Ocak ayı başında bazı dernek, vakıf ve sendika gibi kuruluşlara konferanslar vermek ve söyleşilerde bulunmak için memleketime gittim. Ülkemizin maalesef sürüklenmekte olduğu büyük felaket ile ilgili izlenimlerimi ve değerlendirmelerimi merak edecek üç beş “eski arkadaşa” sunmak istiyorum. Filmin sonuna kadar “dur bakali ne olicak?” tavrını değiştirmeyeceği kesin olan hiçbir riski olmayan işlerde bile etliye sütlüye karışmayan, suya sabuna dokunmamayı ilke edinmiş seçkin Harbiyeliler grup üyelerini elbette tenzih ediyorum. Onların keyiflerini kaçırdığım için verdiğim rahatsızlıktan özür diliyorum. Lütfen bu satırlardan sonrasını okumasınlar. Vakitleri boşa gider.
İş artık süratle düğüm noktasına doğru ilerliyor. Gözlemlerimde yanılmıyorsam Kalaşnikoflu sırtlan sürülerinin karşısına Etrak’in sopayla ve nacakla çıkmaktan başka çaresi kalmadığı anlaşılıyor. En aşağıdaki Türkler bu acı hakikati gördüğüm kadarıyla kabul etti, edecek noktasında. Geçen Ekim ayında örgütün silahlı saldırılarını sivil halk püskürttü ve unutulmayacak bir ders verdi. Organizasyonsuz ve plansız anlık gelişen dipten gelen dalga hemen her siyasi görüşten halkta herkese moral ve maneviyat bahşetmiş. Sanıyorum yakın bir zaman içinde yukarıdaki işaret edeceğimiz seçenek tartışılmaz hale gelip orta sınıflarca da paylaşılacak. Yüksek makamların ve üst sınıfların aman dikkat edin tavsiyeleri hiçbir işe yaramayacak etkisiz beyhude laflar haline gelecek.
Fikrimi sorarsınız kalaşnikofa sopayla, taşla mukavemet birkaç haftada dengeyi sağlayacak ve yine kısa bir süre sonra malum sınırlı bölge hariç ihanet fiziki olarak yok edilecektir. Bu durum ülkeden fiilen koparılmış vilayetlerimizdeki örgüt hâkimiyetini sarsacak ve bin yıllık topraklarımızın yeniden kurtarılmalarını sağlayacaktır. Ve Kürtlerimizle kardeşliğimiz sarsılmayacak şekilde yeniden tesis edilecektir.
Dipten gelen dalganın şimdilik planlayıcısı ve yönlendiricisi bir organizasyonu yoktur. Bu boşluk azgın vahşilerin kabul edilemeyecek doymaz talep, tecavüz, küfür ve hakaretleri ile doldurulacaktır. Yani bütün Türklerin örgütsüzlüğü ve yılların ihmalini galiba tarihi düşmanlarımız namına iş gören sırtlan sürülerinin ağır tahrikleri telafi edecektir.
Kısaca vaziyet kendilerine daha 1914’te özerk bir Ermenistan verilmiş olan Taşnakların doyumsuzluğu yüzünden Ermenilerin Anadolu’dan silinmeleri ile 30 sene önce Boşnaklığı fiilen bitirmiş olan Sırpların işi bir an önce tamamlama işgüzarlığının Boşnaklarımızı 200 bin şehit verme pahasına yokluktan kurtarmaları noktasına hızla gidiyor. Milli Mücadelenin muzaffer generallerinin işin başında "Askerliği bırakalım, çiftlik alalım. Sen Kâzım Ağa ol, ben İsmet Ağa olayım " düşkünlüğünden dirayetli liderimiz Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında yerlerini almalarını bile geniş anlamda azgın azınlıklarımızın ve onların hamisi işgalcilerin hakaret, küfür ve aşağılamalarına borçluyuz. Elbette harp yorgunu subaylarımızın harekete geçişini de geniş anlamda hain düşmanlarımıza borçluyuz. Halen hayatta olduğunu sandığım eski komutanlardan Halil İbrahim Türkgenci Paşa’nın çeyrek yüzyıl önce Kıbrıs mücadele tarihimizle ilgili "Makaryos nur içinde yatsın…" ifadelerini de düşmanlarımızın şirretliklerinin bize hayat iksiri olduğunun bir ifadesi olarak anmalıyım.
Selam, saygı ve muhabbetle