Sıfır Anayasacılar (AKP, CEMAAT, TESEV, TÜSİAD, BDP, LİBERALLER V.S), 2007 yılından beri 1982 Anayasası’nın darbe anayasası olduğunu, toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığını, demokrasiye ters düştüğünü, temel hak ve özgürlükleri kısıtladığını, baskıcı vb. olduğunu; yerine sivil ve demokratik bir anayasa yapılması gerektiğini ısrarla talep ediyorlar. Bu ısrarlı talepler epeyce etkili oldu. Zira, bu taleplerin neticesinde geniş toplum kesimlerinde bilinçli olmasa da yeni bir anayasa yapılması gerektiği fikri oluştu. Bu doğrultuda TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Bu komisyon halen çalışmalarına devam ediyor.
Sıfır Anayasacılar, yeni yapılacak anayasanın hiçbir doktrine, ideolojiye bağlı olmamasını talep ediyorlar. Bunlara göre sivil ve demokratik bir anayasanın ruhu, doktrini ve ideolojisi olmaz. Bu nedenle yeni yapılacak anayasa hiçbir felsefeye, doktrine, ideolojiye bağlı olmamalıdır.
Sıfır Anayasacıların ruhsuz, felsefesiz, ideolojisiz anayasa talebi haklı mıdır, değil midir? Bu sorunun cevabı önemlidir. Zira, yeni anayasa toplumun bu soruya vereceği cevap ya da bu talebi kabul edip etmemesi yönünde oluşacaktır. Bu sebeple bu sorunun cevaplandırılması gereklidir. Yazımızın amacı da bu soruya cevap aramaktır. Devlet ve Anayasa kavramlarının anlamını, önemini inceledikten sonra sorumuzu cevaplandıralım. Zira, gerekli açıklamaları yapmadan soruya aydınlatıcı bir cevap verebilmek mümkün değildir.
Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Başka bir ifadeyle Devlet, bir milletin veya milletler topluluğunun toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal teşkilatlanması sonucu oluşan kurumlar bütünüdür.
Anayasa ise bir devletin kuruluşunu, yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini gösteren temel kanundur.
Yukarıda verdiğimiz tanımlardan anlaşılacağı üzere Devlet ve Anayasa kavramları birbiriyle doğrudan ilgilidir. Biri olmayınca diğeri olmaz. Devletin nasıl ve ne şekilde kurulduğu, hangi temel üzerinde yükseldiği, egemenlik kaynağının ne olduğu vb. hususlar Anayasanın niteliğini doğrudan etkileyen hususlardır.
Devletler rastgele kurulmazlar. Menfaat çatışmaları yüzünden büyük savaşların yaşandığı ve halen yaşanmakta olduğu dünyamızda hiçbir millete bir devlet bağışlanmamıştır. Bu sebeple önem arzeden ve bir ağırlığı olan devletler ya bir bağımsızlık savaşı ya da bir ihtilal neticesinde kurulmuşlardır. Birkaç yüzbin nüfusu ve 40-50 kilometrekare yüzölçümü olan minyatür devletler konumuzun dışındadır. Çünkü, bunlar gerçekte devlet değil, biçimsel olarak devlet görünümü olan devletçiklerdir.
Bir devletin kurulmasına zemin hazırlayan bağımsızlık savaşına ve ya ihtilale kaynaklık eden bir felsefe, bir ruh veya bir ideoloji mutlaka vardır. Devletin kurulmasına zemin hazırlayan bir bağımsızlık savaşı ise o savaşı kazanan milletin milliyetçilik iedolojisi o savaşın da ideololojisi olur. Devletin kurulmasına zemin hazırlayan bir ihtilal ise o ihtilali yapan sınıfın insan topluluğunun ideolojisi ihtilalin ideolojisi olur. Dolayısıyla devletin kurulmasına zemin hazırlayan bağımsızlık savaşı veya ihtilalin dayandığı ideoloji o devletin dayandığı, o devlete kaynaklık eden ideolojidir.
Yukarıda mutlaka devletlerin dayandığı bir felsefi veya ideolojik temelin olduğunu açıkladık. Minyatür devletçikler dışında ideolojik veya felsefi temeli olmayan hiçbir devlet yoktur. İşte bir devletin kurulmasına zemin teşkil eden ideolojik veya felsefi temel mutlaka o devletin anayasasına yansır. Anayasa bir devletin kuruluşunu, çatısını ve niteliklerini gösteren temel kanundur. Bu nedenle bir devletin temelini teşkil eden ideoloji veya felsefenin anayasada ifadesini bulmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu sebeple şunu rahatlıkla ifade edebiliriz:Ruhu, ideolojisi olmayan bir anayasa olamaz. Bir devletin kuruluşuna zemin teşkil eden ideoloji ve felsefe aynı zamanda o devletin anayasasının da ideolojisini ve ruhunu oluşturur.
Türkiye Cumhuriyeti Türk Milliyetçilerinin önderliğinde kazanılan Şanlı İstiklal Savaşı sonucunda kurulmuştur. Bu sebeple Devletimiz, Türk Milliyetçiliği ideolojisi temelinde kurulmuş milli-üniter, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Devletimizin bu özellikleri aynı zamanda Anayasamızın ideolojisini ve ruhunu oluşturmaktadır. Türk Milliyetçiliği, Anayasanın ideolojisini, milli-üniter devlet özelliği ile laiklik, demokrasi, sosyal ve hukuk devleti özellikleri de ruhunu oluşturmaktadır.
Anayasamızın ideolojisini ve ruhunu oluşturan unsurlardan vazgeçmek hiçbir hal ve şartta mümkün değildir. Bunlardan vazgeçmek, İstiklal Savaşı’nı yok saymak, dolayısıyla milli-üniter, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nden vazgeçmek demektir. Türk kanı taşıyan, zerre kadar da olsa kalbinde Türklük sevgisi olan hiçbir vatandaş Türkiye Cumhuriyeti’nden vazgeçemez. Türkiye Cumhuriyeti’nden vazgeçmek, vatana ihanetin daniskasıdır. İşte, açıkladığımız bu sebeplerle Anayasanın 4. Maddesinde Anayasanın ideolojisini ve ruhunu belirten ilk üç maddenin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği yazılmıştır.