15 Mayıs günü “olağanüstü kongre” toplanması için ülkenin her yanından Ankara’ya gelen MHP’lilerin muhatap kılındıkları muamele üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür. MHP’yi mahkeme kapılarına düşüren, çağrı heyetine mahkûm edenler utanmalıdır! Kimse ama hiç kimse MHP gibi bir ulu çınarın gölgesinde yatarak onun gölgesini kendi gölgesi sanmak basiretsizliğine kimse düşmemeliydi!
Yanlış, vahim ve yakışıksız görüntüler!
Gelinen aşamada muhalefeti organize edenler “kongre toplanacak”, Genel merkezin ise “olağanüstü kongre toplanmayacak” söylemlerine karşın çoğunluğun çok üzerinde MHP’li delege her şeyi göze alarak Ankara’ya gelmiştir. Binlerce MHP’li de aynı çağrıya kulak vererek kongrenin yapılacağı salonun etrafında toplanmıştır.
Uzun yıllardan sonra ilk kez MHP’ye gönül vermiş olanlar bu denli kararlı görülmüşlerdir. Yine MHP’de uzun yıllar sonra BBP ve ATP ayrışması sırasında yaşananları çağrıştıran görüntüler verilmiştir.
Olağanüstü kongre yapılmasını isteyenlerin yanında genel merkez etrafında da olağanüstü kongrenin yapılmamasını isteyen guruplar türemiştir.
Olağanüstü kongre isteyen MHP’lilerin önü Tomalar, barikatlar ve güvenlik güçleriyle kesilmiştir. Sonuçta olağan olmayan şartlarda olağanüstü kongre yapılamamıştır.
Sonuçta kamuoyuna ikili ve birbirine karşıt iki MHP görüntüsü verilmiştir. Bunlar son derece yanlış, kötü, vahim ve yakışıksız görüntüler olmuştur.
Nitekim bu görüntüler üzerine Muharrem Sarıkaya şu tespitte bulunmuştur; “MHP’de hiçbir şey eskisi gibi olamaz… Yargıtay’dan hangi yönde karar çıkarsa çıksın, MHP’de sonuç ötekinin tasfiyesiyle sonuçlanır. Tarafların bırakın birlikte yola devam etmesini, birlikte kurultay yapabilme olanağı da dün itibarıyla ortadan kalkmıştır”.
Karabasan gibi olan bu tespitlerin gerçekleşmemesi her samimi ve sadık MHP’linin arzusudur. Ancak “biz hepimiz MHP’yiz” diyen şuur, tasfiyeyi ve ayrışmayı önleyebilir. Sağduyu sahibi herkes Olağanüstü kongrenin toplanmaması halinde; parti, mensupları ve toplumsal tabanda ciddi sıkıntılar yaşanacağı konusunda hem fikirdir.
Rezillik, çirkinlik ve pişkinlik!
Yaşananları “şerefli mazimizin hiçbir döneminde görülmeyen çirkinlik, hiçbir zaman rastlanmayan rezilliktir” diye tanımlayanlar doğru bir tespitte bulunmaktadır. Ancak bunu söyleyenler rezilliğe, rüsvaylığa, bayağılığa kimin ya da kimlerin neden olduğunu da açıklamaları gerekir.
Her şey 1 Kasım seçim sonuçlarıyla başlamıştı. Muhalefette olmasına rağmen oylarının üçte birini kaybeden, parlamentoda üçüncü partiden dördüncü partiye düşen ve kendisine oy verenlerin taleplerini görmezlikten gelen bir siyasi heyetin sorgulanmasından daha doğal bir şey yoktur.
MHP yönetimi, kendi delegelerinin demokratik ve meşru “olağanüstü kongre toplanması” yolundaki taleplerini karşılanmadığı gibi onlara mahkemenin yolunu gösterilmiştir. Mahkemeye gidildiğinde de olağanüstü kongre için imza verenleri ‘bizi mahkemeye verdiniz’ diyerek görevden almıştır.
Gönül seferberliği geleneği olan bir partide “atarız, yeneriz, ezeriz geçeriz” sözlerinin ülkücü literatürde hiçbir karşılığı yoktur. Ülkücü belirli bir ideale, davaya ya da fikre adanmış kişidir. Adanmış kişiler tarihin her döneminde çıkarlarına abanmış kişileri eninde sonunda yenmişlerdir.
Tabanın taleplerini yok sayan hiçbir yönetimin başarı şansı yoktur. Kendi delegelerin taleplerini karşılayarak sorunu parti içinde çözmek yapılması gereken tek şeydi. Birileri hodri meydan demişse gücü elinde tutanlar da aynı cesaretle buna cevap vermeliydi.
Böyle yapılmamış aksine Parti içinde çözülmesi gereken “olağanüstü kongre” sorunu bizzat yönetim tarafından yargı sorunu haline getirilmiştir.
AKP’nin Türkiye’nin genleriyle oynamaya karar verdiği bir dönemde MHP’nin iç tartışmalara dalmış olması hazin bir durumdur. Yeni Anayasa, Başkanlık sistemi ve düşük profilli başbakan modeli devreye girerken birileri hala kendi kendisiyle oyunda oynaştaysa sözün bittiği yere gelinmiş demektir.
Birileri hem MHP’ye hem de ülkeye kötülük ediyor!