Manşetten haber;
“Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey’i karşılama töreni sırasında ayakkabısının tabanından objektiflere yansıyan siyah lekenin delik değil zift olduğu ortaya çıktı.”
Oh oh ne sevindik ama milletçe! Gündemin baş konusu açığa kavuştu. Ayakaltındaki görüntü delik değil leke imiş! Böylece en büyük derdimiz halledilmiş oldu!
Hemen önündeki haber ise şöyle; “Bingöl’de yapılan roketli saldırıda 10 şehit 70 gazi…”
Daha 24 saat önce 12 şehit vermiştik, toprağa verdiğimiz 25 ana kuzusunun hemen ardından. Kayıp bir şehidimizi de arıyorduk hala…
Güzide medyamız kösele üzerine odaklanmış; delik diyordu, ayakaltı, tabanlarda sürünürken…
Komutanımız çok kızıyor haliyle; “delik değil leke” diyor. Yanımda bu “ağır misafir” varken bu haber yapılır mı diyor.
Doğrudur kabul edilemez. Böylesi bir haber ancak kösele beyinlerden çıkan kör vicdanların eseridir. Gösterilen tepkinin “ağır misafir” bahaneli olması ise ayrıca izaha muhtaç, ayrı yürek yarası!..
Kevgire dönen sınırlarımızdan sızan kahpelerin, yüzlerce vatan evladını şehit ettiği zamanda yanmıyor muyuz? Ayakaltına takılan, sürüngen mizaçlı güruhlar için çürümüşlüğün ilanı, bağrımıza düşen ateş üzerine olması milletçe yüreğimize serinlik vermez mi idi?
Yakışanı, beklenileni, elzem olanı; “bari şehitlerimizden utanın” demek olmalı değil mi idi!
Delik arıyorsanız; sınırlarımıza bakın delik deşik hepsi…
Delik arıyorsanız; kan damlayan vicdanlara bakın, delik deşik hepsi…
Leke diyorsanız; heba ettiğiniz, çürüttüğünüz değerlere bakın, ayaklar altına alınmış hepsi…
***
Sahi her ABLİ geldiğinde şehit veriyoruz diyorduk, yazıyorduk…
Yine ABD’li yine 10 şehit…
Kalem yazmıyor, akıl durdu, kelimeler kifayetsiz, dil suskun, gözler kan çanağı, vicdan isyanda…
***
ABD Genelkurmay başkanı terör konusunda anlık istihbarat istiyorsanız, Afganistan ve Suriye de diye ilave isteklerini sıralamış! Biraz daha ölün diyor açıkça, alışıksınız nasılsa ölmeye…
Hani vizyonlarını ilan ettiler ya, kendileri artık uzaktan yönlendireceklerdi. Coni’lerine kıyamıyorlardı, Birkaç Mehmet’in ne önemi vardı ki?
Müttefikimiz, stratejik ortağımız, dostumuz, her seçim öncesi ziyaretsiz yapamadığımız, eşbaşkanlığından gurur duyduğumuz önemli dostumuz! Terör konusunda her türlü yardımı yapıyordu ya hani…
***
Bir paçavra film müsveddesi geliyor gündeme. Kaynağı batı. Belli ki yine oynayacaklar doğu ile…
Topluluklar hazır hemen! Ortalık kan revan, yangın yeri, ölümler ölümleri izliyor.
Ortadoğu ayakta!…
Ürdün’de mülteci kampında Suriyeli sığınmacılardan 13-14 yaşında kız çocuklarını Suudi zenginler satın alıp haremine götürüyormuş.
Ortadoğu yatakta!…
Ya ayaktalar, ya yatakta. Türkiye ise; onların bataklığında…
***
Dışişleri Bakanı düştüğümüz bataklığı izah tedirginliğinde konuşuyor. Ulusçuluk ile hesaplaşma vakti geldi diyor. Vakit geldi dediğine göre kastettiği anlık, lokal bir terim değil, Cumhuriyet değerleri…
Ulus diyerek göz ardı etmeye çalıştığı Millet. Ulusçuluk dediği Milliyetçilik! Milletin yüce değerlerini sahiplenmek!… Kendine özgü kültür ve geleneklerini yaşayıp, yaşatmak!
Zaten yıllardır tüketmiyor musunuz elbirliğiyle tüm bu değerleri, daha ne ile hesaplaşacaksınız…
***
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim ile kar geliyor kardeşim.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.
Üç aylık bebekler tutuldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım
A. Karakoç