Yine bir gece sabaha kavuşurken; yıllardır olduğu gibi yine değişen bir şey yok. Issız ve sessiz Nargin’de…
Nargin Adası, Hazar Denizi’nde Azerbaycan’a bağlı bir ada. Bakü açıklarındaki bu adanın Türk tarihi açısından son derece önemli bir yeri vardır. “Cehennem Adası” ya da “Yılan Adası” olarak da anılan bu adada, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar’a esir düşen Türk askerleri türlü işkencelerle şehit edilmiştir. 1914 – 1915 yıllarında, Sarıkamış Harekatı’nda Anadolu köylerinden zorla alınıp götürülen ve içlerinde 3 yaşındaki kız çocuklarından 80 yaşındaki yaşlılara kadar bir çok Türk’ün bulunduğuna dair bilgiler, Rus belgelerinde yer almaktadır. Ayrıca bu belgelerde açlık, hastalık ve zehirli yılanların sokmasıyla ölen ya da ruh sağlığını kaybedip, bitkin düşen birçok Türk’ün görüntüsü de bulunmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı’nın en mağdurları belki de, Doğu Anadolu ile Azerbaycan bölgesinden Ruslar tarafından esir edilip, Sibirya ve Nargin Adası gibi koşulların son derece kötü olduğu yerlere sürülen Türk halkı ve askerleridir. Çeşitli işkenceler gören, ağır yaşam koşulları altında hayatta kalmaya çalışan Türkler’e karşı yapılanlar öyle bir hal almış ki; İsveçli Kızılhaç yetkilisi Graf Londrof yaşananları şöyle tarif etmiş: "İzdihamdan, kokudan yanlarına varılmayan, kapıları kilitli ve içerisi tıka basa Osmanlı esirleri ile dolu büyük bir tren 1915 Ocak ayının sonunda Sirzan istasyonuna geldi. İçindeki esirler, insan kılığından çıkmış, açlıktan renkleri sararmış, yanakları çökük, elmacık kemikleri dışarı fırlamış, kımıldayamayacak şekilde yorgun ve kuvvetten düşmüş, elbisesiz, ayakları çıplak, kâinatta mevcut bütün bulaşıcı hastalıklarla müptela bir haldeydi. Bu feci manzara insanların yüzlerini kızartacak ve yüreklerini sızlatacak derecedeydi."
Türk esirlere yapılan katliamın Sibirya ayağını yazarak bitirmemiz mümkün değil. Gelgelelim biz yanı başımızdaki Nargin Adası’na. Ya da Türk esirlerinin adaya taktığı isimle "Cehennem Adası"na… Bu ada 1915 yılında Prens Oldenburg’un isteğiyle savaşlarda esir edilenler için kamp durumuna getirilmiş. Adada su kaynağı olmadığı için kampın su ihtiyacı Bakü’den temin edilerek vapurlarla getiriliyormuş. Ancak Bakü’den getirilen su, önce Rus ve Ermeni askerlerine verildikten sonra kalırsa esirlere dağıtılıyormuş. Türk esirlerin bazen altı gün su içmedikleri oluyormuş. Bir ağaç bile bulunmayan, suyun olmadığı, açlığın kol gezdiği ve zehirli yılanlarla dolu bu adada, Ermeni ve Rus askerlerinin akıl almaz işkencelerine rağmen yaşamak bile başlı başına acı dolu bir mucize. Ölenler ya da kurşuna dizilen Türkler adada topluca gömülüyor. Yani Nargin Adası’nın bir kısmının tamamen Türk mezarlığı olduğunu söyleyebiliriz.
Nargin Adası’nda tutulan on binlerce esirden bir kısmı, Azerbaycan Türkleri’nin yardımıyla adadan kaçmıştır. “Kardaş Kömeği” yani kardeş yardımı diye nesilden nesile anlatılan birçok öykü var yörede. Onların yardımı ve desteği ile ölümden kaçanlar arasında ilk uçağımızı üreten ve ilk düşman uçağını düşüren, Türk havacılık tarihinin ilklerine imza atan Vecihi HÜRKUŞ da vardır. 1917 sonbaharında Kafkas cephesine, 7. Tayyare Bölüğü’ne atanmış olan tayyareci Vecihi Bey (Hürkuş) orada bir uçak düşürerek Kafkas Cephesinde uçak düşüren ilk Türk tayyarecisi olmuştur. Bir hava savaşında yaralanınca, Ruslar’a esir düşer. Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na gönderildikten sonra, Azerbaycan Türkleri’nin yardımıyla adadan yüzerek kaçmıştır. Birlikte kaçtığı bir arkadaşıyla Erzurum’a kadar yaya olarak gelmişlerdir.
Bugün Nargin’de Türk çocuklarını, yaşlılarını ve askerlerini işkenceyle öldürenler yok. Feryat çığlıkları da yok. Ancak orada ölenlerin, atalarını anmak için gelen torunları da yok, onlar için yapılan bir anıt da… Var olan sadece vefasızlık, hayırsızlık ilgisizlik onlara karşı… Hak etmemiş olsalar da…
Doğu Anadolu’da yaşanan Ermeni Zulmünü konuştuğumuz ortaokul günlerim geldi aklıma. Resmi belgelerde 560.000 kişiden fazla Türk’ün türlü işkencelerle öldürülmesinin üzerinden çok geçmedi. Şimdi Türkler’e yapılan zulmü konuşmaz olduk. Doğu Anadolu’da yapılan kazılarda hep Türkler’e ait toplu mezarlar çıkarken, bizim konuştuğumuz “Ermeni Soykırımı”… Öldürülen Türkler’in hesabını soran yok. Dünkü sanıklar, bugün mağdur…
Bir gündüz geceye bırakırken kendini, şimdilik her şey yine aynı kalacak… Sessiz, ıssız, kimsesiz Nargin’de…
İçimde hep bir umut var ama. Elbet ülkemiz insanı onları hatırlayacak, onlara vefa gösterecek. Elbet bir gün oraya bir anıt dikilecek. Elbet bir gün onlar için o adada saygı duruşunda bulunulacak.