Fetullah Gülen ellerini kollarını sallayarak yurt dışına gider. Amerika’daki FETÖ Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimine kalkışır.
Rezza Zerrap elini kolunu sallayarak yurt dışına gider. Ardından ABD’de Halk Bankası Davası vb. Türkiye aleyhtarı davalar açılır.
Sedat Peker yurt dışına gider ardından videoları vasıtasıyla Türkiye’deki siyaset-mafya-uyuşturucu ilişkisi konusunda iddialarda bulunur.
Millet bu sayede duymadıklarını ondan duyar, bilmediklerini onun vasıtasıyla bilir hale gelir.
Serhat Baran Korkmaz elini kolunu sallayarak yurt dışına gider ardından iddialar ve tutuklamalar gelir.
1991 doğumlu Tosuncuk lakaplı Mehmet Aydın yurt dışına çıkar ardından binlerce insanı dolandırdığı iddiasıyla Çiftlik Bank davası ve yolsuzluklar araştırması başlatılır.
1993 İstanbul doğumlu, Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer yüzbinlerce kişiyi dolandırarak yurt dışına çıkar. Ardından milyon dolarları kaçırdığı iddiasıyla hakkında işlemler başlatılır.
Bunlara ilave olarak bir de milletvekili danışmanı “pudra şekeri” çekerken tespit edilir. Bir başka milletvekili danışmanı da aracın bagajında Euro ve Dolar paketleriyle görüntülenir.
Bunlar deşifre olanlar olup aysbergin görünen yüzleridir.
Yukarıda isminden bahsedilen şahıslar herkesçe malum olanlardır.
Devleti ve milletiyle herkesi dolandıran bu kişilerin sanatlarını (!) icra biçimleri ve yurt dışına çıkışları, işledikleri her suçtan sıyrılışları herhalde rastlantı değildir.
Karl Kraus diyor ki, “Yolsuzluk fahişelikten daha kötüdür. Fahişelik bir tek insanın ahlakının bozulmasıdır, oysa yolsuzluk tüm toplumun ahlakını bozar”.
Bilinmelidir ki kişilerin iyi ya da kötü olması yolsuzluk, yasasızlık ve haksızlık yapmak için yeterli değildir. Yolsuzluk, yoksulluk ve haksızlık yapmaya her şeyden önce iktidardakiler kadar kamusal yapının da müsait olması gerekir.
Her şeye ve her işe müsait olunan yerde olan biten hiçbir şey insanları şaşırtmamalıdır. Yolsuzluklar, dolandırmalar ya da kaçakçılık tek başına yapılmamaktadır. Kaçışların, sıyrılışların destekli, planlı ve örgütlü olduğu açıktır. On binlerce vatandaşı devletin gözleri önünde dolandıran bu şahıslar iktidarın güçlü adamlarıyla olan ilişkilerini sesli ve görüntülü olarak anlatıyorlar.
Adam önce büyük bir özgürlük içinde aldatmasını, kandırmasını ve nihayet dolandırmasını yapmakta sonra da elin kolunu sallayarak ülkeyi terk etmektedir. Dolandırdıkları kişilerin ve vatandaşların olan bitenden haberleri ancak onlar yurt dışına çıkınca olmaktadır.
Herhalde sorun soyan, yolsuzluk yapan, dolandıran ve sınırı aşıp kaçanlardan ibaret değildir.
İktidar olmayı her şeye sahip olmak olarak anlayanlar bugün iş başındalar. Bu iktidarın imtiyazlı azınlığını doyuracak hiçbir ekmek (ihale) henüz imal edilmiş değildir. İktidar yandaşları sahip oldukça, deniz suyu içmiş gibi olmaktadırlar. İçtikçe susuyorlar, susadıkça da içme arzusu duyuyorlar. Doymak yok yalnızca kazanmak, el koymak, ele geçirmek işte onların Tanrıları ve Peygamberleri!
Onların sloganları da doymak yok yemeye devam şeklinde olmaktadır.
İktidar mensupları itibarlarından, lüksten ve şatafattan indirim yapmazken, vatandaşlara porsiyon küçültmekten ve kuru ekmek yemekten söz ediyorsa orada ahlak yozlaşmış demektir.
Bir yerde kayırma, yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk ve huzursuzluk derin bir sızıya dönüşmüşse orada insani bozulma var demektir.
Bir yerde rüşvet, irtikâp, yolsuzluk rekoru kırıp şu kadar yılda sıfırdan dolar milyonerliğine gark olan kan emici sülükler varsa orada yozlaşma da var demektir.
Bir yerde eğer siyaset zenginleşme aracı olarak kullanmaya başlamışsa, iktidar ihaleleri kendi adamlarına vermek için ülkenin ihale yasası 191 kere değiştirilmişse, eski parti mensubu bürokratları birden fazla maaş alacak şekilde devlet görevlerine atanmışsa, para sayma makineleri yatak odalarına taşınmışsa, paralar kasa yerine ayakkabı kutularına doldurulmuşsa orada çürümenin alameti değil kendisi vardır.