Gönülkırımı – Mustafa Eser

20.Asır Soykırım asrı olarak ta anılıyor bir yönden. Boşnak, yahudi, Cezayir, Ruanda ve Ermenilerin Türk Soykırımı…

21.Asır ile birlikte gelişen teknoloji ve sosyal ilişkilerden insanların kendilerini soyutlaması ne yazık ki yeni bir soykırımı kavramını hediye ettiği yok olan “insanlık”a, o da “gönülkırımı”. Teknolojiden anladığımız kadar karşımızdaki insanın gönlünü anlayamıyoruz. Yeni aldığımız bir ürünü kullanma yollarını aradığımız kadar insan gönlüne girmenin yollarını aramıyoruz. O para saçtığımız aletleri kırmamak adına gösterdiğimiz özeni maalesef “gönül” kırmama konusunda göstermiyoruz.

Yunus Emre gönlüyle “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” diye ikaza bugün uyan kim? Düşünün ki bu dinin algısı “Dinin direği namaz”ı sakatlayacak bir amel olarak görüyor “gönülkırımı”nı lakin gelin görün ki en çok bu dinin mensupları “gönülkırımı” faili. Sağcısından, solcusuna, islamcısından, marksistine, ülkücüsünden, liberaline mensubu olduğumuz her “kutsal” cenah bu hassasiyeti teğet geçiyor. Bugünlerde iyice hararetlenen siyasi ortamda liderlerin söz ve davranışlarına bakınca durum daha net ortaya çıkar. Birde biz “taraf”lar onların diliyle birbirimizle siyaset kavgasına girişince filanca politikacı yüzünden kaç yıllık ahbabının gönlünü kırabiliyoruz rahatlıkla. Kafalarımızda oluşturduğumuz putlardan daha değerli hale geliyor gönül. Oysaki Sevgi ve de Rahmet Peygamber’i olarak adlandırılan ve öyle bir hayat süren Hz. Muhammed (sav) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi tam sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.”  Diye buyurup sevginin toplumsal hayattaki önemine vurgu yapmıyor mu bizlere?

Ne sevebiliyoruz muhatabımızı ne de iman ediyoruz “Gönül” denilen şey’in kutsallığına. Ve ilahi bunca ikaza rağmen yitiriyoruz gönlünü insanlığın. ALLAH’ın (c.c.) girmediği tek yer “öfkeli” bir kalp imiş. Kalplerimizi, kalbimizin hayatını düzene sokamıyoruz. Gönül alamadığımız gibi bir de yıkıyoruz, kırıyoruz, öfkelendiriyoruz muhataplarımızı. Kısaca dinimizde kalp kırmak ve öfke ile hareket etmenin anlatıldığı sözlere bakalım: “Öfkesine Kapılıp İnsanların Kalbini Kıran, ALLAH’ı üzmüş gibidir” , “Sakın incitme bir cân-ı Yıkarsın arş-ı Rahman’ı” , “ALLAH; Ben kalbi kırık olanların yanındayım ” buyurmak suretiyle, kullarının gönüllerini incitenlerin -bilmeyerek bile olsa- Zât-ı Ulûhiyeti karşılarına alacaklarına işaret buyurmuştur ki, gayet manidardır.” , “İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur ." Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Bir müslümanı incitmek, kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır) [RNasıhin] (İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir) [İAhlakı] (Mümin Kâbe’den üstündür) [İbni Mace] (Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, ancak, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar) [İGazali] Rabbim, biz ne büyük günahlar işliyoruz; neymiş adam öldürmek, zina, şirk. Biz senin en büyük eserini yıkıyoruz an be an…

Cengiz Aydoğdu; “Bize Velvele Düştü” adlı eserinde:  İran’ın fethinden sonra “Yarabbi bu kadar mal ve zenginlik bizi ne hale getirir” diye ağlayan Hz. Ömer’in bakış açısından bahseder ve bilgisayar teknolojisini kulluk gerekleri ve fukaranın gönlünü almanın önüne koyarsak neticenin “başlangıcın çok uzandığı bir helâk noktası” olacağını söylüyor. Dünya haritasını açın ve bakın “huzur”u ile dönen tek bir belde kaldı mı? Moğol ordusu gibi talan ediliyor her bir belde. Harap ediliyor her bir kalesi insanlığın ve kalmadı artık Yunus Emre’ler, Ahmet Yesevi’ler, Hacı Bektaş’lar, Mevlana’lar ve diğer gönül erleri. Akil adamlarımızı yitirdikten sonra gördük ki yetiştirmemişler yerlerine kimseleri, mum gibi sadece yandıkları sürece aydınlatabileceklermiş bizleri. Sonrası. Sonrası tam bir zifiri karanlık. Kalsa da sözleri, uymadıktan sonra uymaya davet eden olmadıktan sonra kıymeti kalmıyor o gönül insanlarının sözlerinin.

Remzi Oğuz Arık: “Gurbet, galiba bizim Orta Asya’dan gelirken edindiğimiz ve henüz dindiremediğimiz bir sızıdır.” diyor, gurbet ve gönül birbirine çok bağlı. Gönlündeki sızıyı dindirebilen kaç kişi var? Olmayasıca “gönülkırımı”nı dindirmeye kimin çaresi var?

Ben; yıktığım gönüller adına karaladım. Heyhat, biliyorum eskisi gibi olmaz bir kere kırılan lakin özrüm ve tövbem ancak bu kadar. Nice kereler yıkacağım gönülleri, usanmadan bıkmadan gücendireceğim insanları. Ve yönelemeyeceğim onların “kalbgâhlarına” hakkıyla ve gurbet elde kalmış gibi sızlayacak her daim hepimizin gönlü.

Tövbemi kabul et Ya Rab, et ki çıkmayasın gönlümden, o en değerli hazinen sensiz kalırsa ne değeri kalır insanlığımın?

Son söz yine gönül eri Yunus Emre’den olsun: “Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönle baktı. İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!