ÖRGÜTÜN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ I
Kırk yılı aşan bir zaman diliminde sinsice sivil kurumlara ve yapılara, devlete sızan bu örgütün özellikleri incelenmeli, devletimiz tarafından siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, dini alanlarda araştırılarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Mücadele için doğru tanımlama ve doğru, stratejik, ilmi, hukuki metodlar netleştirilmelidir. Aksi takdirde üçüncü darbe teşebbüsünü dördüncüsünü izlemeyeceğini iddia edenler; 7 Şubat 2012’yi, 17-25 Aralık’ı doğru okuyamayan ve mücadele metodlarını net ortaya koyamayanların 15 Temmuz darbesine engel olamadıkları gibi, Türk Milletinin yeni bir darbe ile yüz yüze gelmesinin de önüne geçemeyeceklerdir.
FETÖ basit bir örgüt olarak görülmemeli, arkasında yabancı istihbarat servislerinin desteği olduğu unutulmamalıdır. Arkalarındaki “üst akıl” tarihten istifade ederek örgütün gelişmesine katkıda bulunmuştur denebilir, çünkü bu yapıda, Batınilik, İsmaililik, Mehdilik, İhvan’ın halktakine benzer bir teşkilatlanması müşahede edilmektedir. Spordan müziğe, medyaya, bankacılık, eğitim, sağlık, silahlı kuvvetler, emniyet, adalet teşkilatına kadar her yerde olan bir yapı dini yapı, cemaat, tarikat olamaz.
Siyasetten uzak kalma, siyasete bulaşmama söylemlerini önceleri gizlemişler, 2002 ve özellikle anayasa referandumundan sonra açıkça terk etmişlerdir. Siyasi iktidardan güçlerinin çok üzerinde taleplerde bulunmuş ve gerçekten de güçleriyle kıyaslanamayacak derecede kazanımlar elde etmişlerdir. Hatta hükümet politikalarını yönlendiren icraatları olduğu görmezden gelinemez. Siyasi olarak bir sorumluluğu olmayan, cemaat, tarikat gibi gurupların siyaseti belirlemesi, yönlendirmesi, etkili olması, siyasiler için siyasete, siyaset dışı müdahale olarak görülebilir ve sonuçları açısından tehlikelerle doludur. Başta eğitim olmak üzere, Sağlık, Emniyet, TSK, MİT, TUBİTAK, Üst Kurullar, Adalet gibi devletin en önemli kurumlarında çok etkili bir hale gelen bu örgütün siyaseti anlama, uygulama ve kadrolaşması, parti kurup siyaset yaptıklarını düşünenlere, kendi kadrolarını öksüz bırakanlara ders verir niteliktedir. Kur’an-ı Kerim’i, haçlı zihniyetine karşı öne sürenler, daha sonra batıcı, Hıristiyan zihniyetiyle ittifak yapmanın aracı haline getirmişlerdir.
Devlete sızmak için uyumlu, sessiz, ılımlı olma zorunluluğunu çok iyi bilirler, iktidarla zamanı gelinceye kadar asla çatışmazlar. Bu özellikleri 17-25 Aralık’taki darbe teşebbüsünden sonra da 15 Temmuz’a kadar devam etmiş, sonra bir öncekinden daha şiddetli yeni bir darbe teşebbüsü gelmiştir. Başarısız olmasının ardından yine iktidarın yanında, hatta en önde görünme, daha da ileri giderek yalakalık seviyesine çıkan taktiği uygulamaya konulmuştur. Bu dönemlerde darbeci karakterleri saklanır, tedrici bir değişimden yana görünürler. Bu yalakalık seviyesine varan iktidarı övme, iktidarı savunma, onlardan biri gibi görünme davranışları ile öne geçerek yine siyasileri, yöneticileri kandırabilirler, yanıltabilirler ki, müşahedeler bu doğrultudadır. Geçmişte bu oyunu mükemmel oynamışlar, başarılı olmuşlardır. Geçmişinden ders almayanlar ne yazık ki bu oyuna geleceklerdir. Tarihten istifade edenler, tarihi tecrübeyi günümüzle birleştirenler, hadiseleri şuurlu Müslüman Türk gözüyle yorumlayanlar bu oyunlara gelmeyeceklerdir. E. Said’in dediği gibi; “Şeytan da bir zamanlar cennette otururdu”, bu yüzden onu daha önce görmemiş olanların ilk gördüklerinde meleklerle karıştırmaları mümkündür.
Kendilerine verilen hedefler doğrultusunda her şeyi mubah, davalarına hizmet olarak görürler. Bu anlamda yalan, içki, iftira, alkol, hizmet olarak değerlendirilir. Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarda kendilerinden olmayan ülkücü, milliyetçi, vatanperver, ulusalcı, dindar, solcu, Kemalist, milli görüşçü, ne olursa olsun, neye inanırsa inansın ayırt etmeden her türlü iftirayı atmaktan ve bununla ilgili sahte belgeleri üretmekten çekinmemişlerdir. Davranışları ile “kul hakkı”nı açıkça çiğnemekten kaçınmamışlardır. Yine itiraflardan anlaşıldığı üzere Yargıtay’daki kararlar, imamdan gelen emir doğrultusunda hukuk ve vicdan dinlemeden verilmiştir. Bunun gibi kararlarda, hâkimden ve adaletten bahsedilemeyeceğini itiraflar ortaya koymaktadır. Kurtuluşu kendi hocalarına tabi din anlayışıyla özdeşleştiren, bunun dışındaki herkes için her türlü muameleyi reva gören bir zihniyetten adalet beklenemez. Her türlü kılığa rahatlıkla girerler; öğrenciliğinde FETÖ evlerinde kalmış bir mazbut, muhafazakâr, bir kulağı küpeli, saçını uzatarak atkuyruğu biçiminde bağlayıp, top sakal bırakarak, bileğine boynuna takı takan biri haline gelir. Ya da şarap içen biri oluverirler. Yani takiyyenin sınırı yoktur.
Devam Edecek