Genel Başkan Adaylığı Kılavuzu

Aslında, bu konuda, tek kelime yazmak istemiyorum.

Herhangi bir kızgınlığım mı var? Hayır.

Birileriyle bir hesabım mı var? Hayır.

Seçilenlere, seçileceklere, seçilmeyeceklere.. Taraf mıyım? Hayır.

 Bir Kurultay’dan bahsediyorlar ama vallahi, ne zaman olacak, nerede olacak, ne için olacak… Kesinlikle bilmiyorum. Şunun bunun adaylığından söz edildiğine göre, zahir, Genel Başkan seçecekler. Delegeler mi seçecekler, delegeler kaç kişiler… Kesinlikle bilmiyorum.

Benim,  beni taş gibi sıksanız da, ağzımdan, benzeri sorularınıza verecek cevabım hep ‘Hayır’ olacak.

‘Ben’ demeye dahi dilim varmayacak ölçüde, ömrümün kırk senesini verdiğim bir hareket üzerine söz söylemem, benlik davamdan çok çok ötelerde seyreden, kemikleşmiş bir refleksten başka bir şey değildir. ‘Kemikleşmiş’ derken, ne bir hantallık(atalet) ne de bir takım takıntılar aklınıza gelsin. Benim davam, kemik kadar sert, bir kehribar kadar işlemeye elverişli, en canlı, terütaze bir  ten gibi hayat dolu, hayatla beraber; Ruhu, soluğu..uzak uzak iklimlerde vücut bulmuş, sonsuza dek yaşayacak bir evladiyelik miras. Ben ve bendeki ruh, yaşayan, gelişen, çiçek açan, meyve veren, ölümlü her şeyden ari, uhrevi bir hayat manzumesi;  Öyle bir ruh-beden uyuşması ki, her türlü hastalığa ve zararlılara karşı dirençli, yıldırımlara, tipilere aldırmayan bir güç tezahürü.

 Allahlık bir dava ve ilahi bir cevher; Ziyalı, çıralı, fokur fokur; Bir yandan abı hayat, nurlu kevser ırmakları; Öbür taraftan, Tanrı’nın kılıçları, gazapları..Tanrı’nın soylu askerleri…. Alemin düzen kurucuları, aleme nizam, intizam getirecek soylu milletin piyonerleri(öncüleri). Allah’ın, meleklerine secde ettirdiği, manâda ve bedende gerçek insan. Ahlâki Muhammedi’ nin, devlet, nizam, intizam diyen Tanrıkut Mete’nin, devlet-millet diyen Bilge Kağan’ın, Kültiğin’in, adalet adalet diyen Hz. Ömer’in, dünyanın en büyük belagerdan’ı Hz. Hüseyin Efendimizin, Allahın Arslanı Hz. Ali’nin… Anadolu toprağını sevgiyle, saygıyla, aşkla yoğurmuş Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Mevlana, Yunus Emre…’nin… Elest Meclisinde, Yüce Allahın, ruhlarımıza hitaben sorduğu soru ve akabinde, iki cihan serveri Hz. Muhammed’in cevabı ve Ulu Tanrı’nın ‘Sen olmasaydın Habibim, sen olmasaydın!..’cevabındaki gerçekliğin, belki milyonlarca yıl sonra, kut verdiği bir milletin kurtuluşuna vesile ettiği, yaradanın arzusuna mazhar olmuş Mustafa Kemal Atatürk ve değerli dava ve silah arkadaşlarının(Ezan susmasın,  fezalardan silinmesin yadı Mevla’nın..) …(dünyada bütün kağıtların alamayacağı sayıda isimli-isimsiz kahramanlarımızın, aksakallarımızın, bilge kişilerimizin, alicenap milletimizin,  şehitlerimizin..) öz, esans ve cevherleriyle yoğrulmuş ülkücüler, bu milletin öz evlatları, gönüllüler, alperenler, yılkı atları, yerine göre üvey çocukları, kadir-kıymet bilip de, kadri, kıymeti bilinmeyen çocukları, bu garip milletin, apoletsiz generalleri, rütbesiz askerleri, billur gibi saf yürekleri…

 Daha ne diyeyim be? Ülkücü dediğiniz kişi/kişiler bunlar değil mi? Yanlış mı söylüyorum? Ben, yanlış mı öğrenmişim?

 Bu yazdıklarımın aksini iddia edebilecek ‘Göğsü kıllı’ birisi varsa, çıksın söylesin!

 Nedir bu zillet? Bu başıbozukluk, ümitsizlik, mezbelelik nedir? Ben, kimlerin arasındayım? Dün, en kötü şartlar altında, en namusait ortamlarda, kıtlıklarda, yoksulluklarda… gözünü kırpmadan ölüme atılan kahramanlar, bir numara idiler; Bütün dünyanın gözleri, onların üzerlerindeydi. Dün hep, zirvelerde idik, en soylu en asil gönderlerde idik. Bizi hesaba almayan hiç bir hareket yoktu.

 Bir değerli kardeşimiz(Burçin Öner), bacımız, birçoklarına göre ‘yeni yetme’miz sormuş:’ Bize ne oldu böyle?’ diye. Sahi, bize ne oldu, neler oldu? Ben de, dağdaki çobanla başlayıp, profesörünüze kadar, hepinize soruyorum: ‘Bize ne oldu da böyle, her tarafa savrulduk gittik?

Basit cevablar istemiyorum, yasak savar gibi, ölçüsüz, mantıksız… Şahıslara endekslemeden, ölümlülerle uğraşmadan, gözlerinizi, ölümsüzlüklere dikerek, titreyerek, sarsılarak, Allah korkusuyla irkilerek, elleriniz vicdanlarınızda… Gözlerimin içine baka baka, samimi itiraflarınızı bekliyorum.  Hiçbirinize, samimiyet testi uygulamayacağım. Siz, kendinizi bilirsiniz; Suçlarınızı, günahlarınızı, sevaplarınızı… Sözüm, davalarını, bir bakirenin bekaretini koruduğu gibi koruyan dava adamlarına… Şahsi hırs ve menfaatlerini her şeylerin üstünde tutan, sahte ve hastalıklı, bencil soytarılara değil. Aslında, sizler, onları da tanıyorsunuz.

 Geçen seçimlerden bu yana, Genel Başkanlığa adaylığını açıklayanları duydum, gördüm. Mevcut teamüllere, adabı muaşerete, Ahlaki Muhammedi’ye aykırı görmediğim adaylara, fırsat buldukça, yazılarının altına ‘Hayırlı uğurlu olsun, yolunuz açık olsun..’ türünden yorumlar yazdım.

 Başka ne diyebilirim ki? Bizim camiada, Genel Başkanlığa aday olmak, haktır ve hukuka uygundur. 

Bir taraftan da, birileri çıkıp ‘Vay, sen utanmıyor musun, nasıl aday olursun? türünden zırvalar yayınladılar; Güya, mevcut Genel Başkanımızı destekliyorlardı.  Eksik olsun öyle destek. Faydasından çok zararı var.

 Şu anda görevde olan ve görevine legal olarak başlayan bir Genel Başkanımız var. Aldığımız terbiye ve mevcut teamüller, O’nun Genel Başkan olarak sayılması ve sahiplenilmesidir. Burada, ‘biat etmek, yağcılık yapmak…..vs.’ söz konusu değildir. Genel Başkanımız, bir siyasi şahsiyettir; Temsil ettiği bir siyasi parti ve o partinin yönetim organları mevcuttur. Her şey, yasalar doğrultusunda cereyan etmektedir.

 Kamuoyunun yakından takip ettiği bir takım zevat, şahsi hırs ve bencilliklerini hep ön planda tutarak, belden aşağı vurmayı marifet olarak görerek, muhalif olsun da kim olursa olsun mantığıyla, hepimize büyük zararlar verdiler, işi ayağa düşürdüler… İşi öyle bir boyuta indirgediler ki  ‘ Sokaktan herhangi birisini de getirsek, Bahçeli’den daha iyi olur..’ düşüncesini, kitleler üzerinde hakim kılmaya çalıştılar.

Akil Adamlar statüsünde görülen ve gerçekten de kendilerini yetiştirmiş kardeşlerimizden bazıları da, kendi değerleriyle ve ağırlıklarıyla örtüşmeyecek kulvarlarda, güya mücadele veriyorlar; Halbuki, onlardan beklenilen bu değil.  Arkalarından gelen gençlere idol olabilecek, bu tür insanlarımızın artık silkinip, asli vazifelerine dönmeleri gerekiyor.

 1969 yıllarından bugüne kadar gelen bu aksiyonun, bir takım zevata göre yegane sorunu, Sayın Bahçeli değildir. Sayın Bahçeli’yi, şahsiyeti ile, yaşayışı ile, insanlığı ile, milliyetçiliği ile, ülkücülüğü ile.. eleştirebilecek, elimizde bir tek bilgi, belge mevcut değildir.  Sayın Bahçeli, şu an itibarı ile, siyasi bir figürdur, partimizin Genel Başkanıdır. ‘Bahçeli Eleştirme Krizi’ geçiren birileri varsa ki var ve bu eleştiriler de artık kabak tadı verdi; Buyursunlar, partinin siyasetini, çeşitli meselelerdeki yaklaşımlarını sorgulasınlar ve eleştirilerini de edep seviyesinde, ciddiyet içerisinde yapsınlar ki bizler de, ciddi ciddi dinleyelim. Aksi takdirde, bayağılığın, kepazeliğin ve pespayeliğin… çamur deryasında kaybolup gideceklerdir.

 Milliyetçi Hareket’in, ülkücülüğün sorunları, ölümlü şahsiyetlerle yorumlanamayacak derecede ağırdır, muazzam boyutlara ulaşmış durumdadır.

 Kimisi ‘Ülkücülük diye bir şey mi varmış’ demiş, kimisi ‘Biz birbirimizi hiç sevmemişiz’ demiş, bir başkası ‘Eleştiren bizden değildir’ demiş, bir diğeri ‘Bazı ülkücüleri kullandılar’ demiş…

 Halâ ‘Anasının kuzusu’ türünden evlilerimiz var ki, yeni gelinin pişirdiği kuru fasulyeyi, ‘Annem daha iyi pişirirdi’ diye yemek istemiyorlar; Halâ, Taşmedreselerde talim edip, döne döne okuyanlar var; halâ, kapanmamış yaralarını yalaya yalaya kanatanlar var; Halâ nostaljik takılanlar var; Halâ, okla mızrakla atına binip Turan turuna çıkanlar var; Haklı-haksız, sıkıştıkları her dakika, gögüslerini yumruklayarak ‘Ben, bilmem kaç sene, 12 Eylül Hapishanelerinde çile çektim’ deyip, bitmez tükenmez 12 Eylül kredisinden harcayanlar var; Ninni söyleyenler, ağıt yakmaya devam edenler…Tek tük de olsa, hin oğlu hinler var.

Bu ve benzeri haleti ruhiyelerle,  bozgun havasında, sahte kurtların oluşturduğu puslu havalarda,  üzerimizdeki, milyarlarca voltluk gerilim ve elektrik yüklü bulutlarla, ellerini havaya açmış, orada burada görünen bir kaç aksakalın rahmet dualarıyla, belki bir kaç aklıselim ile… kurultaya gidiyoruz. Hayırlı uğurlu olur inşallah.

 Şair demiş:’En çetini bir bu gün, bir de yarın’.

 Ne fırtınadan önce sessizlik istiyorum,  ne de fırtınaya hazırlıksız yakalanmak.

 Bütün bu keşmekeşe, kafa karışıklıklarına, ifrat sınırlarını çoktan aşan ve bindiğimiz dalları kesecek kadar kör, insafsız ve düşüncesiz boyutlara ulaşmış ‘istemezük’ naralarına bir son verebilmek için, aklından adaylık geçen ne kadar kardeşimiz varsa hepsini, herif/hanım gibi ortaya çıkıp, deklarasyonlarını yayınlamaya ve adaylıklarını ilan etmeye çağırıyorum.

 Proğramlarını, sırf mevcut yönetimi eleştirmeye dayandıranların, bizlerden görebilecekleri hiç bir kabul yoktur. Kimse kimseyi kandırmasın, herkes, dağarcığında neyi varsa, buyursun döksün.

 Kasaba politikaları ile iştigal edenler, kendisini modern bir fert olarak madde ve manada yetiştirmemiş olanlar, kitle ile iletişim kuramayanlar, şarlatanlar, dünyadan bihaberler, ülkücüleri tanımayanlar, göbekleri başka iklimlere bağlı olanlar, hür iradeleriyle ve akıllarıyla hareket edemeyenler… aday olamazlar. Devir, boş laf etme devri değildir artık. Hamasi nutuklara da karnımız tok.

 Manifestolarını yayınlayıp Genel Başkan Adayı olan kardeşlerimize:
Otuz puanlık bir soru:
Değerli bacımızın(Burçin Öner) sorduğu soruyu, ben de Genel Başkan namzetlerine soruyorum: ‘Bize ne oldu böyle?’ diyorum ve hem cevabını hem de, sorunlarımızın çarelerini istiyorum onlardan.

 Kırk puanlık ikinci soru:
Farzedelim, on kadar değerli insanımız aday oldular ve birlikte çalışacakları arkadaşlarını belirlediler. Her bir adayımızın listesinde, yurt sathında hiç birimizin hayır diyemeyeceği evsafta, kendisini her halukarda ispatlamış kardeşlerimiz var.

 Diyelim, on adayımız arasından dört kişi, delegemizden aldıkları oylarla, diğerlerinden  açık ara sıyrıldılar; Birinci yüzde 30, ikinci yüzde 27, üçüncü yüzde 23 ve dördüncü de yüzde 15 aldı. Kimse çoğunluğu sağlayamadı ve ikinci turda, ilk ikiye girenler tekrar seçime girecekler ve Genel başkanlık, birisinin üzerinde kalacak. Genel teamüllere göre, diyelim ki, yüzde otuz oy alan kişi seçildi. Sorularım geliyor:

–  İlk dörde beşe girmiş ve camianın yüzde altmışından çoğunun teveccühünü kazanmış ama bir numara olamamış değerli adaylarımızın ve listelerindeki değerlerin durumu ne olacak? Kardeş mi, ülküdaş mı, hain mi? Ya bunların destekçileri?

–  İlk dörde beşe giren ve seçimi kazanamayan ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinciyi ve bunların listelerinde yer almış, hiç vazgeçemeyeceğimiz bir kaç üst düzey kişiyi, Genel Merkeze alacak mısınız? Size karşı yarışan adayları, yardımcılığınıza getirir misiniz?

 Otuz puanlık son soru:
Palavraya, hamasete, kem küme gerek yok. Türk Milletinin bekasına ve dünyadaki bugünü ve yarını üzerine vizyonunuz nedir? Bana öyle bir şeyler söyleyin ve beni inandırın ki, gözlerim çakmak çakmak açılsın…

 Haydi! Çıkın meydanlara! İlk evvela doğru Başbuğ Alparslan Türkeş’in ve Mustafa Kemal Atatürk’ün istirahatgahlarına. Ardından, mevcut Genel Başkanımızın huzuruna. Sonra gidin Ülkü Ocakları Genel Merkezine.

 Sizin gibi aday olmuş diğer kardeşlerinizin de ziyaretlerini karşılıklı olarak sakın ihmal etmeyesiniz.

 Aile fertlerinizle, yakınlarınızla helalleşip düşün Anadolu yollarına. Gidebileceğiniz en ücra köşelere varın, manifestolarınızı açıklayınız.

 Ola ki, aynı anda, bir şehirde, iki veya üç aday bir araya geldiniz. Sizler, ayrı ayrı partilerin değil, sadece MHP’in insanlarısınız; El ele, omuz omuza çıkın ülküdaşlarınızın karşısına. Rivallerinizi sadece proje ve vizyon açısından eleştiriniz, şahsiyetler üzerinden gitmeyiniz; Size de bize de faydası olmaz.

 Birlik ve beraberliği sağlamaya, kardeşliği tesis etmeye, gözlerde ve gönüllerde heyecan dalgaları estirmeye en elverişli görüneniz,  muhakkak seçilecektir.

 Hakem düdüğünü çalıp da seçildiğinizi öğrendiğiniz anda, ilk yapacağınız şey, diğer aday kardeşlerinizi kucaklamak, ardından da, ülküdaşlarınızın arasına dalıp, hemen hemen herkesle göz irtibatı kurup aralarında dolaşacaksınız; Oluşan o muhabbeti, o coşkuyu, ruhunuzun derinliklerine kadar çekeceksiniz ve… Hareketi başlatacaksınız.

 Genel Merkezde, Genel Başkanlık görevini teslim almaya gittiğinizde de, eğer yeni iseniz, sizden önceki Genel Başkanımızı, kesinlikle koltuğundan kaldırmayacaksınız, yer verse de oturmayacaksınız; Ta ki, kendileri gidinceye kadar. Yaşça sizden büyükse de, muhakkak elini öpeceksiniz.

 Haydi bakalım. Yukarıdaki kategorilere uyan bütün adaylarımızı şimdiden tebrik ediyor, başarılar diliyor ve inşallah, hep beraber kazanacağız diyorum. Yolları açık olsun. Seçimleri de, Türk Milletine hayırlı uğurlu olsun!  
 Unutmayınız! Ülkücüler aptal değildirler. Gözlerimiz üzerlerinizdedir..

 Kopenhag, 25 Mayıs 2012

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!