Askeri eğitimin temeli olarak bilinen Harp Okulları’na öğrenci alım şartları ile müfredatlardaki değişikliklerle ilgili son günlerde çıkan haberleri takip ederken toplumda önemli bir sınıf olan askerlerin, okula alımları ve eğitimleri esnasında değişmesi istenen hususlar, doktorasını Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü’nde tamamlamış ve tüm okumalarından kendisini Atatürk çizgisindeki milliyetçiliği ve Atatürk’ün yapmış olduğu devrimleri anlamış bir akademisyen olarak tanımladığım şahsımı ziyadesiyle tedirgin etmektedir.
Öncelikle toplumdaki Atatürk algısının neden kötülenmek istendiği ya da tamamen silinmek istendiği mevzusunu anlamakta gerçekten çok ciddi sıkıntı yaşıyorum. Özellikle liderlikle ilgili derslerde tüm öğrencilerime liderleri tarafsız bir şekilde aktarmaya çalışırken çok önemli bir hususun altını çiziyorum. Kişileri yaşadıkları zamanın şartlarına göre değerlendirin diyorum. Yani Hitler’i Hitler yapan ortamda neler yaşanmıştı, Stalin nasıl Stalin olmuştu ve benzer pek çokları için de önce dönemi aktarmaya çalışırım. Mesela Fransız İhtilali’ni anlayabilmek için 1789 öncesi Fransa’da halkın neler yaşadığını bilmek gerekir derim.
Şimdi gelelim Atatürk’ün yaşadığı döneme. Tarih derslerimizden bildiğimiz çok temel bir bilgi ile başlayalım. Doğum yılı: 1881. O tarihte henüz Atatürk Zübeyde Hanım’ın bakımına muhtaç bir bebekken Osmanlı ekonomisi can çekişiyordu. Eminim duymuşsunuzdur. Düyun-u Umumiye ve 1854 tarihinden itibaren borçlanmaya başlamış Osmanlı ekonomisini tabiri caizse bir virüs gibi sarmalayarak ele geçirmeye çalışan yabancı devletler. Osmanlı’ya “Hasta Adam” diyorlar. Niye hasta? Çünkü ekonomi 1750’lerde Avrupa’da başlamış olan iktisadi değişikliklere ayak uyduramadı, fetihler durdu, 1699’dan sonra Osmanlı yeni toprak kazanamadı. Toprak yoksa tebaa yok, halk yoksa vergi yok, vergi yoksa asker yok ve bu sarmal böyle gitti. O zamanlar güçlü bir ordun yoksa vergilendirecek halkı topraklarına katamaz, hükmün altına alamazdın. Toprak kaybetmeye başladıkça tımar sistemine bağlı olarak yetiştirdiğin asker sayın da giderek azalmaya başladı. Sonrası hastalanmaya başlayan bir ekonomi. Zaten ekonomik kurumları çağa ayak uydurmakta sıkıntı yaşarken yönetsel zafiyetler ve zihniyet değişiminin çok hızlı olamaması ki bu çok normal bir durumdur, değişim herkes için zordur, Osmanlı’yı 1881 senesine getirdi. Dış borç aldığı yabancı devletler Osmanlı’nın son gelir kaynaklarını da bir bir paylaşırken bugün askeri eğitim müfredatlarından kaldırmakta sakınca görmedikleri Mustafa Kemal Selanik’te doğuyor. Henüz bir bebekken doğmuş olduğu imparatorluk kan kaybediyordu. Sonrası kendisinin askeri eğitim yıllarıyla başlıyor. Selanik’te doğduğu evin duvarında çektiğim bir fotoğrafı paylaşmak istiyorum.
Kendisinin Selanik Askeri Lisesi’nin son sınıfında aldığı derslere bakalım. Mantık, Muhasebe, Coğrafya, İslam Tarihi, Osmanlı Kaideleri, Geometri, Fransızca, Türk Grameri, Fransızca Yazma ve Resim derslerini karnesinde görüyoruz. Diğer sınıflarda da çağdaş bir subay olarak yetişmek için aldığı dersler bu örneklerden farklı değil. Genç subayımız 1905 yılında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun olur ve ilk görevi yeri olan Suriye’ye, Şam’a gider. 1905 senesinde dünya nasıldır? Mesela Rus devrimi patlak vermiştir, Çarlık Rusya yavaş yavaş sona yaklaşmaktadır, Avrupa’da ulus devlet tartışmaları derinleşmiş ve Osmanlı’da da benzer sıkıntılar mevcuttur. Mesela Ermeni komitacılar Yıldız Camii’nde Sultan Abdülhamid’i öldürmek maksadıyla suikast düzenlemişlerdir. Anlayacağınız ortalık epey karışık. Mustafa Kemal Şam’da ne durumda derseniz, derdi Vatandır kendisinin. Otokratik yönetimler tüm dünyayı ayaklandırmışken Osmanlı subayları da o dönemin şartlarında düşüncelerini şekillendiriyorlardı. Tüm dünya değişmek istiyordu. Sadece Osmanlı değil, Rus Çarlığı da başarısız olmuştu, Avrupa’daki Krallıklar da. İnsanlar temelde otokrasi istemiyorlardı. Mustafa Kemal ise bu karmaşada vatan toprakları elden gitsin istemiyordu. Ancak Hasta Devlet’in ordusu artık eskisi gibi güçlü değildi, yönetim zihniyetini değiştirmeye direniyordu ve tüm dünya değişirken hatta farklı yönetim şekillerine dönüşürken Osmanlı’yı tam da ortasında bulunduğu bu ortamdan hasar almadan kurtarmak mümkün değildi. İşte vatan sevgisiyle yanıp tutuşan Mustafa Kemal Atatürk böyle bir ortamda cephelerdeydi. Cephe demişken, öyle uzaktan kontrol sistemleriyle emirlerin verilip, füzelerin ateşlendiği, tüm cephenin uzaydan kontrol edilebildiği bir dönemde cephede değil subaylarımız. Orada karar almaları gerekiyor, kriz anında, anında kurdukları çadırdan karargahlarında bomba sesleri altında, her an vurulma tehlikesi ile burun buruna karar vermek zorundalar. Askeri bilgileri çok iyi olmalı, cepheyi, iklimi, askeri, coğrafyanın insanını iyi tanımaları gerekiyor ve her yer barut kokarken sıcak, soğuk demeden cephedeler o zamanın subayları. Avrupa ve Rusya devrim diye ayaklanmış, Osmanlı iktisaden hasta ve artık eski yönetim şekilleri istenmiyor. Halklarda zihniyet değişimi başlıyor, özellikle sömürü düzenine başkaldırı başlamış. Lafı uzatmayacağım.
Şimdi Harp Okulu’na alınacak üniversite mezunlarıyla ilgili SUTASAK yönergesinde “Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda” cümlesinin çıkartılması mevzusuna gelelim. ASTTASAK ve SUTASAK kurslarının yönergelerinde 8 maddede yer alan Atatürk çıkarılırken, Astsubay alımlarıyla ilgili yönergenin Eğitim ve Öğretim Ana İlkeleri bölümündeki Atatürkler de kaldırılmış. O maddede: “Öğrencilere; Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı hizmet bilincinin ve mesleki değerlerin kazandırılması sağlanır.” denilmektedir.
Az önce aktardığım ortamda vatanını yabancıların elinden kurtarmak için oldukça zorlu şartlarda ömrü boyunca savaşmış, Ordu Evleri’nde yemek yiyememiş, askeri kamplarda iki dönem üst üste kamp yapamamış, askerlik mesleğinin kaymağından nasiplenememiş Atatürk’ü eğitim öğretim ilkelerinden kaldırmışlar. Neden? Atatürk ilke ve inkılaplarını askeri öğrencilere anlatmayıp sadece Sun Tzu mu anlatacağız? Askere devrim anlatmak neden sorun oluyor? İrticai faaliyette bulunmuş kişileri okula almakta sakınca görmezken neden bugünleri görmemizi sağlayan önemli bir askeri dehayı hem de askeri okul sisteminden silmek istiyoruz? Hadi vefamız yok, Sun Tzu kadar değerli değil mi Mustafa Kemal? Atatürk çizgisindeki Türk milliyetçiliğini anlamadığımız için suçlu Atatürk mü yoksa biz miyiz?
4 senemi geçirdiğim Harp Okulu’nda bu değişimi, bir kasıtla değil de çağdaşlaşma adına ve Atatürk’ü daha iyi aktarabilmek için bir değişim olarak yorumlamayı istiyorum. Modernleşmenin İslam’dan kopma olmadığını anladığımız zaman muhtemelen Atatürk devrimlerinden, Atatürk milliyetçiliğinden korkmayacağız ve yeni nesiller “Ne Mutlu Türküm diyene” ifadesiyle aslında Atatürk’ün ne demek istediğini bizlerden çok daha iyi anlayabilecekler. Biz müfredatlardan tarihte bizim için yaşamlarını ve son olarak da canlarını feda etmiş insanları çıkartıp vefasızlık örneği sergilerken yeni nesilden Atatürk kadar ümitliyim, tıpkı onun bizlerden ümitli olduğu gibi.