FETÖ Başkanlık Federasyon VI

 

ÖRNEKLERLE ANALİZ II

ABD ye giden bir öğrenci ülkücü henüz yeni geldiği bir dönemde bir fetöcü Cuma namazını kilisede kıldıklarını, onun da kılabileceğini söyler. Arkadaşımız kilisede namaz kılmanın caiz olmadığını bunu neye dayanarak yaptıklarını sorduğunda aldığı cevap “abiler hocaefendiye sormuşlar” olur. Yani fıkhi bir delil yoktur, abiler ve hocaefendi yeterlidir. Tabii arkadaşımız fıkhi olarak kilisede namaz kılınamayacağını anlatır. Bu konuda temel fıkıh kitaplarımızdan Redd-ül –muhtar’dan örnek verir:

“Kilisede namaz kılınmaz ve Kur’an-ı kerim okunmaz; çünkü kilisede, şeytanlar toplanır. Kilise putlardan temizlenirse, namaz kılmak caiz olur. “  Kandırılanlar olabilir, ancak ilmihal bilgisi olanı kandırmak hiç de kolay değildir.

Tanıdığımız bir fetöcü kaymakam makam arabasıyla giderken aynı zamanda arka koltukta oturarak vakit  namazlarını kılıyormuş. Neye dayanarak, hangi fıkhi delile dayanarak giden bir takside oturarak namaz kıldığı sorusuna da aynı kaymakam, abilere sordum diye cevap vermiştir. Yani fıkhi delil yok, bir tek kaynak vardır. Gemide, uçakta zaruret halinde oturarak kılmanın caiz olduğuna dair fetvalar vardır, fakat hareket halindeki bir takside, üstelik sürekli olarak oturarak namaz kılmak caiz değildir. İşte ilmihal, ilmihal!

Bu örgütün üyelerinde “Bunlar Müslümandır, kırmızı çizgileri vardır, onlara dokunmamalıyız” dedirten bir duruşa rastlanılmaz. Bugün dediklerinin, yaptıklarının ertesi günü çok rahat tersini söyler ve yaparlar. İki bin sekiz yılında federasyonun Türk Milleti ve devleti için ne kadar zararlı olduğu konuşulurken fetöcü  bir kaymakam “federasyon yetmez, konfederasyon istiyorum” diyebilmiş, on yedi yirmi beş Aralık’tan sonra da” ülke bölünüyor” diye feryat edebilmiştir. Nasıl şaşılacak bir omurgadır! Nasıl şaşılacak bir ilkeli duruştur!

Örgüt mensupları, Fetullah Gülen’in “beklenen kutsal kişi” “Mehdi” olduğuna inanırlar, ona mutlak itaati, dine itaat olarak  görürler. Hiçbir alimin Fetullah Gülen’in seviyesinde olmadığı, onun kadar İslamı bilmediği kanaatindedirler. Onlara İslam’ı öğrenmek için bir kişi yeter.

Bizim kültürümüzde takiyye yoktur, belki idare-i maslahattan bahsedilebilir. Ancak bunların takiyyesi en uçtadır ve bu sürekli takiyye zamanla birden fazla kişiliğe, karaktere bürünmelerine sebep olur. Yıllar içinde birden fazla kimlikli karakter ve davranış patolojileri ortaya çıkar.

Müslüman ve Hıristiyan ümmetlerinin, Hz.İsa’nın şahsiyeti etrafında bütünleşerek, hem kendilerini, hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri, hepimizin ideali olmalıdır.

Bunun bazı emareleri de görünmektedir.” (Suat Yıldırım, Salat ve selam Hz.İsa için, Aksiyon sayı 470, 08.12.2003 s.45 )

“Üç dinden herhangi bir dine inanmak yeterlidir. Mühim olan kelime-i tevhid inancıdır. Hz. Muhammed”i kabul ve tasdik etmek ise şart olmayıp bir kemal mertebesidir”. “Ehli kitap ile amentüde ittifak halindeyiz.”(Ahmed Şahin, Zaman- 17.4.2000) .  İslâm’da imanın şartları altı tanedir: 1. Allah’a 2. Meleklerine 3. Kitaplarına 4. Peygamberlerine 5. Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine 6.Ölümden sonra dirilmeye, kıyamete, ahirete, hesaba, Cennet’e,  Cehennem’e, Mizan’a inanmak ve Kelime-i Şehadet getirmektir (Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür.).

İman gaybidir yani beşer idrakine gizli olan beş duyu ile ele geçmeyen, ancak vahiy ve peygamber tebliğleri ile anlaşılan şey ve gerçekler demektir. Beş duyu ile iman edilmez, görür, işitir, koklar, tadar, dokunuruz. Bunlar müşahade ettiklerimizdir. İnsan ancak, Hz. Peygamberler dizisinin vahiy yoluyla aldığı ve insanlara tebliğ buyurduğu “gaybi bilgilere” iman eder. Eğer iman gaybi olmasaydı kafir ile mümin birbirinden ayrılmazdı. Kıyamet alametleri zuhur edince daha önce iman etmeyip o anda iman etmeye kalkanların imanı makbul olmayacaktır. Allah doğmamıştır, doğrulmamıştır. Oğlu, kızı, eşi ve benzeri yoktur. Her ne biçimde olursa olsun Allah’tan başkasına ilah demek küfürdür, şirktir, putperestliktir. Beş duyu ile yakalanan hiçbir şey Allah değildir, çünkü Allah tasavvur edilemez. Beş duyu ile Allah’ı yakalama modern putperestliktir.

Melekler ise Alem-i halktan olup nurani ve latif cisimlerdir. Muhterem ve kıymetli varlıklardır; yemezler, içmezler, erkeklik ve dişilik özellikleri yoktur. Hıristiyanlar ve batıl din mensupları kız ve kadın şeklinde tasavvur ederler ki; İslâm’la ittifakları yoktur. Melekler mahluktur, ezeli ve ebedi sanmak küfür olur. Vazifeleri devam ettiği için ölmediler, kıyamet günü Sûr üfürülünce ölecek, ikinci surda tekrar dirileceklerdir.

Biz Müslümanlar, belli kavimlere, mekanlara ve zamanlara indirilmiş önceki mukaddes kitapların elbette ilahi vahye dayandığına ve hak olduğuna inanırız. Ancak şu anda mukaddes kitapların asılları ortada olsaydı yine onlarla amel etmezdik ve etmeyiz. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, kendinden önce gelen kitapları ve eski şeriatları iptal etmiştir. Kaldı ki, birbirinden farklı ve çatışan nüshaları bulunan ve “mukaddes kitap”! adı verilen kitapların bozulmuş olduğunu onlar bile itiraf etmektedir. Kur’ân-ı Kerim hariç, diğer “mukaddes kitaplar” belli kavimlere, mekanlara ve zamanlara gönderilmiştir. Yani hiçbir mukaddes kitap Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’ân- Kerim ölçüsünde alemşumul bir davet hüviyetinde olmadı. Yalnız Kur’ân-ı Kerim’dir ki, evet yalnız “O ancak alemlere zikir (ve nasihat) dır  (el- Kalem Suresi, ayet52) .

İlk Peygamber aynı zamanda insanlığın atası olan Hz. Adem’dir ve son peygamber Hatemül Enbiya olan Şanlı Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir (Hepsine salat ve selam olsun). Şanlı Peygamberimizden sonra peygamber gelmeyecektir. Şanlı Peygamberimize iman eden bir kişi aynı zamanda bütün peygamberlere de iman etmiş olur. Çünkü biz, onların da hak peygamber olduklarını, Allah ve Resulü’nün bildirmesi ile biliyoruz. İslâm’da peygamberlere iman gibi “Peygambere itaat” etmek de emredilmiştir. “Deki, “Allaha ve Peygambere itaat edin! Eğer itaat etmeyip yüz çevirirlerse, (kafir olurlar) Elbette Allah kafirleri sevmez.” (Ali imran 32) “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ki size merhamet edilsin” (Âl-i İmran ,132) .

Türk- İslâm kültür medeniyetinde “Peygamber sevgisine” çok büyük önem verilmiştir. Peygamber sevgisi azaldığı veya yıkıldığı zaman toplumda din duyguları zayıflar, imanın yerini şüphe, kardeşliğin yerini kin ve düşmanlık alır. Bu sebepten Şanlı Peygamberimiz “beni kendinizden daha fazla sevmedikçe tam ve kâmil manada iman etmiş olmazsınız”  “Beni seven Allah’ı da sever” diye buyurmuşlardır. İmanımıza göre Peygamber sevgisini kaybeden kişi Allah’a olan sevgisini de, inananlara olan sevgisini de, Peygamber dostları olan sahabiye olan sevgisini de kaybeder.

Bütün peygamberler teker teker birer kavme gönderildikleri halde, Şanlı Peygamberimiz: “Bütün insanlara gönderilmiş Allah elçisidir” (el-Araf,158). Yahudiler Hz. Uzeyr’e Allah’ın oğludur dediler ve bütün Yahudileri Tanrı’nın oğulları ilan ettiler. Hıristiyanlar da Hz. İsa’ya Allah’ın oğludur dediler ve onu tanrılaştırdılar. Bu ise küfürdür.

Zaman gazetesi yazarının aksine, amentüde, biz Müslümanların, Hıristiyan ve Yahudilerle ittifakı yoktur

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!