Açılım zırvasının zirvesi olarak Başbakan Erdoğan’ın son bombası ‘Ak(g)il Adamlar Komisyonu!’ kurmak oldu. Malum; Başbakan bizlerin A-Ke-Pe demesine kızıyor ve “Ak Parti” olarak nitelendirilmelerini istiyor. Biz de onun bu talebine uyup Ak-gil Adamlar Komisyonu dedik.
Biz “Ak(g)il” dedik ama bunların içinde her tür insan var! Ancak bunun “Âkil” değil daha çok sâkil insanlardan oluştuğu ve daha çok bir propaganda ekibi olarak düşünüldükleri anlaşılıyor. Bu ucube komisyon ne iş yapacağını kendisi de bilmiyor, sadece Başbakan biliyor. Aslında Başbakan Erdoğan artık kendisinin ve AKP’lilerin inandırıcılığının kalmadığını ve Türk Milletinin bu sürece tepkisini de biliyor.
Bu nedenle toplumun farklı kesimlerinden isimleri vatandaşlarımız üzerinde bir tür psikolojik harekât yapmaları için görevlendiriyor. Bu heyetin görevi, terörü sona erdirecek veya söylendiği gibi akan kanı durduracak bir süreç hakkında halkı bilgilendirmek değil, bebek katili Öcalan ve PKK ile yapılan pazarlıklarda verilen tavizleri Türk Milletinin öğrenmesini ve tepki göstermesini engellemek üzere etki ajanlığı yapmaktır. İşte İmralı canisi ve PKK’nın önerisiyle oluşturulan bu heyet Başbakanın anlatmaktan çekindiği şeyleri halka anlatmaya çalışacaklar.
Ak(g)il Adamlar Heyeti Psikolojik Harekat Görevlisidir
Başbakan Erdoğan –ne tesadüftür ki Heyet-i Nasiha toplantılarının da yapıldığı yer olan—Dolmabahçe’de Ak(g)il insanlarla yaptığı toplantıda onlara yapacakları psikolojik harekatın ayrıntılarını anlatıyor ve sözü TBMM’nin kuruluşuna getirerek şöyle diyor:
“7 Ağustos 1919’da daha meclis açılmadan, Cumhuriyet ilan edilmeden önce Erzurum Kongresi yapılıyor. Bir beyanname yayınlanıyor. Şu ifadelere özellikle dikkatlerinizi çekiyorum; ‘Trabzon vilayeti ve Samsun Sancağı ile doğu vilayetleri adını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Elaziz, Van, Bitlis vilayetleri ve bu çevrenin içindeki bağımsız livalar hiçbir sebeple, bahaneyle birbirinden ve Osmanlı camiasından ayrılmak imkanı tasavvur edilmeyen bir bütündür. Bu bölgeler halkı saadet ve felakette tam bir beraberliği kabul eder ve mukadderatı hakkında aynı hedefi amaç olarak alır. Bu çevrede yaşayan bütün İslam unsurları yürekleri birbirine karşı fedakarlık duyguları ile dolu birbirlerinin içtimai ve ırki özelliklerine saygılı öz kardaştırlar.’ Ardından 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor. Mecliste sınırlarımız dahilinde yer alan inanç bakımından, mezhep bakımından, ırk bakımından herkesi temsil eden mebuslar bulunuyor.”
Aslında Başbakan kendi sözleriyle kendi yaptıklarını yalanlıyor. Çünkü Erzurum Kongresi Türk Milletinin –günümüzün damat Ferit’inin söylediğinin tam aksine—kurtuluş mücadelesinin başlangıç noktalarından biridir. Bu kongre dönemin emperyalist devletlerine karşı Türk Milletinin bağımsızlık iradesini ortaya koyduğu dönüm noktalarından birisidir. Bugün uygulanan projenin asıl amacı ise, o dönemde Sevr’in yırtılıp atılmasıyla uygulanamayan Türk Devletinin bölünmesi ve Türk Milletinin parçalanması projesidir. Yani tam tersine doğu vilayetlerini topraklarımızdan ayırarak sözde Büyük Kürdistanı kurma projesine destek sağlamak üzere taşeron olarak seçilen günümüzün Damat Ferit’i Tayip Erdoğan, günümüzün Sevr’i olan BOP projesinin eş başkanı olarak, kendi milletine psikolojik harekat uygulatmakta ve bunun için de günümüzün Heyet-i Nasihası olan “Ak(g)il Adamlar” heyetini görevlendirmektedir. MHP lideri Sayın Bahçeli’nin tabiriyle “Başbakan Erdoğan, aziz milletimizin tümüyle karşı çıktığı ve reddettiği ihanet sürecini kabullendirebilmek için artistleri, dönekleri, bölücüleri, terörist stepnelerini, yandaşları, menfaatperestleri, fikirsizleri, vicdansızları ve batı beslemelerini aceleyle seferber etmiştir.”
Bu heyette yer alanlar büyük bir vebalin altına girmişler, ömürleri boyunca kendilerini takip edecek bir hatanın tarafı olmuşlardır. Ayrıca, TOBB, TESK, TZOB, KESK, vb. kurumların başkanları Türk milletini ayrışmaya, Türkiye Cumhuriyeti devletini bölünmeye götürecek siyasi bir projenin tarafı olarak mensuplarının tasvip etmediği bir olaya alet olmuşlardır. Hem bu kuruluşların mensupları hem de Türk milletinin fertleri kendilerini asla affetmeyecektir.
Damat Ferit’in Heyet-i Nasihası’ndan Erdoğan’ın Ak(g)il Adamlarına!
Aslında yaşananların tarihte örnekleri var! Bu süreç de aslında yeni gibi gösterilse de tarihin tekerrüründen ibarettir. Süreç aynıdır, sadece aktörlerin isimleri değişmiştir. İsterseniz gelin tarihin nasıl tekerrür ettiğine birlikte göz atalım.
1900’lü yılların başındaki Osmanlı İmparatorluğunun halini hatırlarsak durumu daha iyi anlayabiliriz. Aslında BOP süreci, Sevr’in bir tekrarından ibarettir. Ak(g)il Adamlar Komisyonu ise 1919’da Vezir-i Azam (yani Başbakan) Damat Ferit tarafından oluşturulan “Heyet-i Nasiha”nın bugünkü halidir.
Mevlüt Çelebi’nin 1992 yılında Akademi Kitabevi tarafından yayınlanan “Heyet-i Nasiha, Anadolu ve Rumeli Nasihat Heyetleri” adlı kitabında ve Atatürk Araştırma Merkezi Dergisinin 1990 Temmuz tarihli 18. sayısında yer alan makalesinde (Merkezin web sitesinden makaleye ulaşılabilir) bu konuda ayrıntılı bilgi mevcuttur. Ancak ben sizlere kısa bazı bilgiler aktarıp, sonra günümüzdeki gelişmelerle arasındaki benzerlikleri dikkatinize sunacağım.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasının ardından Rum azınlıklar bağımsızlık talebiyle taşrada isyanlar başlatır. Bunun üzerine 1919 Nisanı’nda dönemin Başbakanı Damat Ferit, şehzadeler başkanlığında Rumlar ve Ermenilerin de yer alacağı akil adamlardan heyetler oluşturularak, Anadolu ve Rumeli’ye gönderilmesini önerir. Heyet-i Nasiha adının alan heyetler, Türklerle azınlıklar arasında birlik hissi yaratmaya çalışacak, padişahın öğütlerini aktararak istikrar ve bütünlük sağlamaya çalışacaktır.
Şehzade Abdürrahim Efendi başkanlığındaki Anadolu Heyet-i Nasihası, 16 Nisan 1919’da Padişah Vahdettin’i ziyaret edip Bursa, İzmir, Konya, Ankara, Sivas, Trabzon ve Doğu vilayetlerini ziyaret etmek üzere vapurla İstanbul’dan ayrılır. Ertesi gün Bursa’da belediye binası önünde toplanan halka heyet üyesi eski Bahriye Nazırı Ali Rıza Paşa hitap eder ve Padişah Vahdettin’in “hakkınıza kanaat, vatandaşlarınızın hukukuna riayet ve kanuna itaat cümlenize tavsiye olunur” diye biten mesajını okur.
Balıkesir üzerinden 24 Nisan’da Manisa’ya gelen heyeti, Türk, Rum, Ermeni ve Musevilerden oluşan komite törenle karşılar. Şehzade Abdürrahim Efendi, kalabalık bir topluluğa hitap eder. Daha sonra heyet İzmir’e doğru yola çıkar. Birinci Dünya Savaşının sonunda İngilizlerin İzmir’i savaşa girme şartıyla Yunanlılara teklif ettiği için İzmir ziyareti daha önemlidir. Heyet 26 Nisan’da Karşıyaka’da Müslüman, Rum, Ermeni binlerce kişi tarafından ve törenle karşılanır. 29 Nisan’da heyet uğurlama töreniyle Aydın’a hareket eder. Oradan Muğla, Burdur, Afyon ve Isparta’ya gidilir. İtalyan işgalindeki Antalya’ya uğranır. Ama heyet Konya’dayken, 15 Mayıs’ta İzmir’i Yunanlıların işgal ettiği haberi gelir ve Hükümetin emriyle 18 Mayıs’ta Konya’dan trenle İstanbul’a dönerler.
Sonuçta, Heyet-i Nasiha Anadolu’da parlak törenlerle karşılanmasına rağmen istenilen başarı elde edilememiş, asayiş sağlanamamış, azınlıkların ayrılma düşüncesi değiştirilememiş ve işgaller de önlenememiştir. O zaman kurulan Akil Adamlar Komisyonu olan Heyet-i Nasiha’nın amacı, işgali iyi gösterip, boyun eğmenin padişaha ve payitahta neler sağlayacağını halka anlatmaktı.
İlk akil adamlar tecrübesi başarısızlıkla sonuçlanır ve kısa süre sonra sona erer. Anadolu’da durumu değiştiren şey ise Damat Ferit’in ve Heyet-i Nasiha’nın nasihatleri değil, heyetin İstanbul’a döndüğü anda Samsuna doğru yol alan ve bir gün sonra Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in başlattığı Milli Mücadele olur.
Sevr’i Yırtıp Atan Türk Milleti BOP’u da Paçavraya Çevirecek!
Şimdi gelelim günümüzdeki gelişmelerle benzerliklere veya paralelliklere…
O zaman Sevr’i dayatanlar, şimdi BOP’u dayatıyor…
O zaman Damat Ferit ve benzerlerini kullanan emperyalist güçler, şimdi Tayyip Erdoğan ve AKP’yi kullanıyor.
O zaman damat Ferit’e Heyet-i Nasiha’yı kurduranlar, şimdi Başbakan Erdoğan’a Ak(g)il Adamlar Komisyonunu kurduruyor.
O zaman Rumlar ve Ermeniler bölücü unsurlar olarak kullanılıyordu, şimdi ise PKK ve Kürt görünen Ermeniler kullanılıyor.
O zaman kurulan ‘Heyet-i Nasiha’ da bugünkü gibi yedişer kişiden oluşmuştu.
O sürecin sonlanmasını Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kuvvacılar sağlamıştı, şimdiki sürecin sonlanmasını ise Devlet Bahçeli’nin önderliğinde Türk Milliyetçileri sağlayacaktır. Hatta o zaman Heyet-i Nasiha’nın izlediği Bursa-Manisa-İzmir-Konya güzergahı dikkate alınırsa, Sayın Bahçeli ve MHP zaten öncü kuvvet olarak önceki haftalarda yaptığı Bursa ve Manisa ziyaretleriyle ve 20 Nisan’da yapılacak İzmir mitingiyle halka bütünleşmeye ve tehlikeye dikkat çekmeye çoktan başladı bile..!
O zaman da Nisan da başlayıp Mayıs’ta bitmişti, inşallah şimdi de Mayıs ayında bitecek ve Başbakan Erdoğan Türk Milletinin tokadını yiyecektir.
Süreçler ve aktörler, isimleri farklı olsa da amaçları ve perde arkası oyuncuları açısından birbirine çok benziyor! İnşallah sonları da aynı olur ve Türk Milleti bu anlayıştan bir an önce kurtulur! İnşallah Başbakan Erdoğan’ın Ak(g)il Adamlar Komisyonu da Heyet-i Nasiha gibi kısa sürede fesih olunur da Türk Milleti bu zırvadan kurtulur.
etikhaber.com