Hemen her Allah’ın günü bir ya da birkaç kişi mağdur olduğunu söyleyerek bize mektup ya da SMS gönderiyor. FETÖ’yle ya da başka bir şer örgütle hiçbir alakalarının olmadığını, buna karşın görevlerinden atıldıklarını söylüyor. Mağdur olduğu iddiasıyla ihraç edilenlerin yaptıkları başvurulardan ‘kararnameyle ihraç edildiğinizden yapılacak bir şey yoktur’ türünden cevap alıyorlar. Mağdurların çoğu başvurularına cevap dahi verilmediğini söylüyor.
Durum kriminal olmaktan çıkmış sosyolojik bir boyut kazanmıştır.
Bakan Soylu’dan beklenen cevap!
1970 doğumlu Dursun Yavuz adlı polis memuru şu mesajı atmış. “Ardahan ilinde 152154 sicil numarasıyla 24 yıldır polis memuru olarak çalışırken FETÖ örgütü ile alakam, iltisakım ya da irtibatım olduğu gerekçesiyle 670 sayılı KHK ile ihraç edildim. Yasal olarak müracaat edilmesi gereken bütün kurumlara müracaat etmeme rağmen altı aydır “suçun şudur” diyen hiçbir bilgi tarafıma verilmemiştir. Ben vatan haini değilim aksine en uç noktada vatanperver bir kişiyim. Görevden atılmamdan daha çok üstü kapalı bir biçimde anlıma vurulan hainlik damgası beni rahatsız etmektedir. İnsanların içine çıkamıyorum. Hakkımda araştırma yapılıp suçlu isem en ağır ceza ile cezalandırılmamı değilsem onur ve görevimin iadesini istiyorum”.
Bu ve benzeri birçok görevine son verilen TC vatandaşının gerçekten FETÖ’yle ilgisi yok ve suçsuzsa bu insanların vebali altından kim kalkabilecektir? Yoksa ‘birileri bizi aldatmış’ diyerek sorumluluğu bürokrasiye kesilecek?
Bakan Süleyman Soylu’ya bu noktada büyük görev düşüyor. Mağdur olduğunu söyleyen bu vatan evlatlarının çığlıklarını duyması gerekiyor. Çünkü gecikmiş adalet adalet değildir, Hz. Ali de “devletin dini adalettir” der. Sayın Bakanın Dursun Yavuz ve onun gibi canhıraş bir biçimde haksızlığa uğradığını söyleyenlerle ilgili derhal harekete geçmesini kamuoyu bekliyor!
FETÖ’cü unsurlara ne gerekiyorsa yapılsın yapılacaktır. Ancak bu CIA uzantısı sefillerle ilişkisi olmayanları da FETÖ torbasından derhal çıkarmak gerekir.
Akademisyen atmak!
Bir Çinli bilge, “bir yıl içinde ürün almak istiyorsun tahıl ek, on yıl içinde meyve almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıl içinde sonuç almak istiyorsan insan eğit” der. Akademisyenlik uzun vadeli, çok sıkıntılı süreçleri olan bir meslektir. Akademisyen yetiştirmek için devlet uzun yıllar yatırım yapmak zorundadır. Onu üniversiteden atmak uzun yıllar yetişmesi için yaptığı yatırımın sokağa atılması demektir.
Hemen her darbe döneminde haklı ya da haksız iktidarlar akademisyenlere döner. Listeler hazırlanır ve binlerce akademisyenin Üniversiteyle ilişkisi kesilir.
Son olarak yayınlanan Kanun Hükmündeki Kararname yine kitlesel olarak akademisyen üniversitelerden uzaklaştırıldı. Üstelik Üniversitelerinden atılan bu akademisyenlerin başka bir kamu kurumunda çalışması da yasaklandı.
Eleştiriye kapalı iktidarlar!
YÖK kovulan akademisyenlerle ilgili olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE) ile Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun hazırlayacağı ‘Türkiye’ raporlarındaki eleştirileri hafifletmek için 685 sayılı KHK ile ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’ kurulacağını açıkladı. Görevden atılan akademisyenlerin bu komisyona başvurması gerektiği söyleniyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de iktidarlar, düşünen, itiraz eden ve fikir üreten evcil olmayan insanları sevmez. Teröre yataklık ve destek olanlar için gereken yapılmalıdır. Bunun dışında akademisyenlere dokunmak cinayet derecesinde yanlıştır.
Üniversitelerin ülkenin devasa sorunları karşısında seslerinin kısılması, üniversite öğretim üyelerinin iç ve dış politikada iktidarın verdiği kararların onay makamı haline getirmiştir. Bu durum önüne gelen herkesin hemen her konuda AKP iktidarını aldatmasına ya da yanıltmasına neden olmuştur.
Eleştiriye kendilerini kapatanlar eleştirilecek hale gelirler.