- 06 Ocak 0222’de vefat eden gGenel Yayın Koordinatörümüz Feridun Yıldız’ın babası merhum Hüseyin Yıldız’ın vefatının 1. yıldönümünde, gazeteci Erol Sunat’ın 3 yıl önce babamla yapmış olduğu ve Konya Postası Gazetesinde yayınlanan röportajı anısı için yeniden yayınlıyoruz.
ROPÖRTAJ: EROL SUNAT
“İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları” adlı yazı dizimizin bugünkü bölümünde Konya Sanat Okulunun 1952 yılında açılan Elektrik bölümü ilk öğrencilerinden ve ilk mezunlarından, Konya Sanat Okulu Elektrik Bölümünün 132 nolu öğrencisi, öğrencilik yıllarında İmam Hatip Okuluna giden öğrencilerle aynı evleri paylaşan, onlarla dostluğu ve arkadaşlığı 55-56 yıldır devam Konya’da Karkın, Ulurmak ve Ali İhsan Dayıoğlu ilkokullarında öğretmenlik, Müdür Yardımcılığı ve Müdürlük yapan, Konya’da kendi adını taşıyan bir İlköğretim okulu da bulunan eğitimci Hüseyin Yıldız’ın, İmam Hatip Okulu öğrencileriyle olan dostluklarını ve o yıllara ait anlattıklarını ve hatıralarını sizlerle paylaşıyoruz.
KARNIM AÇ, PARAM YOK, BENİ DE GÖTÜR!
1935 yılında Bozkır Karayahya köyünde doğdum. Sekiz kardeşiz. Kardeşlerimin içinden bir ben okudum. 1946’da köyümüze bir eğitmen geldi. 7-15 yaş arasındaki çocukları okula aldı. 32 çocuk olduk. Okulumuz üç sınıflı bir okuldu.
Eğitmen Karaardıç köyünden Hacıveyiszade Hocanın öğrencilerinden Mehmet Gümüş’tü.
Bizi o okuttu.
Daha sonra Konya’ya geldim. Konya’da iş aradım. Kayalıpark’a geldiğimde baktım. Sanat Okulunun önünde bir tabela.
Öğrenci kaydedilir diye yazıyordu.
Elimde ilkokulu dışarıdan bitirme diploması vardı. Okuldan içeri girdim, Müdür Yardımcısı Ali Öner’e elimdeki diplomayla kaydolabilir miyim diye sordum.
Olur dedi, ancak 35 lirada masraf var.
Kara Mustafa’nın hanında kalıyorum, tahta üzerinde yatıyorum ve hiç param yoktu. Köyden 20 lirayla çıkmıştım. Bir süre sonra bu para bitmişti.
Amele Pazarına çıktım. Gelen geldi, çekti gitti kimse beni götürmedi.
İkinci gün tekrar çıktım. Geç vakitlerde bir Belediye Zabıtası geldi. Zabıta oradan 30-40 kişi seçiyordu.
Ben dedim Bozkır’dan geldim. Karnım aç, param yok, beni de götür!
Büyükler için 350 kuruşa anlaşmış.
Sana dedi 325 kuruş.
Ben göklere çıktım.
O zabıtayı şimdi bulsam elini ayağını öpeceğim.
Karakayış mahallesine gittik. İş makineleri falan yok. Her şey elle yapılıyor. Su kanalı yarıyorduk.
Çalışırken Belediye Zabıtası geldi. Çalışmamı bir müddet seyrettikten sonra, hadi dedi senin yevmiyen de 350 kuruş oldu. Bu söz beni çok mutlu etti.
On gün sonra 35 lirayı aldım. Müdür Yardımcısı Ali Öner’e verdim.
ON KURUŞA KARNIMIZI DOYURUYORDUK
Karaman Caddesinde Kuşca köyünden Mehmet Gül diye Bakkal bir arkadaşım vardı. Oraya geldim o bana bir veli temin etti.
Sende oku dedim. O da kaydoldu.
Benim numaran 132, Mehmet Gül’ün 133’tü. Aynı sırada oturduk.
Öğlenleri o bakkal dükkanında öğle yemeği yerdik. Yemeğimiz helva ekmekti. Ekmek 7.5 kuruş, helva 2.5 kuruş’tu. On kuruşa karnımızı doyuruyorduk. Bu 2-3 yıl böyle devam etti.
İmam hatip’te okuyan Halit Güler’ le Mehmet Gül’ün dükkanında tanıştık.
Hacıfettah’ta Halit Güler’le birlikte kunduracı Süleyman Ayyıldız’ın evinde bir yıl kaldık.
Daha sonra Hacıfettah mezarlığı civarında Caminin karşısında Cevizli Havva diye bir dul kadının iki katlı evinde kaldık.
Halit Bey evin üst katında, ben alt katta kalıyordum.
Ben güzel yemek yapıyordum. Halit beye güzel tandır ekmeği gelirdi.
Kayalıpark’a kadar beraber gelirdik. O İmam Hatip Okuluna gider, bende Sanat Okuluna giderdim.
Öğrenciyiz 1957 yılında Halit Bey nişanlandı. Daha sonra evlendi.
Onun düğününe katılmak için Alibeyhüyüğüne gittik.
Otuz kadar öğrenciyiz. Düğünde bizi bir odaya aldılar. İkram için bize bir çalgıcı gurubu geldi.
Tam o esnada kapı açıldı, belinde barabellum bir kabadayı içeri girdi.
Tabancayı çekti. Bu çalgıcılar buradan çıkıp, bizim odaya gelecek dedi. Değilse hepinizi kırarım!..
Pencerede demirler olmasa kendimizi aşağıya atacaktık. Hepimiz çok korkmuştuk ki, bu işin bir şaka olduğu, bütün düğünlerde buna benzer şakaların yapılmasının adet olduğunu söylediler.
Halit Bey evlendikten sonra, sıra bana gelmişti. Bozkır’da Kazım Dikici diye bir bakkal vardı. Evleneceğim kızı orada gördüm.
İstettim verdiler. Nişanlandık. Okulu bitirdim diye, hem babamı, hem de nişanlımı kandırdım.
Evlendik, diplomam yok.
Halit Güler, Ahmet Baltacı, Süleyman Özkafa ve Kamil Yaylalı ile birlikte Bozkır’a gittik. Hep birlikte dolaştık. Düğünüme de iştirak ettiler. Dostluğumuz 55-56 yıldır devam ediyor.
Bu arkadaş gurubumuzdan Süleyman Özkafa Allah rahmet eylesin aramızda yok.
HALİT GÜLER’DEN DAHA İYİSİ VAR MI?
Ahmet Gürtaş bize bayramlaşmaya gelmişti. Diyanette kendisiyle birlikte çalışacak birini arıyordu. Halit Güler ne güne duruyor dedim.
Ondan daha iyisi var mı? Kalemi kuvvetli adam.
Konya’da dedim, bir görüşelim.
Hadi gidelim dedi, arabaya bindik. Halit Bey İstanbul’da görevliydi.
Babasını bayramlamaya Uluırmak’a gelmişti.
Oturduk görüştük.
Bana düşünmek için sabaha kadar müsaade verin dedi.
Tabii kabul edeceği belliydi.
İkisi de memnun oldu.
Halit bey bu işi başarabilecek bir insandı..Daha sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı oldu.
Böyle bir şeye vesile olduğum için mutluyum.
KIŞLA GİBİ HERKES YERDE YATIYOR
Köyümü terk etmek istediğimde, annem razı olmadı. Babam da razı olmadı. Babam köyün ağasıydı. Beni el işine vermek istemiyordu.
Anneme gideceğim dedi.
Babam on lira bırakmış. Yola düşerse bu parayı ver, düşmezse verme demiş.
On lira bende vardı. annem o on lirayı bana verdi.
Bir araba denk geldi, Konya’ya geldim.
Silleli Kara Mustafa’nın hanında kalıyorum. Hanın altında atlar, üstünde insanlar kalıyor. Oda falan yok. Salon gibi bir şey var. Kışla gibi herkes yerde yatıyor.
Orada yatarken, gündüzleri de iş arıyordum.
O zamanlar Konya sanayisi Larende Caddesiydi. Biraz da İstanbul caddesinde vardı.
Elimden birçok iş gelirdi. Sanayide çırak durmak istediğimde herkes razı oluyordu. Ancak kalacak yerin var mı diye soruyorlar, ben handa kalıyorum dediğimde, kusura bakma diyorlardı.
Konya’da okumaya hiç niyetim yoktu. İş bulmaya diye geldim. Okula kaydoldum.
Aslında öğretmen olmayı çok istiyordum. Pınarcık köyü var. Oranın öğretmeni babamın dostuydu.
Bu diploma ile imtihanlara giremezsin dedi. Bir dilekçe yazdı, bunu Konya’dan havale ettir dedi.
Dilekçeyi Konya’dan havale ettirip Bozkır’a getirdim. Bozkır’daki öğretmenler babamın arkadaşlarıydı.
Dışarıdan bitirme imtihanlarına girip diplomayı aldım. O sene İvriz’e imtihana girdim. Bayağı kesir sormuşlardı. Ben bu konuları hayatta görmemiştim. Biz ne Tarih, ne Coğrafya, ne Fizik, ne Matematik görmüştük.
Tanıdığım öğretmenler vardı.
Onlara delilsiz Hacca gidilmez dedim. Ben bu işi yapamıyorum. Boş kâğıt verdim çıktım. Ancak öğretmen olma hayalini aklımdan hiç çıkarmadım.
ADAL HAN’IN OLDU YERLER BOMBOŞTU
Sanat Okuluna başladığımda babama bir mektup yazdım. Bana yatak yorgan gönder dedim. Birkaç gün sonra babam yatak yorganı yükleyip getirmiş. Başka bir baba olsa, tutup kolumdan köye geri götürürdü.
İhsaniye’den bana bir ev tuttu. Başaralı bir akraba vardı. Ev ona aitti. Ancak evin kapısı, penceresi yoktu.
Akraba, babama kapıyı, pencereyi yaptır, delikanlı burada otursun dedi. Babam gerekenleri yaptırdı.
O zamanlar Adalhan’ın olduğu yerler bomboştu. Metrekaresi 25 kuruştu. Babama buralardan bir yer alalım dediğimde, ulen dedi bana Konya’da sinek mi kovalatacaksın!
Bir metrekare bile yer almadı.
Çuvalın içinde odunu, çarşafın içinde şepidi, fasulyeyi, bulguru, yağı, tuzu yüklenir getirirdi. Benim babam gibisi bulunmazdı. Dört sene bunları bana taşıdı.
Köyümde ilk okuyan benim. Benden ibret alanlar, beni örnek olanlardan 50-60 kadar genç okudular.
TAKKALI DAĞDAN İNEN SEL SULARI ORAYA İNERDİ
Zindankalenin olduğu yerde derince bir çukur vardı. Çukur dediğin vadi gibi bir şeydi. Takkalı dağdan inen sel suları oraya inerdi.
Orası göl çukur gibi bir çukurdu.
İnsan falan inse çıkamazdı.
Stadyuma giden yoldan, ilkokulun ardından, Şimdiki Zindankale Diş Merkezinin olduğu yere kadar olan alan olduğu gibi çukurdu.
Çukurun derinliği tahmini 5-6 adam boyu vardı.
1952’de buranın doğu tarafını olduğu gibi kürüdüler. Şimdiki tatlısu çeşmesinin olduğu yere kadar kürünen bu yer parsellendi ve Demokrat Parti Milletvekillerine birinci sınıf evler yaptılar.
Orada Milletvekili evleri vardı.
Şu andaki Muhasebecilerin binasının olduğu sıra Milletvekili evleriydi.
Sonra batı tarafını kürüdüler. Orada bugün İş bankası, Akbank gibi bankalar var.
Batı tarafı kürünürken çok mezar çıktı. Oraya gömülenler ziynetleriyle birlikte gömülmüşlerdi.
Boyunlarında boncuk kolyeler çıktı. Her taraf şakır şakır kemikti. Orası da arsa oldu. Bir ara Konya’nın ilk Muhacir Pazarı burasıydı.
Ortaokul yapacaklardı. Olmadı.
Sonra Fen-Edebiyat Fakültesi oldu.
Bugün Muhacir Pazarı denen alan mezarlıktı. Devrin Belediye Başkanı Rüştü Özal orayı kürüdü. Bir tarafını Pazar yaptı. Geri kalan yeri kimse almadığı için, oralara da okul yaptılar.
İhsaniye’de şimdiki Petek Pastanesinin olduğu yer de hiçbir şey yoktu.
Onun arkasında bir kerpiç ev vardı. ben o kerpiç evde oturmuştum.
Yapıcı İş Merkezinin olduğu yer büyük bir bahçeydi. Bir kapısı vardı. ortasında odun ve kömür satılırdı. Odun ve kömür pazarı denirdi. Etrafı kerpiç duvarlarla çevriliydi.
Bulumya’ dan, Başara’dan ve Tepeköy’den gelenler İhsaniye de ev yaptılar. Vatan caddesini Ahmet Öksüz açtı. Ondan önce Ahmet Hilmi Nalçacı Nalçacı caddesini açmıştı.
Halil Ürün’de Ahmet Özcan caddesini ve Larende caddesini açtı.
Dolmuşların olmadığı zamanda her elli metre de bir körük( fayton) vardı.
Faytonlar İstasyonla hükümet arasında çalışırdı. 2.5 liraya binilebilirdi.
Vakıfların olduğu yerde 5-6 taksi vardı.
Markaları Chevrolet ve Buick’ti.
EMSALLERİNDEN DAHA ÜSTÜN, ÖĞRETMENLİK YAPABİLİR
Okulu bitirdikten sonra dört yıl Konya’da Karayollarında çalıştım. 24 yaşlarındayken yedek subay öğretmen olarak askere gittim. Beni Kahramanmaraş’ın Göksun İlçesinin Bozhüyük köyüne verdiler. 15 günlük bir kurstan sonra, eğitim ve öğretim yüzü görmemiş bu köye ailemi ve çocuklarımı da getirdim. Öğretmen olmak en büyük hayalimdi ancak, Öğretmenlik hakkında hiçbir bilgim yoktu. Çok çalıştım. İlk sene Düziçi Öğretmen Okuluna beş öğrenci gönderdim. Göksun’da bu bir ilkti. İkinci sene beş öğrenci daha gönderdim.
Bu başarı üzerine, bana “emsallerinden daha üstün, öğretmenlik yapabilir” diye rapor verdiler ve bende öğretmenliğe müracaat ederek öğretmen oldum.
Tayinim Konya ili emrine çıktı. Beni Çumra Karkın’a verdiler. Karkın’a ortaokul açılmasında da gayretlerim oldu. İlkokulda üç yılda müdürlük yaptım.
1970 yılında Uluırmak İlkokuluna geldim. Bir yıl sonra Ali İhsan Dayıoğlu İlkokuluna atandım.
Bu okulda öğretmenlik ve Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. 1984 yılında 2+2 programından Niğde Eğitim Yüksek Okulunu bitirdim. 1987 yılında da 28 yıl hizmetten sonra emekli oldum.