Reisi soruşturma üstüne soruşturma geçirmiştir. “Balyoz” davasında emekli ve muvazzaf komutanların tutukluluğuna gerek görmeyen hakimlerin tamamı başka yerlere tayin edildikten sonra, yeniden tutuklama kararı çıkarılmıştır.
AKP ve mensupları için dava açıldı mı “Böyle yargı olmaz” diye meydan meydan bağıranlar, istedikleri doğrultuda bir karar çıktığı veya dava açıldığı zaman “yargı işini bilir” demektedirler.
2001 yılından bu yana malum cemaatin malum televizyonlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak için sistemli bir şekilde kampanya yürütülmekte; “soruşturmanın gizliliği” mahkemelerde esas iken, henüz sanık polisten adliyeye intikal etmeden bütün hazırlık ifadeleri bu medya kuruluşları tarafından çarşaf çarşaf yayınlanmakta ama kimse “ne oluyor” diye müdahaleden yana tavır koymamaktadır.
Şüpheli diye takdim edilen, özellikle subayların, PC ve telefonlarına “sehven” kayıtlar yüklendiği ortaya çıktığı, “Ergenekon” tesmiye olunan davanın esasını oluşturduğu iddia edilen “kuvvetli deliller”in sahte ve uydurma olduğu en güvenilir tetkik kurumları tarafından açıklandığı halde bazı şüpheliler dört yıla yakın bir zamandan bu yana tutukludurlar.
Yayın politikalarında siyasi iktidarı eleştiren ama hiçbir işine “iyidir” demeyen yayın kuruluşlarına (ART, Başkent TV, Oda TV vb.) baskınlar düzenlenmekte, yetkili ve sorumluları tutuklanmaktadır.
Siyasi iktidarın her hangi bir mensubunu protestoya kalkışan öğrenciler, savaştaki düşman askerleri muamelesine tabi tutulmaktadırlar.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz ve bu konuda bir kitap yazılabilir. İşte bunun adı da “İleri Demokrasi”dir.
Siyasi iktidar sadece yargı değil, her konuda “çifte standart” uygulamaktadır. Askere en galiz hakareti yakıştıran Arınç’a ses çıkarılmazken, bir sözünden hareketle Süheyl Batum, infaz edilmektedir. Atatürk’e her türlü hakareti mübah görenler, Osmanlı’yı konu edinen TV dizisi için her türlü protesto ve soruşturmayı gerek görmektedirler.
Ekonomik göstergeleri, kontrol altına aldıkları TÜİK vasıtası ile sürekli iyiye gidiyor göstermeleri caba. Enflasyon % 8’miş! Enflasyon paketinde ise Türk halkının yüz binde birinin, senede bir defa ya alacağı ya da almayacağı eşya değerlendiriliyor. Temel ihtiyaç maddelerinde ise enflasyon, gemi azıya almış. Memur ve işçi aldığı maaşı on beş günde bitirip kalan on beş günü borçlanarak geçiriyor. Kimsenin umurunda değil.
2005 yılında “Yalı Aydınları” ile görüşmesinden sonra “Bu devletin kimliği Türklük değildir, Türkiyeliliktir. Türklük de, diğer etnik kimlikler gibi alt kimliktir” diyen Başbakan, “Teröristlerle görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir” demiş ve birkaç gün sonra devletin en yetkili ağızları ve Teröristbaşı, hükümetle Teröristbaşı arasında hatta pazarlıklar yapıldığını itiraf etmişlerdir. Bu pazarlıklar öyle bir seviyeye gelmişti ki, bölücüler artık “iki dil”, “iki bayrak” ve “demokratik konfederasyon” kavramlarını rahatça gündeme getirir ve bu konularda geniş katılımlı oturumlar tertipler olmuşlardı. Eşkıyanın siyasi uzantısı bu kavramları meclis çatısı altına bile taşımışlardı.
Teröristbaşı “Bizi hep aldattılar, yine aldatırlarsa çok kan akar” diyerek pazarlıklar esnasında vaat edilenlerin gerçekleştirilmesini istedi. Siyasi iktidarın yetkilileri, geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğinin seçimden sonra yapılacağı ve anayasadan “Türk” kimliğinin çıkarılacağını söylediler. Hatta birisi “Anayasada Türklük tanımı oldukça demokrasiden bahsedilemez. Onun için Türklüğü anayasadan çıkaracağız” diyebildi.
Her seçimden önce mağduru oynamayı çok iyi başaran siyasi iktidar yine aynı yola tevessül ve tenezzül etti. “Bakın, biz demokrasi istiyoruz ama darbeciler ve Candaşları var” der gibi darbe iddialarını sürekli gündeme taşımaya başladı.
“Eli kanlı” “katil”, “kafatasçı” “namaz bile kılmazlar” gibisıfatları alçakça yakıştırdıkları Ülkücülere “Benim Ülkücü kardeşlerim” diye yaklaşmaya çalışır, Ülkücülüğü ikbal kapısı görenleri de kadrolarına dahil ederek “eski Ülkücüler bizimle” havası yaratır oldular. Sanki Ülkücülük herhangi bir eşya. Zaman içinde eskiyor…
Şimdi Türk milletine ve bu millete hizmet etmeyi amaç edinenlere düşen görev; bu takıyyeci, Faşist özentisi, Türklük düşmanı siyasi iktidarı ilk seçimde sandığa gömmektir. Bunun yolu da birlik ve beraberlikten geçer.
Vesselam…