Zafer Partisi Milli Güvenlikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Fikret Bayır, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Pençe Kılıç Hava Harekatı’nı değerlendir. Fikret Bayır, Erdoğan’ın harekatı önceden bildirmesini eleştirdi. Fikret Bayır, “Erdoğan, Afrin’e yapılan harekât ile partisindeki metal yorgunluğunun atıldığını dile getiriyor. Kahraman Mehmetçiğin kanı ve canı pahasına yaptığı bir askerî harekât ile iç siyaset ve partisi arasında bağ kurmaya cüret edebiliyor.” dedi.
Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Kasım 2022 tarihinde, halkımıza ve güvenlik güçlerimize yönelik terör saldırılarını bertaraf etmek, hudut güvenliğini sağlamak ve terörü kaynağında yok etmek maksadıyla; Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde bulunan ve teröristler tarafından ülkemize saldırılarda üs olarak kullanılan bölgelere PENÇE KILIÇ HAVA HAREKÂTI icra etmiştir. Hava Kuvvetlerimiz ve Silahlı İnsansız Hava Araçları ile hedef alınan bölgeler yansıda görünmektedir.
Bu operasyonla, Türk Silahlı Kuvvetleri aynı anda Irak ve Suriye kuzeyi bölgelerini hedef almıştır. Zafer Partisi olarak, bu harekatın BM Antlaşmasının 51. Maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız doğrultusunda yapıldığını, haklılığını, meşruluğunu ve gerekliliğini teyit ederiz.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekata katılan kahraman askerlerine takdir ve minnetlerimizi iletiriz. Bununla birlikte, TSK.nin görev aldığı bu operasyonlara dair ilave görüşlerimizi de açıklamak için huzurunuzdayız.
Bundan beş yıl önce, 24 Haziran 2018 seçimlerine gidilen süreçte, AKP ve onun lideri Erdoğan, partisindeki hareketsizliği, isteksizliği ve bıkkınlığı “metal yorgunluğuna” benzetmişti.
O tarihte, Partisinin Samsun Kongresinde bakın ne diyor Erdoğan:
Erdoğan, Afrin’e yapılan harekât ile partisindeki metal yorgunluğunun atıldığını dile getiriyor. Kahraman Mehmetçiğin kanı ve canı pahasına yaptığı bir askerî harekât ile iç siyaset ve partisi arasında bağ kurmaya cüret edebiliyor.
Balkan Harbi, askerin siyasete alet edilmesinin acı örnekleriyle doludur. Cumhuriyetimizin kurucu değerlerinden biri, kışlaya siyasetin sokulmamasıdır. Şimdi yeniden bir seçim sürecinin içindeyiz.
Erdoğan yine kürsüden “Bir gece ansızın” naraları atmaya başladı.
Etrafındaki danışmanlar söyleyemiyorsa, biz buradan uyaralım: Beyefendi, askeri harekatlar gizlilik içinde plânlanır ve gizlilik içinde başlar.
İç siyasette sükse yapacağım diye askerî harekâtları vaktinden önce ifşa ederseniz, karşı tarafa hazırlıklarını pekiştirme olanağı verirsiniz. Bunun bedelini alanda askerimiz canıyla, kanıyla öder! Askerlik mesleğinin kurallarına uyun ve susun artık! Aksi halde ellerinizde Mehmetçiğin kanı ile siyaset yaparsınız!
TSK’leri, Suriye kuzeyine çeşitli askerî harekâtlar icra etmiştir. Bu harekatların siyasi amacı, Irak kuzeyi ve Suriye kuzeyinde, Akdeniz’e erişimi olan bir terör koridoru devletçiğinin oluşmasını önlemektir. Irak kuzeyinde, Mayıs 2019’dan bu yana kesintisiz olarak, Pençe-Kilit operasyonları icra edilmektedir.
Bu operasyonlar ile alanda 40 kadar askeri üs bölgesi oluşturularak, Türk askeri varlığı sürekli hale gelmiştir. Pençe-Kilit operasyonları ile PKK’nın Zap, Metina, Avaşin, Basyan gibi üslenme bölgelerini kullanmasını engellemek ve Türkiye’ye yönelik, saldırı girişimlerini önlemek amaçlanmaktadır.
Buna ilave olarak, alandaki geçiş yollarının kontrolü ile Kandil-Sincar bağlantısının kesilmesi ve daha da önemlisi, Irak’tan Suriye’ye geçişler engellenmeye çalışılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’taki askeri varlığı, başta Irak hükümeti ve İran’ın tepkisini çekmekle birlikte, meşru müdafaa hakkı çerçevesinde, önleyici başarılı bir operasyon olarak görülmektedir.
Bununla birlikte, bu bölgedeki operasyonların sadece “alan kontrolü” ile kısıtlı kalmayıp, terör örgütünün sözde lider kadrosunun hedeflenmesi ile devam etmesi gerekmektedir.
Gelişmiş hedef tespit ve istihbarat yeteneklerimiz ve SİHA/ Hv. Kuvvetleri ya da Özel Kuvvetler gibi taarruz vasıtalarımız dikkate alındığında, terör örgütünün sözde tepe yönetiminin etkisiz hale getirilmesi imkân dahilindedir. Durum böyleyken, AKP hükümetinin bugüne kadar bu konuda bir adım atmamış olması manidardır.
Suriye bölgesine gelince;
Panodaki haritada görüldüğü gibi, Suriye kuzeyinde çeşitli bölgelerde TSK’nın kontrol ettiği alanlar vardır.
Fırat nehri batısında Münbiç ve Tel Rıfat bölgesi kontrol altına alınamamış ve terör örgütü PKK/YPG’nin kontrolü altındadır.
Bu bölgede daha güneyde İdlib’te Türk askeri varlığı vardır ama bu bölge Selefi Cihatçı örgütlerin adeta cirit attığı karmaşık bir yapıdadır. İdlib, Astana Sürecini oluşturan ülkeler arasında tartışmalı konumu ile başlı başına bir güvenlik sorunudur.
Panodaki haritada Fırat nehri doğusundaki güvenlik resmi yansıtılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Tel Abyad ile Resulayn arasındaki bölgede M4 karayoluna kadar olan yaklaşık 32 km.lik bir bölgede kontrol tesis etmiştir.
Resulayn doğusundan Malikiye ve Tel Abyad’dan Cerablusa kadar olan sahada Türk askeri varlığı bulunmamaktadır. Bu bölgede, 10 km derinlikteki ince bir şeritte, Türk-Rus müşterek devriyesi icra edilmektedir.
Suriye’de oluşan bu taktik resmin iki önemli sonucu vardır:
- Suriye’de kontrol altında tutulan alanlar ve devriye bölgeleri, sınır güvenliği bakımından son derece yetersizdir. Sınırlar kevgire dönmüş, ülkemiz sığınmacı ve kaçak cenneti haline gelmiştir. Mersin polisevi saldırısı ve İstiklal caddesi eylemi, bu olumsuz tabloyu doğrulamaktadır.
- İkinci olarak, TSK’nın Suriye’deki askeri varlığı ve konumu, Akdeniz bağlantılı bir terör koridor devletini önlemek konusunda da yetersizdir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, önümüzdeki günlerde yapacağı söylenen kara harekatının iki bölgeye odaklanacağı değerlendirilmektedir. Bu bölgeler, muhtemelen, Fırat nehri batısında Tel Rıfat ve Münbiç; doğuda ise Ayn-el Arab bölgeleri olacaktır. Bu konu, medyada da sıklıkla dile getirilmektedir.
Muhtemel bir harekatta, bu bölgeler kontrol altına alınsa bile artık Türkiye’nin güvenliğine yeterli katkıyı sağlayamayacaktır. Çünkü mevcut AKP hükümetinde, sınır güvenliği konusunda siyasi bir irade yoktur. Hatta tersine “açık kapı politikası” ile ülkemiz Dünyanın kaçak toplama kampına dönüştürülmüştür.
Kaçak ve sığınmacılar ile birlikte memleketimize giren terör unsurları, her geçen gün artan bir risk oluşturmakta ve memleketimizin sokaklarında maalesef yeniden bombalar patlamaktadır. Diğer yanda; İdlib’de oluşan çoklu terör yapılanması bu bölgenin adeta PEŞAVER’leşmesine neden olmuştur.
İdlib’teki bu terör yapılanması, Türkiye için başlı başına bir güvenlik sorunudur. Benzer şekilde, Suriye kuzeyinde sınıra yakın bölgelerde inşa edilen briket evlerle oluşacak yerleşim yerlerinin kontrolünün Özgür Suriye Ordusuna bırakılması, yeni Peşaverler oluşmasına neden olmaktadır.
AKP’nin izlediği siyaset ve attığı adımlar, Türkiye için güvenlik sağlamak bir yana, yeni tehdit alanları oluşmasına neden olmaktadır. Denebilir ki; 20 yıllık AKP hükümetlerinin en başarısız olduğu alanların başında “ulusal güvenlik siyaseti” gelmektedir.
AKP ve onun lideri “BİR GECE ANSIZIN” hikayeleri ile halkımızı daha fazla aldatmaya kalkışmasın. Taktik ölçekte yapılan bu askeri harekatlar, bu bölgede artık çok büyümüş olan güvenlik sorununu çözmekten çok uzaktır. Çünkü Bir yanda TSK ile taktik derinlikte alan kontrolü yapılmaya çalışırken, diğer yanda ÖSO ve HTŞ ile Suriye kuzeyi bölgesi teröre yataklık yapan karışık bir yapıya dönüşmüştür.
Durum böyleyken;
Hava sahası kullanım izni nedeniyle önceden ifşa olan hava harekatları ile veya taktik saha kontrolünü amaçlayan kara harekatları ile bu bölgede artık güvenlik sağlanamaz!
Çözüm için millî bir politika ve siyasi kararlılık gerekmektedir. Zafer Partisi, Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak millî tedbirleri alabilecek yegâne partidir.
Buna göre; biri politik, diğeri askeri stratejik olmak üzere, birbiriyle uyum içinde izlenmesi gereken bir çözüm yolu vardır:
- İlk olarak, Suriye ile hemen diplomatik ve siyasi iletişime geçilmelidir. Bu girişimin asıl amacı, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ülkesi üzerinde devlet hakimiyetinin yeniden kurulmasına destek olunmasıdır. Terör koridorunu gerçek manada önleyecek siyasi ve pratik çözüm budur.
Suriye ile oluşturulacak yeni diyalog ve iş birliği süreci, muhakkak “Adana Mutabakatı” düzleminde oluşturulmalı ve teröre karşı ortak ve samimi bir mücadele başlatılmalıdır.
- Bu kapsamda ve ikinci olarak, tercihen Suriye ile ortak veya tek olarak, Suriye’de geniş kapsamlı bir askerî harekât icra edilmelidir. Bu harekatın amacı, M4 karayolu kuzeyini kontrol etmek gibi bir “bölge kontrolü” olmamalıdır.
- Bunun yerine doğrudan PYD/YPG askeri varlığı hedeflenmelidir.
- Irak ve Suriye kuzeyinde inşasına gayret edilen terör koridoru yapısının silahlı kuvveti olarak ABD tarafından kurulan, eğitilen, donatılan ve yaklaşık 130bin mevcutlu bu yapının hedef alınması ve yok edilmesi kaçınılmaz bir askeri ve güvenlik gereksinimidir.
- Bu amaçla, devletin tüm güç unsurlarının, başta diplomatik faaliyetler olmak üzere, bu alana yönlendirilmesi, bu alandaki terör gruplarının tecrit edilmesi ve müteakiben askerî harekât düzenlenmesi, sadece Türkiye değil, bölge güvenliği için temel adımdır.