Edebiyat kamuoyu onu "Eylül 12'den Vurdu" adlı romanıyla tanımıştı. Ardından "Eynesi Ana" ve "PKK Kampında Bir Ülkücü" adlı eserleri geldi. "Güldüren İşkence" ise son eseridir.
Emine Özgenç, 12 Eylül dönemini solun dışında edebileştirebilen nadir yazarlardandır. Hatta ona ülkücü cenahın bu alandaki ilk kadın yazarı da denilebilir. Özgenç'in "12 Eylül'ün trajikomik hikayeleri"ni anlattığı "Güldüren İşkence" adlı eseri tarihe daha doğrusu gerçeklere kayıt düşmek adına çok önemli bir çalışmadır.
Bilindiği gibi ülkücüler vatan söz konusu olunca gördükleri kötü muameleleri, muhatap oldukları dayanılmaz işkenceleri, yaşadıkları çileleri yazmak yerine sineye çekip unutmayı tercih etmektedir. "Güldüren İşkence" bu anlamda ülkücülerinin kristalize olmuş acı yaşamlarının özeti gibidir.
Ülkücülerin yargılandığı, hukuk ve aklın hicret ettiği 12 Eylül mahkemelerinde yaşananların hikayesi acı olduğu kadar da trajikomiktir. Eserde hikayesi anlatılanlardan birisi işte bu mahkeme salonlarının müdavimlerinden nam-ı diğer Avukat Deli Yaşardır. Onu Özgenç, "kabukda değil özde inanan", "aklının erdiği, kalbinin tasdiklediği gibi yaşayan", "on numara adam" olarak tarif eder.
İşte o, Avukat Deli Yaşar, mahkemedeki savcının "Deli" lakaplı "İsmail" olduğunu görünce şöyle der: "Sayın Hakim, sanık sandalyesinde psikiyatrdan raporlu Deli Saddetin var. Mahkemenin savcısı nam-ı diğer 'Deli Savcıdır'. Ben Avukat Deli Yaşar… Sayın Hakim! Sanık deli, savcı deli, avukat deli bu dava düşer." der. Sonuçta dava düşer.
İşte böyle bir mahkemede "yargı" denilirse yargılama sonucunda, Hakim "Samsun'da işlenmiş olan… suçtan dolayı İbrahim Aslan'ın idamına karar verilmiştir" der ve kalemi kırar. Bunun üzerine sanık şunları söyler: "Hakim bey. Bana idam verdin. Tamam! Peki kalemin ne suçu var? Devlet malı o devlet! O kalem babanın malı mı? Sen ne hakla devlet malına zarar veriyorsun? Ne kırıyorsun lan kalemi? Kalemin suçu ne, onu alan devletin suçu ne?"
Hakim: "Manyak mısın sen?" diye öfkelenir.
O da "O sensin. Ben ülkücüyüm" der.
Cezaevlerinde olmadık işkencelere muhatap olan ülkücülerin bu arada Avukat Deli Yaşar'ın deliliğini değil ama ülkücülüğünü tayin eden Ortaokul sıralarında katıldığı bir şiir yarışmasıdır. Onu ülkücü olmaya iten hikaye işte böyle başlar.
O, "Türk yurdu kan ağlar Ya rabbi! Miraç hürmetine kurtar Yarabbi!" mısralarıyla başlayan bir şiirle yarışmaya katılır. Seçici kurul yarışmanın eleme oturumunda şiirdeki, "Türk Yurdu" kelimelerini çıkarıp "İslam Ümmeti" kelimelerini koyarsan elemeyi geçer, yarışmada okursun" telkinini alır.
O, Kan ağlayan Türk Yurdu der. "Ben böyle yazdım. Değiştirmem" diye cevap verir. Neden böyle bir durumla muhatap olduğunu kendisini alkışlayan abilerine sorunca arkadaşlarından birisi, "Çünkü onlar ülkücü değil ki ümmetçi" der.
Onu ülkücülüğe götüren serüven böyle başlar.
Eser boyunca can alıcı sorular birbiri peşi sıra gelir.
Hapishaneden kaçmakla ilgili olarak "Solcular o kadar deneyip başaramadıkları halde, plan yapma derdindeler. Biz enayi miyiz, niye biz de onlar gibi kaçış planı yapmıyoruz?"
Faşistlikle ilgili olarak "Ulan bizim neremiz faşist. Memleketini, milletini seven; nizam-ı alemi düşünen adamdan faşist olur mu?"
Allah adına eylem yapanlarla ilgili olarak "Ula, sen Allah'ın yeryüzündeki candarması mısın?" vb. sorular sorulur!
İbadet aşkıyla kaleme alınan, hüzünlendirdiği kadar düşündüren, acı verdiği kadar güldüren, dünü anlattığı kadar yarını da tasvir eden "Güldüren İşkence" bugünü anlamak için de okunması gereken bir eserdir.
Emine Özgenç'in gecelerinden, özelinden, sağlığından ve zamanından fedakarlık yapmasının bedeli olarak ortaya çıkardığı bu eserin okunmasının ötesinde anlaşılmasını dilerim!
Kalemine sağlık olsun!