Gökbayrak’tan Albayrak’a Selam Olsun;
Selam olsun gardaşlarım. Şimdi bu mektup nereden geldi diyorsunuz. Siz kimsiniz, diyorsunuz. Haklısınız. Ne biz sizleri tanırız, ne de siz bizleri. Yalnız biz aynı atanın torunlarıyız, aynı tarihi paylaşıp aynı kanı taşıyoruz. O yüzden bizim birbirimizi tanımamıza gerek yok. Bizim kan bağıyla kardeşliğimiz var. Bizi bugüne kadar hatırlamadınız. Ama biz, sizleri hiç unutmadık. Gardaşları unutmak bizim kitabımızda yazmaz.
Yüzyıllardır milletçe yardımsever bir anlayışa sahibiz. Elimizde olanı paylaşmayı severiz. Bu bizim özümüzde, kanımızda, yaradılışımızda var. Duyduk ki yardıma ihtiyacı olan her yere koşuyormuşsunuz. Geçtiğimiz yıl büyük yardımlarla Somali’ye destek olmuşsunuz. Askerlerinize tezkere çıkarıp dışarıya gönderiyormuşsunuz. Hepinizden Allah razı olsun. Yalnız, sizden bizim de bir isteğimiz olacak:
BİZ DE SİZLERDEN ACİL YARDIM İSTİYORUZ!
Bizim nereden size seslendiğimizi düşünüyorsunuzdur. Biz, size Doğu Türkistan’dan yazıyoruz. Gardaşlarım, biz burada çok kötü durumdayız. Bizim dinimizde önce kendini, yakınlarını, çevreni doyur, yardım et denmez mi? Biz burada aç, susuz bir şekilde hayatta kalma savaşındayız. Kendi canımızdan çok, vatanımızı işgal altından korumaya çalışıyoruz. Bizim, Urumçi sokaklarında, bu yaşadıklarımızı Allah kimseye yaşatmasın.
Burası Doğu Türkistan, diyoruz. Vuruyorlar.
Burası Türklerindir, diyoruz. Gökbayrak’ımızı yasaklıyorlar, yırtıyorlar, yakıyorlar.
Burası Müslamanlarındır, diyoruz. Kızlarımızın ırzına geçiyorlar, kızlarımızı fuhuşa zorluyorlar, kürtaja zorluyorlar. Daha ne söyleyelim size gardaşlarım…
Sizin burada, Orta Asya’daki, Son Çekik Gözlü Gardaşlarınız biziz. Bizi bu işgal altında yalnız bırakmaya gönlünüz razı geliyor mu? Bizim tek bir amacımız var:
Gökbayrak’ımızı Albayrak’a ulaştırmak. Hepimizin amacı bu değil mi, gardaşlarım? Albayrak’ımızı ilelebet yaşatmak, aynı zamanda dinimizi korumak.
Bilirsiniz ki Türkler boyunduruk altında yaşamayı sevmez. Halden anlayabilecek yalnız sizlersiniz. Ama sizler de bizi anlamak yerine, bizleri yok farz ediyorsunuz. Biz ne yapalım, söyleyin bize?
Pes mi edelim?
Gökbayrak’ımızı ayaklar altında pas pas olmasını mı seyredelim?
Çin’in hâkimiyeti altına mı girelim?
Doğu Türkistan’ımızı silelim mi?
Orta Asya’daki Çekik Gözlü Türk’leriniz tarih sayfasına mı gömülsün?
Yoksa bizi, Türk olarak saymıyor musunuz?
Müslümanlığımızdan mı şüphe ediyorsunuz?
Gerçekten, bizi Gavim Gardaşlarınız olarak görmüyor musunuz?
Bizi neden duymuyorsunuz?
Bize neden yardım elinizi uzatmıyorsunuz?
Ama sizler de haklısınız. Sizin elinizden ne gelir ki? Bir heyet oluşturamazsınız. Bir yardım kampanyası düzenleyemezsiniz. Askerlerinizi buraya, öz vatanlarına da yollayamazsınız. Bizim sesimizi Başbakana duyuramazsınız. Başbakan demişken, geçtiğimiz aylarda buralara gelmiş, o Başbakanınız. Ama bizi nedense görememiş.
Neden mi? Nedeni belli gardaşlarım. Bize bu eziyetleri yapan, bu asimile politikasını güden kim? Sayın Tayyip Erdoğan’ın anlaşma yaptığı ve “bir milyonculardan”, “Japon pazarlarından” o binlerce aldığınız Çin Mallarını üretenler…
Sizler orada onları bir su misali tüketirken, onlar da bizi burada vampir misali tüketiyorlar.
Biz yok olmak istemiyoruz. Sonuna kadar direneceğimizi size bildirmekten gurur duyuyoruz. Ama şu an tamamen elimiz kolumuz bağlandı. Sıkıyönetim altına alındık.
Gardaşlarım:
Biz ne Ajda Pekkan’ı, ne evi olarak Belçika’yı gören Hadise’yi, ne de Nihat Doğan’ı istiyoruz. Bizim Müslümanlığımızdan şüpheniz yoksa, Gazze’ye gönderdiğiniz gemilerden istiyoruz, içinde bir şey olmasa da üstünde albayrak olsun yeter.
Kalın sağlıcakla….